Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Değişim ve ‘Atatürkçü’ler
30.12.2012
4737

 Hızlı değişen toplumların en belirgin özelliği referansların çoğullaşması veya farklı bir açıdan bakıldığında eski ideolojik normların epriyip kültürleşmesidir.

Türkiye'de de 90'lı yılların başından itibaren izlenen ve AKP iktidarında hızlanan değişim bu yönde etkiler yarattı. Geçmişte siyaseti ve tüm kimlikleri hegemonik bir baskı altında tutan Kemalizm, bu süreçte saygınlığını nerdeyse tümüyle yitirirken, bir yönetim referansı olmaktan uzaklaşıp bazı insanların kendilerini konumlandırmak üzere tutundukları nostaljik bir kültürel kimliğe dönüştü. Ortaya çıkan boşluk ise bir yandan küreselleşmenin taşıdığı postmodern duruma ait arayışlarla ve AB sembolüne dayanan yeni bir demokratik duruşla, ama asıl önemlisi yeni bir Sünni dindarlık anlayışıyla doldu. Öte yandan bu yeni konumlar saf ideolojik yaklaşımlar olarak değil, çeşitli melezleşmeler olarak ortaya çıktı ve halen de o yönde devam ediyor. Diğer bir deyişle Türkiye halkı belirli ideolojik konumların işaret ettiği kültürel kimliklere doğru meyletmektense, aksi yönde yani kültürel melezleşmelerden hareketle parçalı ve iç çelişkileri olan eklektik ideolojik pozisyonları benimsemeye doğru kayıyor. Bu tutum doğal olarak henüz Kürt toplumunda bu denli net gözükmüyor, çünkü siyasî gerilim halen kimliği belirleyen en önemli etken. Ama siyasetin örtüsü kalktığında aynı eğilimlerin o kesimde de geçerli olduğu anlaşılıyor.

Söz konusu değişim dinamiğinin görünür yanı muhakkak ki daha ziyade ekonomik ve sosyal alanda. Ama daha ilginç ve uzun vadede damgasını vuracak olan değişim zihinlerde yaşanıyor. Türkiye ilk kez modernliğin anlamını kavrıyor ve ironik bir biçimde, modernliğin küresel boyutta krize girdiği bir dönemde ‘gerçek', yani Batılı anlamda bir modernliği hak ettiği mesajını içeren bir zihinsel dönüşüm yaşıyor. Ne var ki zihinsel arayışlar kimliksel çözülme ve yeniden inşa sürecinden bağımsız değil. Salt entelektüel bir sorgulamadan değil, bütün varlığıyla kendisine yeni bir dünya ve kamusal alan arayan kişilerden söz ediyoruz. Bu nedenle çeşitliliğin hızla arttığı, kimliksel yelpazenin kültürel bağlamda giderek genişlediği bir ülkede yaşıyoruz. Hepimizin zihninde çelişkiler var ve o çelişkilerle birlikte geleceğe yürümekten çekinmiyor, tutarsızlıkların ve kopuklukların zaman içinde belki kendiliğinden çözüleceği umudunu besliyor, ama bir taraftan da dağılıp gitmekten, kimliksizleşerek küresel dünya içinde erimekten ürküyoruz.

Böylesine karmaşık bir zihinsel yapının anlaşılması kolay iş değil. Herhangi tek bir çalışmayla bunun yapılabileceğini söylemek bile gülünç olur. Ancak bazı araştırmaların kendi durumumuza ilişkin anlamlı iç görü kazandırması mümkün… TESEV'in Konda ile birlikte eylül ayında yurt çapında kabaca 2.700 kişiyle gerçekleştirdiği, yeni anayasayı merkezine alan çalışması da böyleydi. Önümüzdeki bir dizi yazı ile oradaki bulguları adım adım ele almakta ve bu vesile ile kendimiz üzerine düşünme fırsatını değerlendirmekte yarar var.

Eski referansların buharlaştığı yönünde en çarpıcı verilerden biri klasik olarak yıllardır süregelen sağ/sol oranının değişmemiş olduğu (kabaca 2'ye bir), ama kendisine sağcı veya solcu diyenlerin toplamda artık yüzde ellinin altına indiğiydi (yüzde 48). İnsanların kendilerini ‘dışarıdan verilmiş' siyasî referanslarla değil, kendi değişim maceraları içinde belirginleşen kültürel referanslarla tanımlama eğiliminin arttığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda en ilginç sonuçlardan biri kendisini tanımlarken en fazla kullanılan sözcüğün ‘Atatürkçü' olmasıydı (yüzde 26,5). Oysa ‘Kemalist' cevabı yüzde 6'da kalmaktaydı. Bunu ‘Kemalist'in siyasî bir tınıya sahip olmasına karşın, ‘Atatürkçü'nün kültürel bir şemsiye yaratma özelliği ile açıklamak mümkün. ‘Kemalist' sözcüğü iktidar olan, halkı yöneten, toplumu yeniden inşa eden, proaktif bir ideolojiyi yansıtmaktaydı. Buna karşılık ‘Atatürkçü' sözcüğü savunmada olan, itilmiş, yenilmiş, haksızlığa uğramış, edilgen kalmış bir kesimin ayakta kalma hissiyatını yansıtıyor gibi gözüküyor.

Laik kesimde toparlayıcı bir odak olarak duran ‘Atatürkçü' kimliğinin ideolojik açıdan içi boş olmasıyla, son dönemde laikçi, milliyetçi, Batı karşıtı ve içe kapanmacı bir tür solculuk olarak gelişen ulusalcılığın ideolojik sertliğinin birbirini tamamlama özelliğini görmemek zor. Buna karşılık söz konusu ‘Atatürkçülüğün' epeyce iç zenginliğe ve karmaşıklığa sahip olduğunun ve önümüzdeki döneme kalıcı bir biçimde taşınmasının pek olası gözükmediğinin de altını çizmek lazım. [email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar