Pelin CENGİZ
Artı Gerçek’e Merhaba. Artı Gerçek ile birlikte benim için yeni bir sayfa başlıyor. Gazetecilerin soluk alabildiği, mesleğini icra edebildiği mecraların giderek daraldığı bu günlerde Artı Gerçek gibi internet gazeteleri, gerçekleri hatta artı gerçekleri anlatabilmemiz için çok değerli… Bugünden itibaren haftada iki gün ağırlıklı olarak, ekonomi, ekoloji, iklim değişikliği, tarım, enerji konularında yazacağım. İlk yazıda da bu konuların bir bölümünü içeren bir gündemle başlıyoruz.
Pazar ve pazartesi günleri pek çok kamu kuruluşunun Varlık Fonu’na devredilmesi büyük bir tartışmanın da fitilini ateşlemiş oldu. Bu fonun ekonomik işleyişe ve mevcut sisteme pek çok olumsuz etkisinin olacağını görmek şimdiden mümkün.
İşin elbette bir de çevre boyutu var. Yatırımların arttırılması yönündeki bu düzenlemelerin zaten sorunlu şekilde işleyen ÇED süreçlerini tamamen devreden çıkararak, doğal, kültürel ve tarihi varlıklara vereceği zarar, yasanın OHAL ilanının hemen ardından Meclis’ten geçtiği günlerde çok tartışıldı, ekoloji örgütleri her fırsatta uyardı ancak etkisi sınırlı kaldı.
Aslında Varlık Fonu’nun, OHAL kararnameleri kapsamında Meclis’ten aceleyle geçirilerek yürürlüğe sokulan, kamuoyunda Madde 80 olarak bilinen 6745 Sayılı Kanun ile doğrudan ilgisi var. OHAL dönemi uygulamaları arasında Madde 80, doğa ve yaşam alanları açısından en büyük tahribatı yaratacak olanıydı. Bu madde, hükümetin stratejik proje bazlı yatırımları hızlandırarak, tabiat varlıkları ve SİT alanlarına yapılacak bu yatırımların tüm denetim mekanizmalarının dışında tutulmasını içeriyor. Nükleer santraller, HES’ler, altyapı yatırımları, termik santraller, mega projeler, bu yasayla tek bir Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası Danıştay’ın defalarca verdiği iptal kararlarına rağmen onaylanabiliyor. Yine aynı yasayla bu yatırımlara; Kurumlar Vergisi ve Gümrük Vergisi muafiyeti, Gelir Vergisi stopajı teşviki tanınıyor. Hazine arazilerinin 49 yıllığına bedelsiz tahsisi sağlanıyor.
Yani, Varlık Fonu, teknik olarak Madde 80 ile uygulamaya geçirilmek istenen tüm bu yatırım projelerinin finansman ayağını oluşturuyor. Varlık Fonu kapsamında kurulan Türkiye Varlık Fonu Yönetimi A.Ş. hükümetin ve yandaş sermayenin radarındaki irili ufaklı tüm talan projelerine fon sağlayacak. Görünüşe bakılırsa, Varlık Fonu kapsamına alınan kamu kurumlarının gelirleri yine talan projelerine aktarılacak.
Varlık Fonu kurulmasının gerekçeleri sayılırken, şu iki madde özellikle dikkat çekici olmuştu:
- Otoyollar, Kanal İstanbul, Üçüncü Köprü ve Üçüncü Havalimanı, nükleer santral gibi büyük altyapı projelerine kamu kesimi borcu arttırılmadan finansman sağlanması,
- Arz güvenliğini sağlamak üzere, Türkiye için önem taşıyan doğalgaz ve petrol gibi yurtdışındaki stratejik sektörlere yasal ve bürokratik kısıtlamalara bağlı olmadan doğrudan yatırım yapılabilmesi.
Temelde mega projelere kamu kesiminin borcu arttırılmadan sermaye yaratılması, yaratılan kaynağın da Varlık Fonu çatısı altında toplanarak yine mega projelere aktarılması planlanıyor. Ancak, bunu gerçekleştirmek o kadar kolay olmadığı için kamunun elindeki en değerli kurumlar Fon’a aktarıldı. Dolayısıyla, şirketlerin mega projelerle yarattığı çevre suçlarına finansman sağlanırken, devlet tüm yurttaşlarını şirketlerin borçlarına ortak etmiş oldu.
Varlık Fonu’nun bundan sonraki işleyişinde çevre açısından olası sonuçlar neler olacak, çevre ve yaşam alanları mücadelesi sürdürenler bundan sonra nelerle karşı karşıya kalacak bakalım:
- Türkiye’de ekonomi son yıllarda inşaat, enerji ve altyapı yatırımları üzerinden yürüdüğü için Varlık Fonu’nun genel kapsamında bu yatırımlar yer alıyor. Ülkeye daha fazla yatırımcı çekmek için ya da özellikle inşaat sektöründe üstlenici olan firmalara HES ve maden ocağı açmaları için kredi verilecek,
- Büyük ya da küçük ölçekli tüm talan projeleri, “stratejik yatırım” sayılarak, Varlık Fonu’ndan faydalanabilecek,
- Daha fazla projeyi Varlık Fonu’ndan yararlandırmak için ÇED süreçleri, imar izinleri, ruhsat, tescil ve tahsis kararı gibi birçok idari karar ve hukuki prosedür tamamen ortadan kaldıracak,
- Doğa alanlarında HES, RES, JES, termik ve nükleer santral, madenler, altyapı yatırımı adı altında pek çok projeyi üstlenen firmalar, bedelsiz olarak Hazine arazilerine sahip olabilecek,
- Üstlenici ve taşeron firmalar vergiden muaf tutulacak,
- Genişletilen teşviklerle üstlenici ve taşeron firmaların işçi ücretleri, sigorta primleri gibi birçok masrafları devlet tarafından karşılanacak,
- Hukuki süreci devam eden Cerattepe’de altın madeni, Karadeniz’de Yeşil Yol, Akkuyu’da nükleer santral gibi tartışmalı pek çok proje için açılan davalar sonuçsuz kalabilecek, bu alanlarda geri dönüşü olmayan ekolojik kırımlar meydana gelecek. Doğaya olumsuz etki edecek projeler karşısında artık dava açılamayacak,
- Doğa koruma tamamen hukukun dışına çıkarılırken, tüm bu doğa düşmanı uygulamalar, Türkiye’nin altında imzası bulunan uluslararası doğa koruma sözleşmelerine de aykırı bir durum oluşturacak.
Fon’a devredilen Çaykur ile ilgili de bir parantez açmak gerek. OHAL sürecinde Çaykur, 113 kuruluşla birlikte Özelleştirme İdaresi’ne devredilmişti. Listede Et ve Süt Kurumu, Toprak Mahsülleri Ofisi, Tarım İşletmeleri, Türkiye Şeker Fabrikaları gibi 17 adet tarım ve gıdada piyasa düzenini sağlayan kuruluş vardı. Bu kuruluşlar hem ülkenin tarım politikalarının oluşturulup uygulanmasında hem de piyasada oluşabilecek spekülatif hareketlerinin önüne geçilmesinde kritik önemde. Şimdi bunlardan Çaykur’un fona devriyle çay üreticisini destekleyen bir kamu kuruluşu olmaktan çıkması, artık kar amacıyla işletilen özel hukuka bağlı bir kurum haline gelmesi, çaycılığın bitirilmesine kadar gidebilir. Olan hem doğaya hem de geçimini buradan sağlayan Karadenizli bölge insanına olur…
http://www.artigercek.com/varlik-fonu-ile-mega-cevre-suclari-artacak/
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.03.2025
29.12.2024
14.10.2024
27.09.2024
23.08.2024
26.07.2024
21.05.2024
13.02.2023
10.02.2023
15.11.2022