Ali Türer
Geçen hafta Merdağ Yanardağ, Emre Kongar ile birlikte TELE 1’de yaptığı 18 Dakika programında, Abdülhamit’in Mutlakıyet yönetimini “Aşağılık Diktatörlük” olarak ilan edince birden ortalık karıştı. Ana akım medyada açık oturumlarda Yanardağ kınandı. TELE 1 de bu salvoya karşı yine İslamcı bir Yazar olan Mehmet Akif Ersoy’un Abdülhamit’e yönelik suçlamalarını ekranlarına taşıdı.
Gerekçeleri farklı da olsa ardından TELE 1 ve HALK TV’ye gelen 5 günlük ekran karartma cezası ile bu tartışmaya nokta konulmuş oldu.
Bu tartışma bana, İslamcılığın ve Türkçülüğün tarihten gelen bagajlarının ne kadar dolu olduğunu hatırlattı.
***
Türkçülük-İslamcılık tartışması bu toplumun modernleşme sürecine damgasını vurmuş bir tartışmadır. Bu tartışmanın her iki tarafında yer alan inanç, düşünce, davranış kalıpları Modernleşme Sürecinde üretilmiş ve kullanılmış birer araçtırlar.
Şekillenişlerinde içinden çıktıkları toplumun öne çıkan ihtiyaçları, topluluklar arasında kurulan ilişkiler, kültür çatışmaları önemli rol oynaştır. Bunların hangi koşullarda nasıl ortaya çıktıklarını, dışarıdan gelen tehdide karşı kendilerini nasıl savunulduklarını anlamak, bu coğrafyada toplumsal değişimin belli başlı kodlarını anlamayı da kolaylaştıracaktır.
Tarih okuma işi bunlar üzerinden yapılırsa daha anlamlı olur. Belirli inanç, düşünce, davranış kalıpları içinde sıkışmış gruplar arasında tarihi kişilikler üzerinden süre giden tartışmaların taraflar arasındaki küllenmeye yüz tutmuş yaraları kaşıma yolu ile açma dışında bir getirisi olmaz.
Türklerin topluca İslamiyet’i kabul etmesi ile Osmanlı Devletinin ortaya çıkışına kadar geçen süreçte, Batıni düşüncelerin bu kültürde yaygın olduğunu herkes bilir. Bunun bir nedeni de Batıni kültür içinde Şaman geleneklerinin de kendine yer bulmuş olmasıdır. Görünüşe (Zahir’e), forma değil de, görünenin arkasında yatan Öz’e (Batın’a) verdiği önem ile Batınilik, içinde farklı İslami, felsefi yorumların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Batıni kültür içinde 800-1200 yılları arasında İslam Aydınlanması yaşanması (Farabiler, İbni Sinalar, Buriniler, İbni Rüştler, İbn-i Haldunlar vb..) bundandır.
Bu süreçte Anadolu’da Ahilik örgütleri, Fütüvvet Örgütleri, Abdalan-ı Rum’lar (Abdal Gaziler), Bacıyan-ı Rumlar (kadın örgütleri), Tekkeler, Zaviyeler Batıni kültür içinde birer özerk yapılar olarak karşımıza çıkarlar. Anadolu’nun Türkleşmesinin moral dayanaklarını oluşturmuştur bunlar.
Bütün bu yapılar Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecinde (1300-1450 arasında) İlmiye sınıfı içinde kontrol altına alındılar. Şeyhler önce Ümera’nın, sonra devletin kontrolüne girerken Batıni kültür de yerini Sünni İslam’a bıraktı. Arazileri ya birer vakfiye haline dönüştüler ya da birer Tımar haline geldiler.
Bu süreçte aynı zamanda Türkmen Aristokrasisi geleneği de, yerini Kapıkuluna içinde karar almaya (Divan’a) bıraktı. Böylece ortaya, son derece merkeziyetçi bir Ordu-Devlet ortaya çıktı. Bütün bu gelişmede Sünni İslam’ın koruyuculuğunu üstlenen Medreselerin rolü büyüktü.
Bunları şunun için anlattık: Osmanlı Devleti, kendini meşrulaştırıcı moral dayanak olarak Sünni İslam’ı seçmeseydi, Türkmen Aristokrasisinin yerini Kapıkulu almasaydı, Osmanlı üç kıtaya hükmedebilecek siyasi bir organizasyon haline gelemezdi. Savaşları haklı gösterecek bir ilkeye de (gaza ilkesine) sahip olamazdı.
Bu noktaya herkesin kendi özgül inancı içinde birbirine bağlandığı Bâtıni kültür içinde ulaşamazdı. Ancak kendi içinde örfi kültüre başat rol biçen bir kalıba (forma) bürünmüş Sünni İslam, ona bu moral dayanağı sağlayabilirdi. İslamcılığın tarihsel kökenini kavramak için, Sünni İslam’ın Osmanlı Devleti’nin gelişmesine yaptığı katkıyı anlamak gerekir.
Medrese Eğitimiile sisteme meşruiyet kazandıracak, toplumsal ilişkileri şerri hukuk zemininde sürdürecek İlmiye Sınıfı (Ulema) üretilirken; Saray Eğitimi içinde ise Padişahın ve Devletin hizmetini görecek Kapıkulları (Enderun’da) ve Padişahı ve Devleti kollayacak Koruyucular (Yeniçeri Ocağında) üretildiler.
Osmanlı Devleti, ikiz kardeşler Şerri Hukuk ve Örfi Hukuk zemininde kendine Ordu Devlet karakterini verecek özgün merkeziyetçi yapıya böyle ulaştı. Tımar Sistemi ile savaşlar finanse ediyor, İlmiye Sınıfı ile sisteme meşruiyet kazandırılıyor, Kapıkulu ise Padişahın hizmetlileri ile koruyucularından oluşuyordu. Osmanlı Devletinin Yönetici sınıfı buydu.
Savaşlardan gelen getiri bu “Devleti” ayakta tutan en önemli kaynaklardan biriydi. O yüzden “Savaş” temel ihtiyaçtı. Sefere çıkmada gecikme olunca, orduda huzursuzluk baş gösterirdi. Savaşmadan teslim olunca üç gün yağmalanmaktan kurtulduğu için ablukaya alınan kentlerin teslim olması da pek istenmezdi. Nitekim İstanbul’un Fethi sırasında Galata, yağmalanmaktan böyle kurtulmuştu.
Osmanlı da, toplumsal ilişkiler içinde Batı’da edindikleri içerikleri ile “Sözleşme”, “Mülkiyet” gibi kavramlar hiç kullanılmadı.
Osmanlı aynı zamanda, Allah ile Kul arasındaki ilişkiden kaynağını alan Padişah-Kapıkulu, Pir-Mürit, Hoca-Talebe, Usta-Çırak arasında bir konsensüse göre kurulu, bire bir ilişkiler sistemiydi. Bu ilişkinin bir yanında kollama, koruma, ihtiyaçların karşılaması; bir yanında koşulsuz Biat bulunurdu. Mülkiyet ise, zenginlik kaynağı değildi, çünkü hukuki bir güvenceye sahip değildi. Mülk (Devlet) sonuçta Padişahındı. Zenginlik, Padişaha yakın, en yakınına yakın olmaya bağlıydı. Gözden düşenin canına olduğu gibi malına da el konulurdu.
Bu sistem, bütün zamanlar için ayakta duracak bir “An-ı Daim”, “Nizam-ı Devlet” idi. Esas olan değişmezliği korumaktı. Oysa yaşamın kuralı ise “değişmeyen değişir” idi. Öyle de oldu.
İslamcılık, bir ideolojik yapı olarak Modernleşme Dönemin ürünüdür. Fakat Osmanlıda bütün isyanların Padişahın Şeriata uygun davranmadığı için çıktığı bilinmez ise, bu ideolojinin gücü anlaşılamaz.
***
Türkçülük de, Modernleşme Döneminin ürünü bir başka ideolojik yapıydı. Siyasi birliğin sağlanmasında “Osmanlıcılığın” tedavülden düştüğü, unsurların (Anasır’ın) kendi yolculuklarına çıktığı, İttihadı İslam’ın ise mevcut sınırları güvence altına almaya yetmediği yerde bir ihtiyaç, bir zorunluluk olarak ortaya çıktı. Bu topraklarda Ermeni, Yahudi, Rum, Kürt varlığına karşı mücadele içinde güçlendi, kendini buldu. Bu ideolojinin bagajı da bu nedenle doludur.
Türkçülük, hep İslamcılık ile bir uzlaşma arayışı içinde kendini ifade etmeye çalışmıştır. Fakat aynı zamanda bir İslam Devleti olan Osmanlı Devleti’nin kurucusu Fatih’i ve iyi zamanlarının son temsilcisi Kanuni’yi yere göğe koymayacaksınız da, sistemin çöküşünü, modernleşme döneminin araçlarını kullanarak önlemeye çalışan Abdülhamit’i “Aşağılık Diktatör” ilan edeceksiniz. Bu olacak iş değil.
Osmanlı’da bütün şehzadeler, Sarayın Şimşirlik denen bölümlerde, her an öldürülme korkusuyla hapis hayatı yaşadılar. Tahta çıkma şansı bulanları da kâbuslarla yaşamak zorunda kaldılar. Abdülhamit de bunlardan biriydi. Meşrutiyet’i ilan etme sözü vererek Padişah oldu. İlk işi de bu sözü verdiği Mithat Paşa’dan kurtulmak oldu. Geleneksel merkeziyetçi yapıyı yeni koşullarda ayakta tutabilmek için Modernleşme ile gelen imkânları kullandı. Modern Eğitim, Modern Ordu, Teknoloji, Hafiyelik ve Din II. Abdülhamit’in kullandığı belli başlı araçlardı.
Modern Eğitim, İdadiler, Sultaniler, Öğretmen Okulları İstanbul dışında Anadolu’da onun döneminde yaygınlaştılar. Çünkü Abdülhamit’in, sistemi güçlendirebilmek için taşrada kendini temsil edecek elit’i yetiştirmeye ihtiyacı vardı. Ama bu, tehlikeli bir işti. Çünkü Modern eğitim içinde yetişecek “Jön Türkler” başına çorap örebilirdi. Ördüler de.
Açtığı Modern Eğitim kurumlarında, programların içeriğini alabildiğine dinleştirmesi bundandır. Ve her okulun başına bir müfettiş (hafiye) yerleştirerek programların hayata geçmelerini sağlamaya çalışmıştır. AKP bugün bunu okul müdürleri eliyle yapmaya çalışmaktadır.
Modern Eğitimin Teftiş Kurumu II. Abdülhamit’in Mutlakıyet döneminde ortaya çıktı. Onun zamanında öğretmenlik meslek haline geldi. Onun döneminde Darülfünun‘un bazı bölümleri, Galatasaray lisesinin bünyesinde ancak faaliyet gösterebildiler.
Ama II. Abdülhamit bütün bu önlemlerle, korktuğunun başına gelmesini önleyemedi. Her türlü baskıya, hafiye takibine, sürgüne, hapse rağmen Tıbbiye, Hukuk, Harbiye, Mülkiye’de yetişen Jön Türkler Meşruti yönetim için bir araya geldiler. Fakat sonuçta, Modern Eğitim içinde devleti kurtarmak için yetişmiş birer Halaskar (kurtarıcı) idiler.
1903 de Paris’te yaptıkları ilk kongrede “Devleti öyle mi kurtaralım, böyle mi” tartışması içinde bölündüler. İttihat Terakki, Türkçü, Merkeziyetçi, Otoriter, Bağımsızlıkçı bir çizgi izlerken; Hürriyet ve İtilaf ile Ahrar Fırkası daha Osmanlıcı (İttihat-ı Anasır –Unsurların Birliği), daha özgürlükçü, İslamcı, liberal, Adem-i Merkeziyetçi bir çizgi izlediler.
Türkiye Cumhuriyet’inin kurucuları, bu siyasi iklim içinde yetiştiler.
İttihat ve Terakki’nin 1912’den sonra kontrol ettiği rejim, Abdülhamit’inkinden daha az otoriter değildi. Yanardağ, Mehmet Akif’in Abdülhamit’e yazdıkları kadar Tevfik Fikret’in İttihat Terakki için yazdığı “Yiyin Efendiler Yiyin Bu Han’ı yağma sizin” şiirini de hatırlamalı, diye düşünürüm.
Türkçülerin bagajı da Adana Katliamı’nda (1909), “Amele Taburlarında (1915), Tehcir Kanunu ile (1915) Ermenilere yaşattıkları ile doludur. Bunlar hep İttihat Terakki Döneminde oldu.
Cumhuriyet Döneminde de 1934 yılında Çanakkale ve Trakya’da, daha sonra Varlık Vergisi ile Yahudilerin yaşadıklarını, 1937’de Dersim’de Kürtlerin yaşadıklarını, 6-7 Eylül olaylarında Rumların yaşadıklarını hatırlamak gerekir. Sonra arkadan Kahraman Maraş, Çorum olayları, 23 yıl önce Sivas’ta yaşananlar gelir.
Velhasıl bu topraklarda bu işlerin ardı arkası hiç kesilmemiştir.
Demem o ki sorgulanacaksa kişiler değil, yol açtıkları trajedilerde bu ideolojilerin rolleri sorgulanmalıdır. Ve asıl olan bu sorgulamayı kimliklerini bu ideolojiler içinde bulmuş vicdan sahibi, dürüst insanlar yapmalıdırlar.
Kendilerine geçmişte sahip çıktıkları ideolojinin sebep olduğu sevimsiz bir olay hatırlatıldığında “karalama”, “nefret söylemi” gibi savunma mekanizmaları geliştirmek yerine, “ya sahi bizim takım insanlara bunları da yaşatmış, bu işler yanlış işler” demeleri daha dürüstçe olmaz mı?
Örneğin Saadet Partisi ileri gelenleri 2 Temmuzda çıkıp “23 yıl önce Sivas’ta Madımakta yaşananlardan üzüntü ve utanç duyuyoruz” deselerdi.
Yine aynı gün CHP’nin Ulusalcılarından birileri çıkıp (Mesela Sayın Yanardağ ya da Sayın Kongar) “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyaları ardından 86 yıl önce bugün Yahudilerin evlerinin, dükkânlarının yağmalanmasını kınıyorum” deseydi.
Gelecek için bu, daha umut verici olmaz mıydı?
Yazarlar
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.06.2025
22.12.2024
3.12.2024
26.09.2024
2.09.2024
5.08.2024
7.07.2024
4.05.2024
1.04.2024
26.03.2024