Murat BELGE
Kemalist hareket, daha “Kemalizm” adı icat olunmadan çok önce, daha işin başındayken, İslâmiyet’le değilse de İslâmcılık’la çekişme halindeydi. Çünkü zaten bütün o “amorf” Batıcılık/Milliyetçilik hareketi böyleydi. Ancak o “amorf Batıcılık” henüz “Cumhuriyet” gibi daha somut siyasi hedefler düşünmez ve Osmanlı devletini ve Hanedan-ı Âl-i Osman’ı bağrına basmaya devam ederken, aradaki gerilim, “çekişme” gibi kelimelerin anlattığının çok ötesine geçmiyordu. “İslâmcı” Said Halim Paşa, İttihat ve Terakki’nin Sadrazam’ı olabiliyordu.
Kurtuluş Savaşı boyunca mesafe büyüdü; Cumhuriyet iyice köprüleri attı. Bir yanda Mustafa Kemal, Diyanet İşleri gibi projeleri (ve devlet gücüyle), bir yanda İslâmcılar bütün geleneksel araçları ve imkânlarıyla, Müslüman toplumu kendi İslâmlarının izleyicisi olmaya çağırdılar. Bu mücadelenin bugün de devam ettiği besbelli. AKP’nin sandık başarılarına bakıldığında, aradan geçen bunca yıldan sonra, İslâmcılığın beklendiği ve özlendiği gibi yok olmaya yüz tutmadığı, tersine, bir “İslâmofaşist düzen” kurmaya yaklaşacak kadar güçlendiği de görülüyor. Tabii AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın nereye kadar “İslâmcı” olduğu da sorulabilir ve sorulmalı, ama o apayrı bir konu.
Şu özet bütün şematizmine rağmen genel olarak doğruysa, Kemalizm ile İslâmcılık arasında niçin bir kan davası olduğu sorusu da cevabını bulmuş olur.
Bu beni çok yakından ilgilendiren bir sorun değil aslında. Ben kendini “Sosyalist”, “Marksist” olarak tanımlayanların bu kavgada Kemalizm safında yer almalarının nedenleriyle ilgileniyorum.
Bunun birinci nedeni bu “sol”un aslında Kemalizm’in içinden çıkmasıdır. Kemalizm’e karşı ve Kemalizm’in dışında kendini tanımlamayı başaramamış olmasıdır. “Başarmak” bir yana, böyle bir şey yapmaya gerçek anlamda teşebbüs de etmemiştir. “Ben Sosyalist’im” diyen ortalama TC yurttaşına göre Kemalizm aslında Sosyalizm yolunda atılmış, ama arkası getirilememiş bir adımdır. Peki, Sosyalizm ne? O da Kemalizm’in yarı yolda bıraktığı işleri sonuna getirmektir. Örnek? Kemalizm “devletçilik” yaptı, ama yarım yamalak yaptı. Biz mülkiyeti de yasak edip tam devletçilik yapacağız. Kemalizm bağımsızlık siyaseti izledi. Ama onu da tam izleyemedi. Biz “tam bağımsız” olacağız v.b.
Dolayısıyla 12 Mart öncesinin “Ankara’ya gitme/Bolu’ya gitme” metaforu konuyu çok iyi özetliyordu. “Biz Marksistler Ankara’ya gidiyoruz. Yanımızda Kemalist yol arkadaşlarımız var; onlar Bolu’ya gitmek istiyor. İyi ya, Bolu’ya kadar birlikte gideriz, sonra biz yolumuza devam ederiz.”
“Sol Kemalistler’le ittifak”, “Sol cuntaya yolu açmak” gibi siyasi formülasyonları açıklayan bir genel mantık.
Ama bir de “reel-politik” bilinçaltı hesap var. Biz öyle Bolu, yarı yolla yetinen adamlar değiliz; onun için manevi üstünlük bizde. Ama iş maddî hayata gelince, onlar, o “yarı yolcular” olmasa, bizim Pendik’i de bulacağımız yok. Onun için de bu hesaba sıkı tutunmamız gerekiyor.
Bunlara ek, Marksizm’in Kâbe’si olan Moskova’da ne denmiş? Komintern vakt-ı zamanında ne analizi yapmış?
Türkiye Cumhuriyeti ne burjuvazisi, ne de proletaryası olan bir azgelişmiş toplumdur. İyi bir şans eseri bu ülkenin başında şimdi ilerici (bu “Batıcı”yı da içeriyor) ve anti-emperyalist bir kadronun yönetimi var. O ülkedeki Komünistler her şeyden önce bu yönetimi ve onun yaptığı reformları desteklemelidir.
Komintern lağvedildi ama bu zihniyet o çevrede devam etti. Komünist Mustafa Suphi’yi öldüren “anti-emperyalist” kadroyu, “reel-politik” gerekçelerle desteklemeye devam!
Bu durumda biz de Mustafa Suphi’yi dilimize dolamadan katı gerçeklerin gösterdiği yoldan ilerlemeliyiz.
İlerledik.
Üzerine daha çok şey söylenecek bir “yakınsaklık” bu. Bir “ittifak”tan öte, bir “akrabalık”.
Ama bence “Sosyalist Sol”un İslâm konusunda Kemalizm’in yanında saf tutmasının daha içkin, daha köklü bir nedeni daha var.
Bu toplum yüzyıllarca “Müslüman bir toplum” olarak yaşamış, bunun dışında herhangi bir düşünce biçimiyle karşılaşmamış. Müslümanlık içinde “Katolik/Protestan” kavgası gibi büyük bir entelektüel kavgayla karşılaşmamış (Sünni/Şii kavgası böyle bir şey değildir ve Osmanlı toplumunda herhangi bir entelektüel kıvılcım çaktırmayacak kadar eskide kalmıştır), “hümanizm”e benzer bir anlayış yaratamamış (13. yüzyılda buna benzeyen çıkışlar olsa da sonunda “Zahid İslâm” kazandı) bir toplumdur. Tabii ki “Aydınlanma” gibi bir hareket de burada sözkonusu değildir. Burada monolitik bir gerçeklik olarak İslâmiyet her türlü tekelini sürdürmüştür. Ta ki, arka arkaya yenilgiler, devletin tepesinde olan, ama hiç yaygın olmayan bir çevrede “Bu iş böyle olmuyor” duygu ve düşüncesini yaratana kadar.
O zaman, tek “alternatif” düşünce biçimi olarak “Batıcılık” başlar.
Kocaman genellemelerle ilerleyeceğim: bu Batıcılık, daha en başta, “Batı”nın ne olduğuna, niçin güçlü olduğuna v.b. doğru dürüst bir teşhis koymuş bir düşünce biçimi değildir. Bunu bugün bile çözdüğü söylenemez. İlhan Selçuk, Kemalizm’i “Anadolu Aydınlanması” gibi deyimler kullanarak kucaklıyordu. Kant’ın Aydınlanma üstüne ünlü yazısını herhalde hiç okumamıştı ve “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” pozitivizmini Aydınlanma sanıyordu.
Zaman içinde Batıcılık, ister istemez, kendi kompartmanlarını oluşturmaya başladı. Ancak Türkiye’de Batıcılık, Batı’nın kendisinde görülen çizgilerden çok farklı örüntüler çizdi. Örneğin Batı, Fransız Devrimi ile birlikte “Millet” kavramını keşif ve icat etti. Yaklaşık bir yüz yıl sonra, biraz da farklı kökenlerden, “ırkçılık” doğdu. Burada ise milliyetçilik ırkçılıkla birlikte doğdu. Burada milliyetçiliğin bir Renan’ı olamadı.
Batı’da daha 17. yüzyılda, İngiliz İç Savaşı’nın belirleyici olduğu bir ortamda Liberalizm düşüncesi biçimlendi (Locke v.b.). Burada liberalizm bugün bile kendine sağlam bir temel bulmuş değil.
Herkesin çöken imparatorlukta (sonradan da sorunlu, zayıf cumhuriyette) “kurtuluş formülü” aradığı ortamda, milliyetçiliğini sosyalizme vardıranlar bile oldu. Sermaye birikimi olmayan toplumda, “ulusal kalkınma” ancak sosyalizmle olur diye inananlardı bunlar.
Burada bu sol, sözgelişi, “Lâle Devri’nde yobazlar matbaayı yıktılar” diye öğrendiler tarihi. “Lâle Devri’nde hayatını hattatlık yaparak kazanan kaç kişi vardı?” sorusunu sormayı akıl edemeyen bir “sol”.
Her şeyin bir “bize özgü” olanı var ya, “milli ve yerli”. Bu da “bize özgü sol”.
Batıcılık’ta bunlar olurken İslâmcılık da kendi içinde bazı dönüşümler geçiriyordu (tersi, “sosyoloji”ye meydan okumak olur); ama “dışa karşı”, yekpâre (monolitik) görünümünü koruyordu. Daha doğrusu, dönüşümler o cephenin çok yaygın olmayan aydınları arasında cereyan ediyor ama toplumun büyük çoğunluğu, bunlardan habersiz ve ilgisiz, kendi monolitik hayatını, hayat tarzını, sürdürüyordu.
Dolayısıyla altmışlarda Türkiye’de Sosyalizm çokça lafı edilir bir ideoloji karakteri edindiğinde, bunu akla yakın bulan, kurtuluş umudunu orada gören, büyük çoğunluğu genç insanlar, bütün hayatlarını düzenleyen İslâm’a (büyük ölçüde “folk İslâm” diyebiliriz) başkaldırarak Sosyalist oldular. Bunu yaparken İslâm’ı, yani dini, yani bu toplumda en yaygın yaşama tarzının kurallarını, değerlerini düzenleyen düşünce sistemini (ya da “sistemsizliği”ni) her şeye, evrensel medeniyete ve sosyalizme en büyük engel olarak gördüler.
Örneğin Harun Karadeniz, erken yıllarında İslâmcı’ydı. Doğduğu ve durduğu yerin değerleriyle boğuşarak Sosyalist oldu. Olunca da, Kemalizm’den çıkarak oraya gelen birinden (örneğin Mahir Çayan) çok fazla farkı kalmadı. “Kalmadı” derken o geçiş anını kastediyorum. Geçtikten sonra izlenen siyasi rota elbette önemli. Harun gibi halkın içinden gelen bir sosyalist normal olarak, bildiği yerdeki insanların duyarlıklarını daha yakından tanır, onlara daha hoşgörülü bakar.
Türkiye’de (veya başka Müslüman toplumlarda) varolduğu ve egemen olduğu biçimleriyle İslâm bir hayli formelleşmiş, bir hayli dışsal, daha çok yasaklarıyla varlığını belli eden bir düşünce sistemidir. Düşünceden çok hayat tarzını düzenler. Bu, dinin kendisinden olduğu kadar dini benimsemiş toplumun entelektüel ufkunun dikte ettiği bir durumdur. İslâm’ın erken dönemlerinin büyük düşünürlerinin, İbn-i Haldun’un, İbn-i Rüşd’ün gölgesi kalmamıştır v.b.
Onun için yeni bir düşünce biçiminin gelip sıradan Müslüman yurttaşın “fikrini çelmesi” çok zor bir şey değildir. Daha ciddi sorun, önceki ideolojik formasyonun biraz da kaçınılmaz kıldığı entelektüel sığlığın yeni benimsenen düşünce sisteminin kavranışını da belirlemesi, biçimlendirmesidir. İslâm’ın beş şartından tarihî maddeciliğin beş aşaması anlayışına geçmek çok büyük bir entelektüel çaba gerektirmiyor. Gene önceki ideolojik yapıdan gelen “merkezî otorite saygısı”, “tartışma-eleştiri kültürü eksikliği ya da yokluğu” gibi alışkanlıklar yeni ideolojik formasyonda da devam edebilir, genellikle de ederler.
Bu arada sosyalist olmuş yurttaş geride bıraktığı arkadaşlarının da bir düşünsel özgürleşmeye ihtiyacı olduğunu genellikle unutur. Örneğin Harun Karadeniz onlarla bir diyaloğun hep sürmesi gerektiğine inanmıştı – ama o Harun Karadeniz’di.
Entelektüel dönüşüm geçiren insanlar –sigarayı bırakıp sigaraya düşman olanlar gibi– kendi eski konumlarını kötü duygularla anarlar. Bunu, hâlen o konumda bulunanlara da yayarlar.
Dolayısıyla “Sosyalist” ya da “Marksist sol”da da, Kemalizm’de olana benzer, eleştirellikten uzak, anlama çabasını baştan reddeden bir “İslâm fobisi” olagelmiştir.
http://www.birikimdergisi.com/haftalik/7687/islam-kemalizm-ve-sol#.VznUavmLRD8
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025