Aydın Selcen
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “Türkiye’yle hangi Suriyeli Kürtler terörist, anlaşamadık” deyiveriyor, “kaşığının” üzerinde “tek yön Şam” ibaresi kazılı 1998 Adana Mutabakatı “zokasını” işaret ediyor. “Katil Eset”, Astana ortağı Tahran’da 2010’dan bu yana ilk kez arz-ı endam ediyor. Özetle nasıl ettiysek, Suriye sahasında birbirine rakip iki güçlü takım Rusya ve ABD’yi, Türkiye’yi Fırat’ın doğusuna sokmamak önceliğinde buluşturup, adeta “ölüm grubuna” düşmüş zayıf takıma benzedik.
Diplomaside eskiden olduğu gibi kançılaryalar yerine bir numaraların daha fazla ön plana çıktığını görüyoruz. Ülkemizde özellikle böyle olsa da küresel bir gelişme bu. Hem iletişim devrimi, hem ulaşım hızının artışı, hem de gelişmelere anlık tepki verilmesi (bu sonuncu farklı açılardan tartışmalı olsa da) baskısı çağdaş diplomasinin biçimini bu yönde değiştirdi.
Diplomatın da türleri farklılaştı. Kalem efendisi olmaktan, ayağı toprağa basan (“expeditionary”) hariciyeci yönüne bir evrim var. Elinizdeki oyuncu sayısına göre aslında, futbol yorumcusu deyişiyle, “oyunun her iki yönünü de oynayan” demek belki daha doğru. Görev yaptığı ülkenin dilini konuşan, oranın kültürüyle hemhamur olmuş, hızlı düşünüp hızlı yazan ama aynı zamanda uluslararası platformlarda kendi ülkesini temsil yeteneğini haiz, başkentinde görev yaparken de karar alıcıyı “kenarlardan besleyebilen” bir memur türü.
Eğilim kabaca iyi-kötü yukarıda betimlemeye çalıştığım gibi ama değişmeyenler de var. Yüzyılların imbiğinden geçen üslup meselesi bunlardan biri. Sonra, ta Sun-Tzu’ya kadar geri götürülebilecek taktiksel ve stratejik yaklaşımlar da böyle. Futbol ne kadar gelişse de, sonunda “çalım” dediğiniz nedir? Çalım atan oyuncu, karşısındakinin gözüne, ayağına bakıp, kendi beceri ve süratini kullanarak ayağındaki topla birlikte onu geçmez mi? Yanıltma, rakibi hamleye zorlayıp, yersiz hamlesini avantaja çevirme işi değil midir “çalım” özünde? Diplomaside de heveskâr olan, işgüzar olan çalımı yer.
Etkinlikle, işgüzarlık arasında bir fark olmalı. Bir numaranın kapalı kapı ardında muhatabına neyi, nasıl söylediğiyle, takımının muhatapları işi götürme biçimi de öyle. Racon kesen, posta koyan diplomasi olmaz. Güneşli bir günde berrak denizin dibindeki kumlarda yatan koca kafalı kırlangıç, önünden tatlı tatlı dalgalanarak giden kaşığın pırıltısını görünce, iştahına, içgüdüsüne hakim olamayıp, balık zannıyla atlar, tek hamlede üçlü zokayı yutup, güzel bir buğulama olmak üzere metrelerce yukarıdaki sandalın livarının yolunu tutar. Oysa tüm haşmetiyle yattığı dipte çevresindekilere bariz üstünlüğü vardır. Demek ki, bazen az yapmak, hiç yapmamak aslında çok yapmaktır.
Aynı zamanda, bir takım işi diplomasi. “Total Futbol”, Rinus Michels’in zihninden mi çıktı, yoksa başta Cruyff o olağanüstü isimler bir araya gelince mi belirdi, yahut her ikisi de mi diye halen konuşulur. Her hal ve kârda, beklerin de ileri geri oynadığı, stoperlerin de kafaya koştuğu, hücumcuların da pres yaptığı, adam kovaladığı bir oyun anlayışı artık yerleşti. Hızı, sertlik ve beceri düzeyi de sürekli artıyor. Kafayı kaldırıp düşünecek, şapkadan tavşan çıkartacak zaman olmadığı için, daha on yaşlarından itibaren yapılmış alıştırmalar otomatik olarak devreye giriyor. Bugün sahada düşük çoraplarıyla Socrates’lerin, Platini’lerin ayakta kalabileceklerini düşünebilir miyiz? Diplomasi de öyle.
Belki tribünden değil ama ekrandan izlediğimiz üst düzey maçlarda, blokların akordeon gibi birbirlerine yakınlaşıp uzaklaşmalarını, görülmeyen bir petek üzerinde değişken üçgenlerin kurulduğunu, tüm bunların yine bizim bilemediğimiz ancak yorumlayabildiğimiz bir plan dahilinde topu karşı kaleye götürmek üzere durmaksızın yinelendiğini görüyoruz. Diplomasi ilmekleri de böyle işliyor: Ulusal çıkarları gözeten bir plan dahilinde. Ancak kuşku yok ki gidip Noucamp’ta Barcelona’ya karşı oynayacağınız oyunla (eğer o sıklette değilseniz), gelip kendi sahanızda (misal) Akhisar’a karşı kuracağınız oyun birbirine benzeyemiyor, benzememeli.
Nitekim, Türkiye “orta sıklet” bir ülke. Etkin diplomasi önce aynaya bakıp bu gerçeği anlamak ve içselleştirmekten başlıyor. “Silahı çeker muhatabın şakağına dayarım, gerisine karışmam, ya herru ya merru” kafasıyla yahut diyelim bir tinercinin karanlık bir arka sokakta denk geleceği bir MMA şampiyonunu “psikopatın feriştahıyım, keserim ulan” diyerek elindeki cam kırığıyla ürkütmesine öykünerek oyun kurabileceğinizi düşünebilirsiniz. Ancak hem bugünlerin yarınları vardır hem diplomaside asıl sermaye itibar, güvenilirlik ve tutarlılıktır. Karga tulumba çıkılan yolda, zokayı yutmak, yerli yersiz paça-kasnak deneyeyim derken göbeğin apansız göğü görmesi kuvvetli olasılıktır.
İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan, belediye seçimleri için gezdiği ilçelerde Fırat’ın doğusu için “ha bugün, belki yarın…” diyor, sonra aynı günün akşamı ABD Başkanı Trump ile konuşup “seçimden sonra belki giderim Vaşington’a ama ‘önden sen buyur’ dedim” diye açıklama yapıyor. Milli Savunma Bakanı Akar, Vaşington’da muhataplarıyla görüşüp, gayet sade suya tirit “şunu hatırlattık, bunun altını çizdik” derken, Trump Türkiye’yi S-400 alınırsa F-35 programının dışında bırakacak yasa taslağını imzalıyor. İçişleri Bakanı Soylu, ABD’nin Karayılan’a zehirli silah (?) verdiğini “hadi yok desinler” vurgusuyla duyurup, “önümüzdeki günlerde ABD’nin PKK ile nasıl ilişki kurduğunu açıklayacağız” diye gürlerken, ABD ve Avrupalı NATO müttefiklerimizin Türkiye’yi Suriye dışında tutacak “güvenli bölge” planı üzerinde çalıştıkları öğreniliyor.
O arada, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “Türkiye’yle hangi Suriyeli Kürtler terörist, anlaşamadık” deyiveriyor, “kaşığının” üzerinde “tek yön Şam” ibaresi kazılı 1998 Adana Mutabakatı “zokasını” işaret ediyor. “Katil Eset”, Astana ortağı Tahran’da 2010’dan bu yana ilk kez arz-ı endam ediyor. Özetle nasıl ettiysek, Suriye sahasında birbirine rakip iki güçlü takım Rusya ve ABD’yi, Türkiye’yi Fırat’ın doğusuna sokmamak önceliğinde buluşturup, adeta “ölüm grubuna” düşmüş zayıf takıma benzedik. Suriye’de anahtar sözcük artık “istikrar” ve Türkiye de istikrara katkı yapan değil kırılgan ve pahalı istikrarı bozma potansiyeli taşıyan unsur olarak görülüyor. Miyopik bir yaklaşımla ABD ile Rusya’yı birbirlerine karşı kullanma esnaflığı, Rusya’nın elinde Batı ittifakını zayıflatma gerecine dönüşmekle sonlanıyor.
Üstelik tanzim-satış önlerindeki bereket kuyrukları, UEFA’dan bizim takıma “transfer yasağının” kapıda olduğunu hatırlatıyor. Yol işaretlerini doğru okumama, faullü oynamayı “sert savunma” sanma yanılsamalarını sürdürürsek “küme düşürme” de gelebilir. Hoş, bu kafayla düşürülmesek de kendimiz düşmeye teşneyiz ayrı. Diplomaside değişmeyenlerden biri de üslup. Hemingway’in sözüydü yanılmıyorsam, “cesaret, baskı altında zarafettir” diye. Eskinin emperyali bir sarayda davet edildiğiniz bir resmi yemekte, ceketinizin mendil cebinden tahta kaşığınızı çıkarıp “ben yeniçeri torunuyum ulen” diye naralandığınızı düşünün. En fazla güldürürsünüz dünyayı kendinize, kimse “o ne özgüven öyle, hay maşallah” demeyecektir.
Kimi kurt büyükelçiler “dar penceremizden görülebildiği kadarıyla” diye bağlarlardı merkeze çektikleri telgrafları. Hatta hatırlıyorum biri, “tefsirle yetki üretemiyorum” diye yazarak adeta çaresizliğini haykırmıştı. Daha önce de değinmiştim, o devirde “biz fotoğrafı çekip önlerine koyalım, Ankara değerlendirsin kardeşim” yaklaşımı baskındı. Şimdi bilmem ki objektifin netlik ayarını yapıp, deklanşöre basabilen de kalmış mıdır? Zira “yürek mi yedin?” diye sorabilirler adama. Ne bileyim, kendi kendine hayıflanma gibi yazı olmuyor, haşa “yürek yemişlik” iddiamız filan da yok ama bu takım da bıktırdı birader. Ne yenilgide zarif, ne olumlu oyun kurgusunun ipuçlarını verir, bloklar arası bağlantısı zayıf, taktik varyasyon desen yok, ya doldur-boşalt oynar, ya “bal yapmayan arı” gibi çalım çalım gider taca çıkar, durur. Biz de burada duralım, durduk.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları







































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.04.2025
23.02.2025
27.01.2025
9.12.2024
19.11.2024
11.11.2024
2.11.2024
1.08.2024
14.06.2024
14.04.2024