Etyen MAHÇUPYAN
Aydın sayılmanın, bir toplumun ya da cemaatin fikri etkileyicilerinden biri olmanın entelektüel bağlamda ahlaki önkoşulu, gördüğünü görmezlikten gelmemek ve çarpıtmamaktır.
Ancak siyasi kaygılar bu duruşu zedelemeye meyillidir. Çünkü siyaset 'olmasını istediğiniz' şeyleri ima eder ve böyle baktığınızda 'gerçekte olanı' olduğu gibi algılamakta zorlanabilirsiniz. Eğer ortada iki taraf, dolayısıyla bir çatışma varsa; hele bu taraflar cemaatleşmişlerse, nesnel bakabilmek daha da zorlaşır.
Bugünlerde Şık davası etrafında iki çarpıtma yapılıyor. Bunlar önce algı bozukluğu ve kolaycılık şeklinde sahneye çıktı, ama hızla siyasi bir dilin parçası haline geldi. Birincisi savcılığın kitap toplattığı, bir kitap yasağı ile karşı karşıya olduğumuz... Oysa başka bazı insanlarda da söz konusu kitabın nüshalarının olduğunu ve savcılığın onlarla uğraşmadığını biliyoruz. Savcılığın derdinin kitabın oluşma nüshalarından giderek, bu yazma sürecinin hangi ilişkilere dayandığını anlamak olduğunun gayet farkındayız. Ama 'kitap yasağı' lafı işimize geliyor. Bu iktidar altında Türkiye'nin kitap yasaklayan bir ülke olarak gösterilmesi siyasetimize uyuyor.
İkinci çarpıtma, bu soruşturmanın bir 'basın özgürlüğü' ihlali olarak sunulması. Oysa kitap yazmanın basınla bir ilişkisi yok. Ne birtakım belgelerin kullanımı, ne de yazarın mesleği bir kitabın basın özgürlüğü kapsamına girmesine yol açar. Bu kitabı bir tarihçi veya bir işadamı yazsaydı da savcılığın bakışı değişmeyecekti. Çünkü onlara göre mesele, bir suç örgütünün ısmarladığı bir kitabın herhangi biri tarafından yazılmasından ibaret. Ortada bir ifade özgürlüğü sorunu var ama basın özgürlüğü sorunu yok... Ne var ki bu çarpıtma da işimize geliyor. Çünkü ifade özgürlüğü çok geniş bir kavram ve siyasi iktidarı doğrudan hedef almakta yetersiz kalıyor. Oysa basın özgürlüğünün engellenmesi, iktidarın kendi vesayetini oturtmak üzere uyguladığı bir siyasetin parçası olarak sunulabiliyor.
Sorun 'bizim mahallenin' önüne çıkan siyaset yapma fırsatlarını ancak aktivizme dönüştürerek işlevsel kılabilmesidir. Bu eğilim, ilkeli davranamayan ama ilkeleri savunarak ilkeli davrandığını sanan bir cemaat üretti. Böylece ilkesel pozisyondan siyasi kanaatlere sıçramak da kolaylaştı ve bu ikisini ayırmak için elzem olan aydın tavrı ortadan yok oldu.
Nitekim Şık olayı etrafında gündeme gelen ilkesel itirazlarda, laik kesimi aşan geniş bir fikir birliği var. Her kesimden aydınlar, yasaların demokratik olmadıkları gibi devletçi ve baskıcı bir yoruma açık olduklarını, bunları uygulayan yargı mensuplarının zihniyetlerinin darlığını, yazılan iddianamelerin özensizliğini ve fikri boşluklar içerdiğini, savcıların takip ettikleri davaları kişiselleştirdiklerini ve savcılığın emniyetin etkisinde kalma ihtimalinin göz ardı edilemeyeceğini vurguladılar. Ne var ki bu tespitlerin yaygınlığı, ilkeler üzerinden siyaset yapmayı da zorlaştırmakta, çünkü ilke savunuculuğu sizi ötekilerden ayırmaya yeterli değil.
Böylece sol asabiye üzerinden siyaset arayan bazı laik aydınlar doğrudan Şık'ın tutuklanmaması gerektiğinden, giderek suçlu sayılmaması gerektiği noktasına geldi. Söz konusu önerme için üç gerekçe bulabiliriz: Suçlama teknik açıdan yetersiz olduğu için, suçlama hukuki açıdan gayri meşru olduğu için ve suçlama kötü niyet taşıdığı için. Laik aydınlar her üç gerekçeyi de ifade ettiler ve buradan da suçsuzluk noktasına vardılar.
Ne var ki ilkesel yanlışların varlığı, zanlının ne yaptığını ve niçin yaptığını söylemiyor. Bunlar birbirinden bağımsız alanlar. Dolayısıyla hukuki zaaflardan hareketle bir kişinin suçlanmaması gerektiğini öne sürebilsek de, bu kişinin suç isnat edilen söz konusu eylemi yapıp yapmadığını söyleyemeyiz. Yani zanlı hakkında kanaat geliştiremeyiz. Oysa laik aydınlar tam da bunu yaptılar... Bu mantıksal sıçramanın sonucu, bazı kişilerin 'ne yapmış olurlarsa olsunlar' ve dolayısıyla 'Ergenekon'la ilişkide veya ona hizmette bulunmuş olsalar bile' suçsuz sayılmalarını talep etmektir ki, zaten iş o hale de geldi...
Savcıdan hareketle zanlının suçsuzluğunun kanıtlanması, taşınması zor bir pozisyon. Bir yandan zanlıya bakmamayı, örneğin zanlının niçin sorgulamada doğru yanıt vermediği sorusunu sormamayı gerektiriyor. Diğer yandan da savcıyı 'sistemleştirip' bir heyula haline getirmek zorunda kalınıyor. Böylece savcının kafasındaki şeytanlardan yola çıkıp, 'muhalif sesi susturmada zirve noktasına gelindiği' türden kendini ele veren önermeler yapmaktan başka yol kalmıyor...
Bizim mahalle için şimdilik bu kadarı yeter.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023