Murat BELGE
Çocukken bu tekerlemeyi söyleyerek oynadığımız bir oyun vardı, hayal meyal hatırlıyorum. Hatırlıyorum da, bu oyunu oynarken "Arabistan" dememizin ne gereği, ne anlamı olduğuna akıl erdiremediğimi de hatırlıyorum. Hele Arabistan'ın "buğday"ının ne işi vardı, kolaysa anla!
Galatasaray ile Fenerbahçe'nin Cumhuriyet Kupası'nın sahibinin kim olacağını belirleyecek maçı Riyad'da oynayacağını, kupayı kimin alacağının Arabistan'da belli olacağını haber aldığımda da benzer bir şaşkınlık geçirdim. Niye yahu? Bu memlekette bu maçı seyretmek (bütün "maç seyretme" atmosferi içinde seyretmek) isteyecek kıyamet gibi insan vardır. Ne ilgisi var? "Arabistan stadyumları / Kupayı almaya geldim" falan...
"Ne ilgisi var?" mı dedim? Olayın arka planı hakkında biraz bilgi olunca "ilgi" ne olabilir, anlaşılıyor. O kadar "anlaşılmaz" bir durum değil. Şu son duruma neden geldiğimizi soran birçoğu, işin para yanına bakıyor ve "üç kuruş" için maçın Riyad'da yapılmasını yadırgıyor. Bence evet, bir para meselesi var. Suudi Arabistan futbol ilgisinin bir popülarite imkanı yarattığının farkındalar (bu "popülarite"nin kendilerinde bulunmadığının da farkında oldukları gibi). Astronomik bedellerle Ronaldo gibi yıldızları "ithal" etmekte olmalarından belli sorunları. Bize de "Gelin maçınızı bizim orada oynayın. Biraz para da veririz" demişler. Ama ben işin yalnız parayla ilgili olduğu kanısında değilim. Türkiye açısından Suudi Arabistan ile siyasi ilişkilerin düzeltilmesi de önemli bir konu olmalı. Kaşıkçı olayından sonra Tayyip Erdoğan ağzını açıp gözünü yummuştu. Söylediklerinde sonuna kadar haklıydı da. Ama Tayyip Erdoğan bilindiği gibi çabuk fikir değiştiren bir siyaset adamı (yığınla örneği var); hele işin içine para etkeni karışınca... Arabistan'ın "buğdayları" bu anlama geliyor olabilir. İş buraya gelince de Kaşıkçı'nın başına gelenler unutulabiliyor. Adamlar yayıntı da çıkarmıyor ev sahibine.
Gene Tayyip Erdoğan açısından bakınca bu olayın Atatürk'lü fanilaya filan uzaması da gerekmiyordu. Ayrıca Suudiler'in hoşlanmadığı şeylerin, "Cihanda sulh" türü sloganların Tayyip Erdoğan açısından çok vazgeçilmez değerler olduğu da söylenemez herhalde. Yani şu maç orada oynanabilirdi pekala. Böyle bir durum hasıl olması beklenmedik, önceden tahmin edilemeyecek bir şeydi. Ulusal simgeler ve daha önemlisi, Atatürk gibi ulusal kişilikler üzerinde böyle bir inatlaşmanın belirleyici olması şaşırtıcıydı.
Bu inatlaşmaya bakıp Suudi Arabistan'a hak vermek mümkün değil. Maçın Riyad'da olması konusunda anlaşmak bu maçın bütün ayrıntılarını Suudi Arabistan'ın düşünüp dikte etmesi anlamına gelmiyor. İki Türk takımı bu ülkede oynayacakları maçta giyecekleri t-shirt'lerinde kimin adının yazılabileceğini Suudi Arabistan yetkililerinden izin almak durumunda olamaz.
Bunların Suudi Arabistan'la herhangi bir ilgisi de yok.
Ama görünen o ki Suudi Arabistan kendinde böyle yetki olduğunu düşünüyor. Sonuna kadar tartışıyor, "Benim dediğimi yapmazsanız oynatmam" deme hakkını görüyor kendinde.
Bu hiç öngörülemeyecek bir tavır mıydı? Bence büsbütün öngörülemeyecek bir şey değildi. Ama maç hakkında son kararı vereceklerin açısından onların bu "titizlik"leri üzerinde kavga edecek bir şey değildi. Sanırım burada doğrudan taraf olan kulüplerin de sorun çıkarmasını beklemiyorlardı.
Kulüpler sorun çıkardı. Herhalde dünya görüşleri çıkarmalarını gerektiriyordu. Ancak bu arada "taban"da, "taraftarlar" arasında çıkacak hoşnutsuzluğun da bilincinde olduklarını tahmin ediyorum. Olayın gelişmesi de doğru bildiklerini, doğru tavır aldıklarını gösterdi. İki takımın bu koşullarda bu maçı oynamalarının imkansız olduğu kararına varmaları büyük destek aldı. Suudi Arabistan dönüşü gördüğümüz karşılama coşkusu gerçekten çarpıcıydı.
Bu duygusal destek Tayyip Erdoğan'a ve çevresindekilere de bir şeyler düşündürse iyi olur kanısındayım. Yeryüzünde eleştiriden bağışık herhangi bir şey olduğunu düşünmem, ama düpedüz düşmanlık eleştiri değildir. Hakaret eleştiri olamaz. Atatürk'e ve yaptıklarına karşı İslamcı siyasetin aldığı tavır ise başından bugüne "eleştirel"in çok ötesindedir. Bu siyasetin sorumlu konumlarda yer alan temsilcileri örneğin Kadir Mısıroğlu diliyle konuşmaktan kaçınıyor, öteden beri Kemalizm'in oldukça ağır egemenliği altında yaşamış Türkiye'de mahkemelik, karakolluk olmaktan sakınıyor. Ama dilinden uzak durdukları bu tip İslamcılar'ın düşüncelerini olduğu gibi paylaştıklarını hepimiz biliyoruz. Şu aşamada da, örneğin Tayyip Erdoğan ağzını açıp iki çift lakırdı etme gereğini duyduğunda Arabistan'ın kullandığı üslubu eleştirmekten tamamen uzak duruyor ve sanki ortaya çıkan durumda herhangi bir sorumluluğu olabilirmiş gibi CHP'ye çatıyor.
Mustafa Kemal'in eleştiri kaldırır eylemi çok olabilir, ancak hayatı boyunca bu topluma kazandırdıklarını bir yere yığınca ona teşekkür etmeyi gerektiren eylemlerinin çok daha büyük bir toplama eriştiği de görülüyor. Herhalde bu toplumun çoğunluğunun da duyguları bu merkezde ki böyle bir olayda böyle bir ortak tavırla karşılaşabiliyoruz. Bu konjonktür, AKP gibi bir partinin yirmi yıldır üst üste seçim kazanarak iktidar olduğu bir konjonktür -yani körü körüne "Kemalist" olmadığını düşüneceğimiz bir dönem... Ama işte toplumun gösterdiği tepki!
Siyasiler topluma kendilerinin yol gösterdiğini varsayarlar. Çok zaman gerçekten de böyledir. Ama toplumun siyasilerine yol göstereceği konjonktürler de olabilir. Örneğin şu şimdiki durum: "O da var, bu da var" diyor toplum, "Ve birbirlerinin düşmanı olmaları, birinin ötekini yok etmesi gerekmiyor."
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025