Ümit KIVANÇ
Reina katliamı hakkında kamuya açık yerde alenen söyleyebileceğim fazla söz yok. Söyleyeceklerimin yararı yok. Aylardır, cihatçı besleyip sonra da satmanın çok ağır bedelleri olacağını, Suriye’de olan biteni izlemeye çalışan birçok insan, haykırıp duruyoruz. Görülüyor ki haykırmak anlamsız. Ortamın nasıl hazırlandığını ortamı hazırlayanlara anlatmak imkânsız. Mercedes’li Diyanet İşleri Başkanının kabahatini yüzüne vurmak imkânsız.
2017’ye, bize yaraşır şekilde girdik. Son derece profesyonel bir saldırgan, tek başına geldi, Türkiye’nin en namlı eğlence mekânına daldı, altı şarjör değiştirerek, 180 kadar mermi ve kimilerine göre iki elbombası atarak 39 kişiyi öldürdü, 65 (?? tam bilmiyoruz) kişiyi yaraladı, bir güzel kıyafet değiştirdi, elini kolunu sallayarak çıktı gitti.
Bize yaraşan kısım bu değil. Zira burada katil matil, işini profesyonelce yapan bir adam var.
Bize yaraşan, öncelikle, yerdeki ölülerin üzerine kusma faslı. Kin kusma, nefret kusma, yılbaşı öncesinde kusulamayanı boca etme. Çünkü eksik kalmıştı. “Oh olsun!” deme, nanik yapma, bilek yalayıp nah işareti şaklatma. Barbaros Şansal’ın KKTC’den sınırdışı edilmesi, havalimanında, tabiî ki polis denetimindeki apronda, hazır bekleyen saldırgan güruh tarafından polislerin elindeyken linç edilmesi, bu boca etme işini durdurmaya çalışan yetkililerin hem samimiyet derecesini hem de neye ne kadar kâdir olduğunu gösterdi.
Biz iyi insanlardan meydana gelen bir toplum değiliz. Toplum da değiliz gerçi. Ama dışımızdakileri esirgemek için bir tarif altına toplanmamızda yarar var; bu yüzden kendimizden bahsederken toplum diyoruz.
ROBOSKİ MİYDİ ULUDERE MİYDİ, NEYDİ..?
Reina katliamı hakkında kamuya açık yerde alenen söyleyebileceğim fazla söz yok. Söyleyeceklerimin yararı yok. Aylardır, cihatçı besleyip sonra da satmanın çok ağır bedelleri olacağını, Suriye’de olan biteni izlemeye çalışan birçok insan, haykırıp duruyoruz. Görülüyor ki haykırmak anlamsız. Ortamın nasıl hazırlandığını ortamı hazırlayanlara anlatmak imkânsız. Mercedes’li Diyanet İşleri Başkanının kabahatini yüzüne vurmak imkânsız.
Suskun suskun duracağıma, o halde, birkaç yıl geriye gideyim. Şenlik ışıkları, havaî fişekler, oradan buradan eğlenceleri bildiren muhabirlerin her cümlesinde iki-üç defa geçen “coşku” kelimeleri arasında, belediyelerin donattığı meydanlarda DJ masaları, durmadan renk değiştiren sahne spotları, sokaklarda dans eden ahali… güzeldi. Öbür yanda, bu seneki kadar olmasa da, yine yılbaşını diline dolamış faşistoid zevat, bu temsil ehliyetini nereden aldığını izah etmeksizin Allah adına etrafa tehdit savurmakla meşgûldü: yılbaşı kutlanıyordu, günahtı, feciydi, şuydu buydu. Köylüleri bombalamak, değildi. Dönüp de Türkiye’nin güneydoğusundaki iki ücra köyde sessizce iç çekenleri görebilen yoktu. Oysa taze mezarlar yamaçlara sıralanmıştı. Acı çığlık çığlığaydı. Zulmün patırtısı dağları sarsıyordu. Otuz dört insan (yarısından çoğu 18 yaşından küçüktü), toprağın altından hâlâ hayret dolu bakışlarla “Neden?” diye haykırıyordu. Duyan yoktu.
Roboski katliamından iki gün sonra, “Türkiye”, ya bangır bangır yılbaşı kutladı ya da yılbaşı kutlayanlara bas bas bağırdı. İnsafsızlıkta bir taraf, vicdansızlıkta öbür taraf kazandı, ırkçılık ikisinden de puan aldı o gürültüde.
Belki de bu yüzden duyulmadı Roboski’de savaş uçaklarının bombalarıyla paramparça edilen insanların, geride bıraktıklarının, merhametin, haysiyetin, şayet hâlâ varsa ve olumlu bir anlam taşıyabiliyorsa insanlığın feryadı.
Çok katliam görmüş ülkede, katliamların en “kabul edilebilir”lerindendi. Kürtler öldürülmüştü. Üstelik kaçakçıydılar. Üstelik köylüydüler. Üstelik kararlı Kürt’tüler. Üstelik dindardılar. Kim sahip çıkacaktı Roboski kurbanlarına?
“ÖLDÜRSÜNLER SİZİ, BİZE NE” KAİDESİ
Hep beraber sahip çıkabilirdik. Bugün başka bir ülkede yaşıyor olurduk. Tabiî ki yapılmadı. Niye? Çünkü biz yaşadığı ülkeyi batıracağını bile fark etmeksizin türlü şuursuzluklar yapabilen insanlarız. İlaveten ırkçıyız. İlaveten, cehaletimiz, kendimiz dahil her şeyden korkmamıza yol açıyor. İlaveten, birbirimizden korkmamız cehaletten değil; hayat tecrübesinden. İlaveten, yöneticilerimiz zulüm ve baskıdan başka yönetme aracı tanımıyorlar.
Roboski katliamı ertesinin hazin çizgisi umursamazlık, aldırışsızlık, düşüncesizlik, vicdansızlık, en hafifinden merhametsizlikti. “Öldürsünler sizi, bize ne?” idi.
Sonra Diyarbakır bombası, Suruç ve Ankara katliamları geldi, şerefsizlikte kademe atladık. “Oh olsun!” kültürü karakterimizin bütün çatlaklarından fışkırdı. Her yeri sardı. Ölenlerin ardından “ölsün gebersin!” diyen Osmanlı armalı sosyal medya hesapları, üzerinde devletin üniforması, elinde devletin silahıyla duvarlara hakaretler, aşağılayıcı sloganlar yazan “Esedullah” timleriyle elele verdi. Zalimliğe övgü, en üst düzey siyasetçilerin nikâhını şenlendirdiği, adı sanı belli şahsın satır “emojili” tweet’leriyle çoktan başlamıştı zaten.
O ÇIĞ NE KADAR DA BÜYÜDÜ! BAK SEN!
Reina katliamından sonra ortaya dökülenler de korkunç. Manzarası iğrenç, kokusu felaket, mânâsı facia. Öylesine korkunç ki, insanları kışkırtanlar bile ürktü, sükûnet çağrıları yapmaya başladı. Heyhat! Söylediği laf yüzünden sınırdışı edilip gözaltına alınan, yani devletin elinde olan bir adam, havalimanı gibi pek özel bir yerde toplanmış bekleyen linç güruhuna teslim edildi.
Devlet yetkilileri sanki yuvarladıkları çığın boyutu karşısında azıcık afallamış gibi. Bulundukları korunaklı yerlerden yamaç iyi görünmüyor olmalı. Kendinden saymadığı herkesi imha etmeye niyetli, bunu gözünü kırpmadan yapacak kadar şuursuz ve insafsız kalabalıklar toplaşıyor memlekette. Bunları açık açık ifade edenlere dokunulmuyor. Rusya Büyükelçisi’ni vuran polisin kaç kankası silahıyla üniformasıyla görevde, bilmiyoruz. Havalimanında linç operasyonunu kimler ayarladı?
Potansiyel katillerin eline linç edilecek kurban veriyorsunuz.
Bir sorum daha olacaktı: Yarın o apronda kim kendini patlatacak, yabancıları tarayacak?
BASİT BİR SORU
Böyle bir toplum neden birarada yaşasın ki?
Görünenin mâkûl sonucu, devletin “asıl unsur” saydığı millet-i hakime kesiminin her kimi kendinden saymıyorsa ortadan kaldırmasıdır. Belki bu olmasın diye hepimizi içeri atıp emniyete alırlar. İnsancıl çözüm olur.
Bazıları çeşitli gazetelerin manşetlerinde, köşelerinde böyle işlerin propagandasını yapıyor. Bunlar günün gözde şahsiyetleri. İtibar görüyorlar, büyük paralar alıyorlar, yetkililerin yanında dolaşıyorlar. Kendilerine sorsanız icraatlarının muhtevasını başka laflarla anlatacaklardır şüphesiz; oysa sadece kötülüğü yaymak ve derinleştirmek, yaptıkları.
Hal buyken muktedirler, “birlik ve beraberlik” istiyor. Kimden? Söyledi ya da yazdı diye hapse attıkları, hayatlarından parça koparttıkları, sevdiklerinden ayrı düşürdükleri, evlerine elkoydukları, işsiz bıraktıkları suçsuz insanlardan değildir herhalde.
Mercedesli Diyanet İşleri, yılbaşı vesilesiyle “karşı tarafı” sindirme operasyonuna ustaca katıldıktan sonra, Reina katliamı üzerine, “ibadet yeri ile eğlence arasında fark yok, katliam katliamdır” açıklaması yaptı. Çeşitli yetkililer, “kahrolsun yılbaşı” kampanyalarının cinayet ve katliamları özendirici tesirini ve bunları meşrulaştıracak zemin işlevi gördüğünü gözlerden saklamak için, durumu toparlamaya çabalar göründüler. Üstüne Barbaros Şansal’ın linç edilmesi geldi. Aferin.
Bazı düzenbazlar, “İslâm Devleti” örgütünün eylemine Türkiye’deki “kahrolsun yılbaşı” kampanyalarının yolaçmadığını söyleyerek bir nevi aklama seferberliği yürütüyorlar. Doğrudur. Zaten kısa süre sonra o örgüt bu kampanyaları yapanları da öldürmeye başlayacak. Türkiye’yi yönetenlerden “mürted” (dinden dönme), Türk askerlerinden “Haçlı iti” falan diye bahsediyorlar. Yazıp söylediklerini, kendi başımız derde girmesin diye aktaramıyoruz. Onlara dost kuvvet muamelesi yapmış devlet yetkilileri halktan bu durumu gizliyor.
Evet, onlar ne yapacaksa yapacak, Mercedesli başkanın fetvasına bakmayacak. Sorun şu ki, bu katiller Türkiye’de birilerini öldürdükleri zaman başka birilerinin sempatisine, desteğine mazhar olacaklarını biliyorlar. Bundan eminler. Bu hisse kapılmalarına yolaçan, ortalıkta olan bitendir. Ve gerçektir.
Belki soruyu tekrarlamalıyım: “İD gelsin sizi öldürsün, oh oh!” diyen birileriyle, öldürülmesini istedikleri birileri nasıl birarada yaşayacak?
LÜ YUHALANACAK MI, ONA SAHİP Mİ ÇIKILACAK, BİLDİRİLİYOR
“İslâm Devleti” örgütünün Türkiye’de hükümete muhalif insanları öldürüp resmen üstlenmediği bilumum katliamlardan sonra muktedirler millet-i hakimeye belirgin işaret çaktı. Hangi katliama ne muamele yapılacağına dair bir “resmî görüş” ve çoğunluk tavrı oluşturuldu.
Katliamdan hemen sonra kim çıkıp konuşuyor, kim ortalıkta gözükmüyor, kınayanların en “rütbelisi” kim, nasıl kınanıyor, ne deniyor… bunların artık bir “protokolü” var. Meselâ paramparça cesetlerin arasında şoka girmiş, perişan haldeki insanların, her şeye rağmen yardım etmek, birilerini kurtarmak için çırpınanların üzerine polisin biber gazı attığı Ankara katliamından hemen sonra, devlet yetkilileri millet-i hakimeye, “ölenler bizim ölülerimiz değildir” mesajını güzelce verebilmişlerdi. Suruç’ta da böyle yapmışlardı. Ölenler için yapılan saygı duruşları ıslıklandı, “yüzde doksan dokuz virgül dokuzu Müslüman” olan ülkede. Mütevazı anma panoları parçalandı.
Reina katliamından sonra yetkililerden, liderlerden kim ortaya çıktı, kim çıkmadı, çıkan ne zaman çıktı, ne dedi, küfüre hakarete, saldırganlığa ne ölçüde tahammül gösterildi, hiçbiri tesadüfî değil. Bu dili gayet iyi tanıyoruz artık.
Yalnız bu defa, içeride olan biten de dış politikada izlediğimiz sahnelere benziyor: her adımda çamura daha fazla batılıyor, mütemadiyen yalan söyleniyor… ve aslında hiçbir olaya hakim olunamıyor. Devlet zoru elde olduğu için, gık diyeni içeri atmaya, beş gün avukat yasağına, 30 gün gözaltına, tutuklayıp iddianamesiz bekletmeye vs. dayalı sindirme yöntemleriyle, hakikati dile getirmek isteyene kalkıştığı işin imkânsız olduğu anlatılıyor.
Hakikat isteyen kimsenin de bulunmadığı düşünülürse, mantıklı bir faaliyet.
DİYALOG İMKANSIZ HALE GELDİ
Sırf hükümet baskısından değil, anlatmak, açıklamak, konuşmak ve tartışmanın imkânsızlığı. Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP, siyasî parti liderlerinin, o partilerin sempatizanlarının, farklı görüşteki gazetecilerin, yazar-çizerlerin, herkesin birbiriyle konuşma imkânını bilerek ortadan kaldırdı.
Konuşacak birşeyleri yoktur.
Ha, “AKP’nin karşısındakiler konuşmaya çok mu niyetli ve istekliydi?” diye sorarsanız, “En azından böyle bir kısmı vardı,” cevabını verebiliriz. Ayrıca devlet zoru AKP’nin elinde. Diyalogu, seçimi, olduğu kadarıyla hukuku, kurumları yok ettiler. Yerine, yirmi küsur bin polisin görev yaptığı İstanbul’da en kalburüstü eğlence mekânının kapısına yirmi yaşındaki bir polisi tek başına koydular.
Reina’ya dalan o katilin son derece profesyonel, askerî eğitimli olduğunu biz bile ilk görüntülerle birlikte anladık. İstihbarat böyle adamları kapsamıyorsa ne için yürütülen bir faaliyettir? Kahvede laiklik propagandası yapan kadını yakalayıp içeri atmak için mi? Yanlış adamın fotoğrafının dağıtılması, eminim katili yanıltmak ve ilk rastladığı büfeden iki yerine üç kaşarlı tost söyleyip dikkat çekmesine yolaçmak içindi. El-Bab harekâtından filan sözetmeyelim dahi.
Sanırım biz birilerini çok şeye hâkim sanarak fena yanılıyoruz. Cehalet ve çuvallamanın böylesini akla sığdıramadığımızdan, komplo ihtimallerine yöneliveriyoruz.
CÜPPELİ HAKLI
Şimdi de satranç gibi bir oyuna saldıran, Cüppeli namlı şahıs haklıdır. Satranç oynarsanız mazallah düşünmeniz tehlikesi var. Düşünürseniz, “İslâm Devleti” örgütünün yanısıra, İdlib’te bombalanmaya ve kıstırılmaya başlanacak El-Kaide silahlı güçlerinin de yakın zamanda Türkiye’ye karşı cihat ilan edeceğini görebilirsiniz. Hani Rus uçağını düşürmüştük, gerekirse tekrar düşürürdük, ne oldu, diye soranlar çıkabilir. Ayrıca, linç güruhu apronda nasıl toplandı, devletin resmî haber ajansının uçak saatini bildirmesiyle bu bilgiyi birleştirip mazallah sonuçlar çıkarmaya kalkanlar olabilir.
Okurun yazara, “Ne anlatıyorsun sen şimdi burada?” sorusunu sormaya hakkı var. Özür dilerim, bu soruya cevap veremiyorum. Sözle, fikirle, ikna çabasıyla herhangi bir barışçıl hedefe ulaşılabilir ortam kaldı mı, şüpheliyim. En berbatı şu: sevmedikleri herkesi tutuklayarak ederek ulaşacakları yer bu ülkede kimsenin hayrına değil, ama nüfusun hatırı sayılır bölümünün tek düşüncesi ötekileri ortadan kaldırmak. Tutuklayarak veya linç ederek. Akıl fikir, farklı yaklaşım, sanat kültür, muhalif basın, hele eleştiri falan lazım değil. Belediye şairleri neyimize yetmiyor?
Türk İslâmcısı için iyi haber şu: Halen ellerindeki devlet gücü ve kışkırttıkları ırkçı-milliyetçi seferberlikle, sahiden hepimizi yok edebilirler.
Bir de kötü haber var: “İslâm Devleti” örgütü ve El-Kaide sadece Türk İslâmcısının sevmediği, arkasından “oh olsun” çekeceği insanları öldürmekle yetinmeyecek. Pazar yerlerinde parçalanacak insanların ailelerine dağıtılacak Neden Şehit Olmalıyım? broşürleri belki şimdiden hazırdır.
Yalanın, linçin, adaletsizliğin günah sayılmadığı bir siyasî din icat ettiler. Ve akıl almaz bir beceriksizlikle ülkenin sonunu hazırlıyorlar.
http://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2017/01/03/mecburiyetten-konusuyoruz/
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024