Ümit KIVANÇ
Führer’in “mutlak surette sorumluluktan âzâde” oluşundan “ikâme edilemezliği”ne doğru “kaydedilmesi gereken mesafe”nin “büyük bir adım” olmadığını söylüyor yazarımız Sebastian Haffner. Bu doğal. Çünkü hiçbir kararı ve tutumundan “mutlak surette” sorumlulu tutulamayışının herkesçe mümkün olan en uzun süre -Führer’in ömrü- boyunca sorgulanmaksızın kabul edilmesini meşru kılacak bir sebep lazım. İster devletler, ister toplumlar, ister savaşlar, ister olağan devlet idaresi sözkonusu olsun, insanların yapıp ettiklerinden meydana çıkan işlerde ve ilişkilerde böylesine erimez, sarsılmaz, gücünden kaybetmez sebepler bulmak ve bunları kuşaklar boyu kabul ettirmek zordur. Hele tek-adam rejimi demokratik temsil ve kuvvetler ayrılığı mekanizmalarını yok etmeden önce aşağıdakilerin yönetim katlarını etkileyecek ölçüde inisiyatif gösterebildiği, siyasî çeşitliliğin ve belirli kurallar çerçevesinde rekabet ve mücadelenin yaşandığı, bilindiği toplumlarda kâdiri mutlak tek bireyin iradesini herkesinkinin üzerine koymak, karşı konmaz kılmak, mutlak itaat düzenine geçmek hiç kolay değil. Belirli nesnel koşullar tek-adama dizginsiz kudret bahşedebilir, ancak bu, nasıl alındıysa öyle kaybedilebilecek bir iktidar gücüdür. Ve tek-adam, kendine hayranlıkla ne kadar büyülenmiş, mutlak iktidarı yayıldıkça ne kadar kendinden geçmiş olursa olsun, bu ihtimali aklından hiç çıkarmayacağı açık. Dolayısıyla, bu tek-adamlık makamına sıradan fâninin erişemeyeceği, değiştiremeyeceği misyonlar yüklemek “akla uygun” çözüm. Akıl-dışını akla uygun kılmak için, liderin yerine başkasının geçirilemeyeceğine inanmak, inandırmak en doğrusu. Führer orada kalmalı ve her sözü dinlenmelidir, çünkü onun yerini alabilecek başka, birey şöyle dursun, organizma yoktur.
Kendi biricikliğine inanma sürecinde liderin akla uygun bir çizgide seyredemeyeceğini baştan teslim etmeliyiz. “Hitler’in kendine güvenini bir batıl inanç seviyesine, bir tür çok özel seçilmişlik hissine yükseltmek için,” diye anlatıyor Haffner, “muhtemelen ilk iktidar yıllarındaki, kendisinin de beklemediği büyük başarılar gerekiyordu.” Acaba ardarda gelen bu “beklenmedik başarılar”ı olağanüstü özelliklerle yüklü bir tek-adamlık misyonunun mütemmim cüzü sayabilir miyiz? Olmazsa olmazı? Peygamberlerin mucize gösterişi gibi bir âdetâ zorunlu işlem?
Cevap vermek kolay değil. Ancak benzer hayatî ayrıntılara sözettiğimiz türden yükseliş ve kutsal halelerle bezeniş süreçlerinde hep rastladığımız ortada. “Başarı”yı hangi oranda kendi hanesine yazdırabileceğiyse, artık liderin hünerine kalmış. Tek-adam, başarının “ekip işi” olduğunu söylerken bile, neyin ekip işi olduğunu tayin etme kudretinin kendisinde olduğunu kabul ettirebilendir. Bu yüzden, tek-adam iktidarlarının kısa sürede, büründükleri türlü kılıkları bir kenara atarak kendilerinin bekâsını tek hedef edinmeleri kaçınılmazdır.
Yerine başkası konamaz liderin kaderiyle hükmettiği insanların kaderini özdeşleştirmek bu aşamadan sonra artık pek zor değildir.
İntihar, boşluk, dünya malı…
Yeri doldurulamaz biricik Führer’in sayesinde iktidar konumları ya da maddî çıkar elde edenler çemberinin -zaman zaman lideri kızdıranların harcanmasıyla vereceği fireler hariç tutularak-, liderle birlikte kendini de yeri doldurulamaz ve ebedî kılmak için onunla özdeşleşmeye zaten muhtaç oluşunu, uzun uzun konu etmeden kısaca hatırlamamız yeter, sanıyorum. Haffner, Hitler’in intihar etmesindeki beklenmedik kolaylığa işaret ederken, onun “kişisel hayatı”nın “felaket anında korumaya değer bulamayacağı kadar boş” oluşunu ortaya sürer. Etrafındakiler için hayat elbette böylesine “boş” değildir; Führer’in dizginsiz-sorumsuz iktidarı, kimsenin kaderini umursamayışı, gaddarlığı sayesinde edinilmiş pek çok eşya, para ve ayrıcalıklarla doludur; bunlar babadan oğula, kuşaktan kuşağa aktarılacaktır.
Hitler’in intiharı beklenmedik ölçüde kolaydı. Bu yargıdan iki soru çıkaralım: “niye kolaydı” ve “niye beklenmedik ölçüde”?
Führer gibi kudret sahiplerinin, yolaçtıkları felaketler -meselâ kaybedilmiş savaş- üzerine intihar ettikleri öyle sık görülen şey değil. Tek savaş falan da değil, onyıllara yayılmış korkunç diktatörlük pratiklerinden sonra koltuğu yitiren zalimler de kolay kolay kendilerini öldürmüyor. Kaddafi su borularının içinde, Saddam Hüseyin derme çatma yeraltı sığınağında, sefil halde ele geçirildiler. Dövüşerek ölemeye yetecek kadar haysiyetleri kalmamıştı, iktidarları devrildiğinde. Oysa Hitler gözünü kırpmadan kendini vurmuştu. Haffner bunu, istenirse cesaret ve kahramanlık dozu da katılabilecek gözüpeklikten çok, daha önce birçok defa intiharın sözünü etmiş olmasına, fikri kendisi için normalleştirmiş oluşuna bağlıyor. Bunlardan da önce gelen, şüphesiz, hayattan mâlûm hedefleri dışında beklentisinin olmayışı ve bunlara ulaşamayacağının inkâr edilemez kesinlikte ortaya çıkışı. “Kişisel hayat”ının “boşluğu” yani. Hayatın sona erişinde bir nevi kurtuluş gördüğünü çeşitli vesilelerle tekrarlamış olan Hitler intihar ettiğinde, diye anlatıyor Haffner, bu “pek bir şaşkınlığa yolaçmadı”.
Günümüzün tek-adamlarının intihara ilişkin yaklaşımını bilmemiz pek mümkün değil. Ama hiçbirinde, kana ve çamura batarak edindikleri dünya malını terk edip gidecek göz olmadığını tahmin edebiliriz.
Tek-adam rejimlerine üslûp olarak şirretliğin, araç olarak bastırma-sindirmenin eşlik edişi yapısal özelliktir.
Yıldırma politikası
“…Hitler’in iktidarı ele geçirme sürecine eşlik eden terör ve hukuksuzluklara karşı bu kadar az hiddet ve direnme iradesi gösterilmesinin nedeni,” Haffner’e göre, “Hitler tarafından bilinçli olarak körüklenen bir korku”ydu. Korku ve yıldırma etkenlerinin bütün tek-adam iktidarlarının kuruluş süreçlerine eşlik ettiği, yolu açtığı, rakipleri, düşmanları kovalamaya, mevzi kazanmaya, kazanılan mevzileri tahkim etmeye yaradığı bilinir. Hem korku salma taktikleri hem genel yıldırma stratejisi hem de bu işin yöntem ve araçları bakımından tek-adamların yükseliş ve iktidar süreçleri ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor. Sokağa salınmış faşist güruhların gelişigüzel saldırıları hepsinde görülüyor, ama hem belirleyici olan bunlar değil hem de sindirme politikası bunlardan çok, zamanlaması ve dozu ayarlanmış taktik gaddarlıkla sürdürülüyor. Tek-adamların dizginsiz hükmü altına giren toplumlar, hesaplanmış gaddarlığın her türlüsüne mâruz kalıyor. Haffner’in tarifiyle “münferit, gizli ve kısa süre sonra tekrar dizginlenen ve fakat hiçbir zaman pişmanlık gösterilmeyen cinayetler”, taktik gaddarlığın gözde araçlarından. Zaman zaman “özellikle nefret edilen birkaç düşman”ın öldürülmesi, bu kapsamda kullanılan özel araçlardan. İşkence ve devlet terörü alanında suç işleyen resmî görevlilere uygulanan istikrarlı cezasızlık da, hesaplı kitaplı gaddarlıkla sindirme politikaları için bir nevi zemin işlevi görür.
Taktik gaddarlığa dayalı sindirme operasyonlarının usûlüne dair Haffner’in anlattıklarını, bu defa uzunca bir-iki alıntıyla, aktaracağım: “Hitler bizzat ve âdetâ törenle (yemin altında yüksek mahkemede tanık olarak dinlenirken) iktidara geldikten sonra birtakım kafaların (…) uçacağını tebliğ etmişti zaten. Bu deklarasyondan sonra 1918 Devrimi’nin gazilerinin ve Weimar Cumhuriyeti’nin öndegelen isimlerinin 1933 ilkbahar ve yazında ‘sadece’ toplama kamplarına kapatılması neredeyse rahatlatmıştı insanları. Gerçi bu toplama kamplarında da acımasızca kötü muameleye mâruz kaldılar ve her an öldürülecekleri korkusuyla yaşadılar ama er ya da geç çıkabildi çoğu. Birkaçına ise hiç dokunulmadı.” Haffner, kamuoyu pogromlar beklerken “Yahudilere ait işyerlerinin sadece bir günlük, daha ziyade sembolik karakterde boykot [edilmesi]”yle doğan havayı şöyle anlatıyor: “Kısaca toparlamak gerekirse, gidişat kötüydü ama korkulduğundan biraz daha az kötüydü.” Elbette burada işe yarayan bir taktik güdülüyordu: “Terör, 1933-34 yıllarında yavaş yavaş yatışıp 1935-37 arasında, yani Nazilerin ‘iyi’ yıllarında, yerini sadece sakinlerinin sayısı giderek azalsa da mevcudiyetleri devam eden toplama kamplarının usulca rahatsız ettiği, belirli bir normaliteye bıraktı.” Normalite şöyle: “…önce çok sert tehditlerle korku ortamı yaratma, sonra acımasız ama tehditlerle karşılaştırıldığında nisbeten hafif terör operasyonları, daha sonra tedricen neredeyse normal şartlara geçiş, ama bütün bunlar olurken hiçbir zaman geri planda biraz terörden de vazgeçmemek…” Yasasız, anayasasız tek-adam rejimlerinin kurulduğu ve aşama kaydettiği ülkelerin insanları bu ifadedeki çeşitli kelimelerin yerlerini değiştirerek, söylenenlerin ağırlıklarıyla oynayarak, aşağı yukarı aynı tarifleri yapabilirler. (Geri plandaki “biraz terör” için yukarıdaki paragrafa tekrar başvurabilirsiniz.)
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024