Yıldıray OĞUR
Son dönemde yapılan bütün araştırmalar iki birbiriyle çelişen sonucu ortaya çıkarıyor: Türkiye siyaseten kutuplaşırken, toplum tam tersine melezleşiyor.
Özellikle genç nesilde, ideolojiler, büyük partilere aidiyet hissi, kültürel, dini, etnik, bölgesel kimlikler eriyor, şehirleşme, orta sınıflaşma, ortak tüketim alışkanlıkları, popüler kültür birbirine benzeyen bir toplum yaratıyor.
Özellikle büyükşehirlerde orta sınıflar benzer bir hayat yaşıyorlar.
Aynı sitelerde oturuyor, aynı yerlerden alışveriş yapıyor, aynı dizileri izliyorlar. En önemli karşılaşma alanı ise alışveriş merkezleri. Semtine göre “klas”ı değişse de alışveriş merkezlerinin bir kimliği yok, giriş herkese serbest, paranız kadar istediğiniz yerden alışveriş yapıp, istediğiniz yerde oturabilirsiniz. Kapitalizm herkesi zorunlu olarak eşitliyor.
Ama her cephenin gelenekçilerinin ve ortodokslarının pek hoşuna gitmeyen bir eşitlenme bu.
Her iki cephenin şikayetlerinin merkezinde ise şehirli genç başörtülüler bulunuyor.
Sekülerler için artık her yerde karşılarına çıkan modern başörtülüler “dincileşme” demek, muhafazakarlar için tam tersine “sekülerleşme, değerlerimizi kaybetmek.”
Geçen hafta çok konuşulan bir olay, toplumdaki bu melezleşme eğilimi ve buna karşı dirençler üzerine üzücü ama öğretici bir örnekti.
Olay İstanbul’un en üst seviye alışveriş merkezi olan Zorlu AVM’nin, yine en sosyetik mekanlarından Vakkorama Cafe’de yaşandı. Burası yazıldığı gibi bir bar değil, mağazanın cafesi. Zengin bir kahve, çay, tatlı menüleri var ama isteyenler içki de içebiliyor. O yüzden içkili mekan demek konsepti anlatmıyor. Fiyatların hayli yüksek olduğunu söylemeye herhalde gerek yok.
Şehir Üniversitesi’nin hukuk, sosyal bilimler bölümlerinde okuyan son sınıf ve master öğrencisi dokuz kız arkadaş o akşam Zorlu Performans Sanatlar Merkezi’nde genç popçu Edis’in konserine gitmişlerdi. Konser çıkışı da bir kahve içmek için Vakkorama Cafe’ye geçtiler.
Pazar akşamı Zorlu AVM’deki Vakkorama Cafe’de az önce Edis’in konserinden çıkmış biri açık sekiz başörtülü kız bir masada.
Ama o gece orada, bu fotoğrafa henüz hazır olmayanlar da vardı.
Medyada yer almış olsa da yine de biz meseleyi isimler üzerinden tartışmamak için şikayet edilen oyuncudan D.Ç. diye bahsedelim. Ve önce olan biteni onun savcılık ifadesinden okuyalım:
“Bana isnat edilen suçlamaları anladım. 30/12/2018 tarihinde doğum günü için Zorlu Center’daki Vakkorama kafeye arkadaşlarım H.C. ve G.E ile birlikte saat: 19.00 civarında gitmiştim. Bir süre sonra iki bayan gelerek yan masamıza oturdular. Bu bayanların bakışı ve hareketleri beni yargılar ve taciz eder şekilde idi. Ben yaptığım iş gereği insanların bana bakmasına alışkın olmama rağmen bu iki bayanın davranışı sıra dışı olduğu için rahatsız olmuştum. Sonra bu iki bayanın arkadaşları da gelince bizden rahatsız olduklarını hissettirip arka masaya geçmeleri ve bana aynı şekilde bakmaları üzerine ben de “Ne oluyor” der gibi onlara baktım. Bu şekilde böyle bir gerginlik oldu ancak sonrasında olayı önemsemeyip masamıza tekrar döndük kutlama esnasında fotoğraf çektik, sohbet ettik. Fotoğraf çekilme esnasında yine arka masadaki bayan grubu kendilerinin fotoğraflarının çektiğimizi düşünerek “Bizi mi çekiyorsunuz” dediler, biz kendilerini çekmediğimizi söyledik. Hatta arkadaşım... telefonu götürerek kendilerine gösterdi. Fotoğrafların olmadığını görünce ikna oldular ve bir süre her iki masadaki kişiler kendi eğlencesine devam etti. Bu arada kafenin garsonlarından birine neden kendi fotoğraflarının alındığını söylemişler. Ancak garson da bize söylediğinde fotoğraf almadığımız konusunda bilgi verdik. Yine bayanların ısrarla fotoğrafını aldığımızı söylemeleri ve rahatsız etmeleri nedeniyle telefonumu hızlıca masaya koyduğumda camı kırıldı. Telefon evdedir. Size bugün ulaştıracağım. Sonrasında konu kapandı. Yarım saati yirmi dakika sakin oturduktan sonra ayrıldık. Ayrılırken herhangi bir tartışma veya olay çıkmadı....Tüm hayatım boyunca da ayrımcılık yapılmasına karşı durmuş bayanlar ile ilgili sosyal destek projelerinde yer almış bir insanım...Ben müştekilere yukarıdaki kimi cümleler kesinlikle kurmadım. Arabistan kelimesini geçtiği tek cümle kendi masamdaki arkadaşlarımın duyacağı şekilde bir ses tonu ile “İçkili mekanda içtiğim içkiye, çektiğim fotoğrafa karışılıyor, yargılanarak bakılıyor. Burası Arabistan mı? Burası Atatürk Türkiyesi” şeklinde söyledim. Ancak bu söylemi kesinlikle karşı tarafın duyacağı ses tonuyla veya onlara hitaben söylemedim. Yanımda garsonların olup olmadığını bilemiyorum.”
Şimdi de olan biteni bir de diğer masada oturan dokuz arkadaştan, şikayetçi olmayan ama tanık olarak ifade veren Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi E.G.Y’nin ifadesini okuyalım:
“Konser çıkışı tahminen 22.30-23.00 sıralarında, bizden önce konserden çıkmış iki arkadaşımızın davetiyle biz yedi kişi de Vakkorama isimli kafeye gittik. Ben masanın en başında kapıya dönük bir şekilde oturuyordum. O esnada dalga geçer ve aşağılar bir tavırla “Euzu Besmele” çekerek birisinin yanımızdan geçerken söylendiğini duydum. O sırada D.Ç. isimli şahsın olduğunu anlamadım. O ara masamızın dibinde duraksamıştı. Bize bakıyordu “Destur diyesim geliyor” dedi. Ben bu tavrıyla alkollü olduğunu anlayınca önüme dönerek muhabbete devam ettik. D.Ç. isimli şahıs yanındaki bayan şahıs ile birlikte gelerek kafeye girip bu sözü sarf ettikten sonra bizim masamızın yanında geçerek yaklaşık bir metre yanımızdaki başka bir masaya oturdu. Bu masada da daha önceden orda oturan üçüncü bir bayan şahıs vardı. D.Ç. bizim oturduğumuz masadan sesinin duyulmasını isteyecek şekilde arkadaşlarıma yönelik “Bu türbanlıların burada ne işi var, bunları buraya nasıl alıyorsunuz” şeklinde söyleniyordu.
Sonra masadaki arkadaşım... kendisi alköllü herhalde çok da dikkate almayın diyerek bizi uyardı. Sonra D.Ç. elindeki telefonun kamerasını bizim olduğumuz masaya doğrultarak görüntü almaya başladı. Arkadaşlarım bizi çekiyor galiba diye söylenmeye başlayınca, biz görevli personeli çağırıp “Hanımefendi bizim görüntümüzü alıyor lütfen müdahale edin” diyerek uyardık. Sonra bu görevli D.Ç. nin masasına giderek onlarla konuştu ve tekrar bizim masaya gelerek, “Herhangi bir görüntü çekimi olmadığını” beyan etti. Tam personel benim yanımdayken o sırada D.Ç.’ye dönüp izinsiz görüntümüzü alamayacağını bunun suç teşkil ettiğini söyledim, kendisi de “Çekerim, beni herkes çekiyor, paylaşmam sadece “ dedi. Ben de “Hayır çekemezsiniz rızamız yok” dedim. O sırada başka bir personel devreye girdi, ben halledeceğim dedi... D.Ç., yüksek sesle bana hitaben “Hanımefendi bakar mısınız” diye bana seslendi.
Ben kendisine dönüp bakmadım. En son döndüğümde “Burası Arabistan değil, Atatürkçüyüm ben Atatürk var Atatürk” diye kafede herkesin duyabileceği şekilde bağırdı. Biz de kafe çalışanlarına sözlü tacizde bulunduğunu söyleyerek müdahale etmelerini istedik. Çalışanlar tekrar müdahale etmek üzere masamızın başında bekliyordu. Bu sırada D.Ç “Burası Türkiye, siz Arabistan’a gideceksiniz, İran’a gideceksiniz” diye bağırarak telefonunu masaya vuruyordu. Arkadaşları D.Ç. nin bu tavırlarına engel olmaya çalışıyorlardı. Kısa bir süre sonra tekrar ayağa kalkarak bizi çekmeye çalıştı. Arkadaşım ... ayağa kalkarak “Bakın yine çekiyorsunuz iznim yok çekemezsiniz” dedi... D.Ç’nin sağ yanında oturan arkadaşı kalkıp benim yanıma geldi elindeki telefonu açarak “Bakın videoya çekmedik, isterseniz alıp kontrol edebilirisiniz” dedi. Kontrol ettiğimde bizim videomuza rastlamadım. Ancak arkadaşım... “zaten video çektiği telefon bu telefon değildi, diğer telefondu” diye söyleyince, “o telefon kırıldı” dedi. O sırada bana “D.Ç.’nin alkollü olduğunu ve kendisinin onu yatıştırmaya çalıştığını olayı ciddiye almamamızı” rica etti. Hatta “Siz gülünce o da size böyle yaklaşıyor” dedi. Ben de biz konser hakkında konuşup güldüğümüzü söyledim. Aynı zamanda videomuzu çekmemiz dışında, başörtülü arkadaşlarıma sözlü taciz ve hakaret ettiğini bunun suç teşkil ettiğini söyledim. Kendisi de kusura bakmayın, ben kontrol edeceğim durumu dedi. O sırada D.Ç.’nin diğer arkadaşı bize “Kusura bakmayın” dedi. Ama sonra “Siz de tahrik ediyorsunuz” diyerek bizi suçlamaya çalıştı. D.Ç. arkadaşına “Kusura bakma demek zorunda değilsin, bu ibişler buraya nasıl giriyor” dedi. Arkadaşı “Biz şimdi kalkacağız, siz oturmaya devam edin” diyerek yanımızdan ayrıldı. Bir süre sonra D.Ç ve arkadaşları hesap ödeyerek ayrıldı. Kafe sorumlusu... yanımıza gelerek bizden özür dileyerek... firma olarak üzüntü yaşadıklarını, içtiğimiz kahveleri ikram olarak kabul etmemizi istediler.”
Bu arada ifadeyi veren E.G.Y. nin o akşamki dokuz kişilik arkadaş grubundaki tek başörtülü olmayan kişi olduğunu da hatırlatalım. Yani aslında olay başörtülülerle başörtüsüzler arasındaki bir tartışma da değildi.
D.Ç. den şikayetçi olan dört kızlar daha sonra bir açıklama yaparak olayın medyaya yansıma biçiminden duydukları rahatsızlığı dile getirdiler.
Çünkü olay bir anda Türkiye’deki ağır politik kavganın ateşine bir odun olarak atılmıştı.
Olay medyaya düştükten sonra, Cumhurbaşkanı da konuşmasında bahsedince, yargı hızlıca harekete geçmiş, bu kez karşı cephede de “Kabataş yalanı” hatırlatmaları, “başörtülüler söz konusu olunca yargı hemen harekete geçiyor” itirazları başlamıştı.
Gerçekten ne olduğuyla pek kimse ilgilenmedi.
Halbuki D.Ç.’nin avukatı bile savcılıktaki ilk savunmasında müvekkilini “Esasen müvekkilime yöneltilen fiil ve söylediği iddia edilen sözler sabit olsa dahi bunların şikayet dilekçesinde belirtilen hakaret, özel hayatın gizliliğine müdahale, halkı kin ve düşmanlığa sevk gibi suçların tipiklik unsuruna uyan eyleminin uluşmadığı kanaatindeyiz” diyerek savunmuş, hatta dosyaya müvekkilinin böyle ayrımcı bir insan olmadığını ispatlayan fotoğraflar da ekleyeceklerini söylemişti.
Herhalde sanatçının başörtülü kızlarla çekilmiş fotoğraflarını ‘delil’ olarak sunacak. Savcılık olay sırasında cafe’de olan tanıkların ifadesine de başvuracak.
Aslında ortada sadece adli bir olay yok. Bir sosyal değişimin yarattığı muhtemel çatışmalar bunlar.
Türkiye, değişiyor, şehirleşiyor, melezleşiyor, karşılaşmalar artıyor. Ama bu karşılaşmalara henüz ne siyaseten ne de kültürel olarak hazır değiliz.
Ama artık bu Türkiye’de hoşunuza gitse de gitmese de pazar gecesi konser çıkışı Vakkorama’da kahve içen sekizi başörtülü dokuz üniversiteli kız da var. Katı sekülerlerin ve gelenekçi dindarların bu sosyal değişime karşı direnmesi sonucu değiştirmeyecek.
Aslında kontrolü kaybetmiş bir oyuncu dışında oradaki kimse için bunun tuhaf bulunmamış olması, en azından yüksek sesle buna tepki göstermenin politik olarak yanlış, etik dışı bir davranış haline gelmeye başlaması aldığımız mesafeyi gösteriyor.
Ama birlikte yaşamanın kurallarını devletin eliyle, hukukla, sopayla, tehditle değil, hayat bize bunu dayattığı için öğreneceğiz. Çünkü o cafe’de sonunda gelen hesabı ödeyebilecek herkesin oturmaya hakkı var ve eğer orada medeni bir şekilde oturmak istiyorsanız bunu en baştan kabullenmek zorundasınız.
Böyle böyle birlikte yaşama pratikleri gelişecek, melezleşme zamanla kendi kültürünü, etiğini, medyasını da yaratacak ve mutlaka siyasette de temsil edilecek.
Yoksa zorla olan hiç bir şey kalıcı olmuyor. Ve o hayaletler bir gün bir yerden geri dönüyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları






































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025