Abdullah Kıran
11. yüzyılın başlarında üç büyük Kürt mirliği; Şeddadiler, Revvadîler ve Mervanîler, Kafkasya silsilesinden kuzey Mezopotamya’ya, Mezopotamya’dan Persiya’ya (İran’da Fars nüfusun çoğunluk teşkil ettiği alan) kadar oldukça geniş bir coğrafyada egemenliklerini sürdürmekteydi. Bu Kürt mirlikleri birlikte hareket edebilmiş olsaydı, o zamanlar askeri ve siyasi olarak Ortadoğu’nun kaderini belirleyebilecek bir konumdaydı. Ancak o çağda etnik milliyetçiliğin hiçbir koşulu ve temeli mevcut değildi. Nitekim gerek Şeddadiler ve gerekse Revvadîler köken olarak Hezâbanî aşiretine dayandığı halde, aralarında bir sevgi bağı yoktu. Öte yandan Mervanîlerin de bu iki mirlikle, en azından akrabalık bağı üzerinden sıcak bir ilişkileri bulunmamaktaydı.
Paul A. Blaum’un da dikkat çektiği üzere, bu üç Kürt mirliği akrabalık veya bir Kürt devleti bilinci doğrultusunda birbirlerini kucaklayabilmiş olsaydı, din esaslı imparatorluklar çağında muazzam bir yapı ortaya çıkabilirdi (Blaum, 2006:4). Ne ki Kürt mirlikleri ayrı ayrı savaş şefliklerinin hanedanlaşmasını temsil ediyordu ve hiçbir zaman birleşmediler. Abbasi devletindeki dağınıklık ve parçalanmışlığın ortaya çıkardığı siyasi boşluğu dolduran ise, Gazneli egemenliğindeki Oğuz aşiretlerinin Selçuklu savaş şefliği oldu.
Selçukluların ortaya çıkışı
11. yüzyılın başlarından 20. yüzyıl başlarına (yani Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına) kadar Ortadoğu, Fuat Köprülü’nün ifadesiyle “Türk askerî aristokrasisine müstenid” devletlerin egemenliğinde kaldı. Daha özel olarak İran coğrafyası, yaklaşık bin yıllık bu zaman dilimi içinde, aslen İranlı olmayan hanedanlarca yönetildi. Bu bin yıllık zaman zarfında bazen Türkler, bazen Moğollar, bazen de Kürtler İran’a hükmetti. Ancak bu en tepedeki idarelerin, İran’ın ulusal psikolojisi ve edebi bilinci üzerinde belirgin bir etkisi olmadı. Zira yönetenler, daha aşağı bir kültürel seviyeye sahip olmaları itibariyle, Pers kültürüne adapte olmak durumunda kaldı. İran kültürünü benimseyen “yabancılar” yönetimde dil olarak Farsçayı kullandı; vergilerin toplanması ve devlet bürokrasisi Fars memurlar eliyle yürütüldü. İran’ı yönetecek ilk “yabancılar” olarak kabul edilen Selçukluların da resmi dili Farsçaydı (Bosworth, 1968:1).
Selçuklu devleti, Türklerin İslam coğrafyasında egemen bir unsur olarak kabul edilmesinde belirleyici bir rol oynadı. Daha önce bireysel ölçekte, özellikle askerî kölelik kurumu üzerinden İslâm devletine intikal edip yönetici, asker, komutan ve devlet adamı rolüyle Abbasi halifeliği içinde sağlam bir yer edinen Türkler, şimdi başka bir kanaldan, geniş aşiret kitlelerine önderlik eden bir savaş şefliğinin hanedanlaşması yoluyla, kabileden devlete geçiş yaptı. Selçuklu devleti döneminde nizamiye medreseleri gibi eğitim kurumları oluşturacak kadar kurumsal bir devlet aklıyla hareket ettiler. Gene Selçuklu devleti, Türklerin Fars ve Arap coğrafyasından Kürdistan ve Anadolu topraklarına doğru genişlemelerinin imkânlarını sağladı, zeminini hazırladı.
Dandanakan savaşı (1040) ile Gaznelileri ağır bir yenilgiye uğratan Selçuklular, ardından Nişabur’u ele geçirmiş ve bu şehirde Tuğrul Bey önderliğinde Selçuklu devletinin temelleri atılmıştı.[1] Gazneli Mahmud ile Selçuklular arasındaki husumet, temelde yerleşik bir devlet ve tarım ekonomisi ile göçebe aşiret düzeni arasındaki çelişkiden kaynaklanıyordu. Siyasî planda bu, Selçuk’un en büyük oğlu İsrail’in (diğer oğulları Mikail, Yunus ve Musa), Mahmud’un “haksızlık”larına karşı çıkmasına yansımıştı. Aslen Türkistanlı olup Maveraünnehr kıyılarına göç etmiş olan Selçuklular, kışları Buhara civarındaki Nur’da, yazları da Semerkant yakınlarındaki Sughd’da geçirirdi. Sultan Mahmud, önceleri Selçuklu önderliğindeki Oğuz aşiretlerini sınırlarını korumak için ülkesine dâvet etmiş, ancak daha sonra aralarında anlaşmazlık baş gösterince, İsrail’i ve oğlu Kutalmış’ı tutuklayarak Hindistan’daki Kalanjar kalesine hapsetmişti. Yedi yıl kalede tutuklu kalan İsrail, Türkmenlere, aslen bir memlukün (askerî kölenin) oğlu olan Mahmud’a boyun eğmemeleri ve umutsuzluğu düşmemelerini öğütledi. İsrail yedi yıl Hindistan’da tutuklu kaldıktan sonra hapiste vefat ederken, oğlu Kutalmış kaçıp Sistan’daki amcaları ve akrabalarına ulaştı (Muhammed İbrahim, 1902:587).
Selçukluların isabetli stratejisi
Gazneli-Selçuklu mücadelesinde iki taraf oldukça farklı stratejiler izledi. Gazneliler, genellikle Hindistan gibi İslâm dinine mensup olmayan bir coğrafyaya doğru, yağma ve ganimet amaçlı seferler düzenlerken, Selçuklular bir an önce halifeliğin Bağdat’taki merkezini bir şekilde denetim altına alıp, daha çok İslâm topraklarında güçlü bir devlet inşa etmeye yöneldi. Bir süredir Bağdat’ta tam anlamıyla bir kaos ve keşmekeş yaşanmaktaydı. Öyle ki, 1037 yılında Bağdat’ta Cuma hutbesi dört farklı halife adına okunuyordu: Halife el-Kaim Billah, Celâlüddevle, Ebû Kâlîcâr ve Ukeyli Kirwash b. al-Mukallad. Ancak bütün bu keşmekeş döneminde Bağdat’taki gerçek güç, bir türlü disipline uymayan, yola getirilemeyen ordudaki Türkler ve Deylemli askerlerdi (Bosworth, 1968:39).
Tuğrul Bey, Gaznelileri etkisizleştirmesinin ardından Bağdat halifeliği üzerinde elde edeceği meşruiyetle, civardaki Kürt mirliklerini ve Büveyhileri daha kolay denetim altına alabileceğini hesaplamış olmalı. Bu nedenle, Dandanakan savaşından hemen sonra Halife Kaîm bi-Emrillah’a (hd 1031-1075) elçi yollayarak saltanatının tasdik edilmesini istedi. 1043-44’te Rey kentine de hâkim olduktan sonra (bkz aşağıda), fethettiği yerlerde Abbasi halifeliği adına hutbe okutmağa başladı. Bunun üzerine Kaîm bi-Emrillah da, Kâdilkudât (baş kadı) Mâverdi’yi elçi olarak Cürcân’da bulunan Tuğrul Bey’in yanına gönderip halka adil davranması çağrısında bulundu. Tuğrul Bey’in yanında bir yıl kalan Mâverdi, kendisinin halifeye itaatkâr ve emirlerine hürmetkâr olduğunu, halifenin emri dışına çıkmayacağını bildirdi (İbnü’l Esir, 9:398).
Selçuklular ve Annazî Kürt mirliği
İslam coğrafyasında pek çok bölgeyi ele geçirerek konumlarını güçlendiren Selçuklular, Büveyhileri de ortadan kaldırarak Irak’a doğru harekete geçti. Herzem ve Hazar bölgesindeki vilayetleri hâkimiyet altına alan Sultan Tuğrul, 1042-43’de batı yönünde Cibal’a doğru hareket ederek Rey’e geldi. Rey şehrini payitaht (başkent) ilân ederken, kardeşi İbrahim Yinal Kürdistan içlerinde, Kâkûyî[2] toprakları ve Annazî mirliği yönünde operasyonlar yapmaya başladı (Bosworth, 1968:42). Selçuklular Irak’a doğru genişlemeye çalışırken, Annâzi Kürt mirliğinin topraklarından geçmeleri ve bu beyliği de bir şekilde kendilerine bağlamaları gerekiyordu.[3]
Aslında, henüz Selçuklu devleti ortaya çıkmadan Oğuz boylarının 1030 yılında Annâzi emirliğine yönelik bir saldırısı olmuş, ancak Oğuzların mağlubiyetiyle sonuçlanmıştı. Şahancan aşiretinden gelen Annazî hanedanı Hulvan ve Kirmanşah civarına hükmederken, aynı dönemde Fars’ın doğu kesimlerinde, özellikle Darabjird civarında Şebankari Kürtleri etkindi. İran Kürdistanı ve Loristan’ın dağlık kesimi, hemen her zaman olduğu gibi, çoğunlukla yarı-göçebe bir hayat sürdüren Kürtlerin denetimindeydi (Bosworth, 1968:24). Göktaş, Bûka[4] ve Kızıl[5] komutasındaki askeri birliklerle Annâzi emirliğine bağlı Esedabâd ve Dinever yöresindeki köylere karşı saldırıya geçen Oğuz boyları, Dinaver hâkimi Emir Ebu’l-Feth b. Ebu eş-Şevk’in sert bir direnişiyle karşılaşmış ve çıkan savaşta Oğuzlar yenilirken, bir kısmı tutsak edilmişti. Oğuzlar tutsaklarının serbest bırakılması amacıyla Emir Ebu’l-Feth ile bir yakınlaşma içine girince, Ebu’l-Feth kendileriyle bir barış anlaşması yapıp esirleri salıvermişti (Al- Birwari, 2016:18).
Annâzi emirliği henüz Selçuklu egemenliğini kabul etmeden kendi içindeki iktidar mücadelesi nedeniyle oldukça yıpranmıştı. 1043 yılında Ebu eş-Şevk, kardeşi Mühelhil’in yönetiminde bulunan Şehrizor (Kerkük) şehrine saldırarak kenti yağmaladı ve ateşe verdi. Mühelhil ise kardeşi Ebu eş-Şevk’in Şehrizor üzerine yürüdüğünü duyunca, karşılığında Ebu eş-Şevk’in hâkimiyeti altındaki Sinde ve diğer vilayetlere saldırarak yağmaladı ve her iki taraf ağır kayıplar verdi. Kimi girişimler sonucu iki kardeş bir araya getirilerek barıştırıldı, ancak aralarındaki husumet gene de son bulmadı (İbnü’l Esîr, 1991b:391).
Tuğrul Bey’in emriyle Selçuklular H.437/1045 yılında ikinci kez Annâzi mirliği beldelerine karşı saldırıya geçti. İbrahim Yınal, mirliğe bağlı Dinaver ve Karmîsîn’e (Kirmanşah) saldırarak, Emir Ebu’l- Feth b. Ebu eş-Şevk’in askerlerini buralardan attı. Ardından Emir Ebu’l- Feth’in kuvvetlerinin bulunduğu Hulvan’a karşı harekete geçen İbrahim Yınal, Annâzileri buradan da çıkararak şehri ateşe verdi (Al- Birwari, 2016:49). Selçuklu saldırıları birbiriyle kavgalı olan Ebu eş-Şevk ve kardeşi Mühelhil’in barışarak birlikte hareket etmesine yol açtı. Ancak iki kardeş barıştıktan kısa bir süre sonra Emir Ebu eş-Şevk ölür. Yerine geçen oğlu Sa‘dî, amcası Mühelhil ile tekrar ihtilafa düştü. H.438/1046 yılında Sa‘dî, amcası Mühelhil ile savaşmak için İbrahim Yınal’dan yardım talebinde bulununca, İbrahim Yınal bir Oğuz ordusunu Sa‘dî’nin emrine verdi. Bu destek ile Annâzi emirliğinin başkenti Hulvan’ı ele geçiren Sa‘dî, İbrahim Yınal adına hutbe okuttu (Al- Birwari, 2016:49).
Annâzi mirliği, Selçukluların egemenliğini kabul ederek Tuğrul Bey’in kardeşi İbrahim Yınal adına hutbe okutan ilk Kürt emirliği oldu.Annâzi mirliğinden sonra Selçukluları tanıyıp Tuğrul Bey adına hutbe okutmayı kabul eden ikinci Kürt mirliği Mervanilerdir. Bunu Mervani emiri Nasrüddevle (hd 1011-1061), 1049-50 yılında gerçekleştirdi. Kürtler bir kere Selçukluları tanımaya başlayınca, Büveyhoğulları yerine Selçuklulara daha dostane yaklaşmış ve onları tercih etti (Biçer, 2013:166).
Mervani Kürt mirliği üzerinden Roma ile komşuluk
İbn’ül Erzak’a göre, TürklerMervani ülkesine ilk 1043’te geldi. Sultan Tuğrul, H.434 (1043) yılında, Buğa ve Nasığlı adlı iki komutanının emrine 10,000 süvari vererek Diyarbekir üzerine gönderdi. Türklerin büyüklerinden sayılan bu iki emir, buraya saldırıp yağmaladı ve Meyyafarikin önlerine gelerek başkenti kuşattı. Saldırı üzerine şehrin kapıları kapatıldı ve iki taraf arasında bir haberleşme trafiği başladı. Mervaniler 50,000 altın teklif ederek Tuğrul Bey askerinin geri dönmesini istedi. Ancak bu teklifleri kabul görmedi. Bir gece içki içerek sarhoş olup kavga eden iki komutan birbirini bıçakladı ve ikisi de aldıkları darbelerden dolayı can verdi. İki komutanın öldüğü haberini alan Emir Nasrüddevle, kuşatma ordusuna karşı saldırıya geçti. Bir kısmını öldürdü, bir kısmını esir aldı ve ellerindeki her şeye ganimet olarak el koydu. Nasrüddevle, 53 yıl devam eden hükümdarlığı süresinde başka bir saldırı ile karşılaşmadı. İbn’ül Erzak, bu saldırıdan Türklerin bölgeye ilk gelişleri şeklinde söz ederek, “Ondan önce buralarda yüzleri bile görülmemişti” der (İbn’ül Erzak, 1975:153).
Mervaniler 1049-50 yılında Selçuklu egemenliğini kabul ettikten sonra, “sade aracılar olarak” Roma imparatoru ile Selçuklu sultanı arasındaki diplomatik ilişkilerin başlamasında belirleyici bir rol üstlendi (Ripper, 2012:232). İbnü’l Esir, daha önce Tuğrul Bey’in kardeşi İbrahim Yınal tarafından esir alınan Ahbaz kralının fidye karşılığında serbest bırakılması için bizzat Roma imparatorunun İbn Mervan Nasrüddevle’ye haber göndererek gayret göstermesi talebinde bulunduğunu yazar. Bunun üzerine Nasrüddevle, Şeyhülislâm Mervan oğlu Ebu Abdullah’ı Tuğrul Bey’in yanına göndererek Tuğrul Bey’den Ahbaz kralı Karbıt’ı serbest bırakması talebinde bulununca, Tuğrul Bey hiçbir fidye almaksızın, Nasrüddevle’nin hatırı için Karbıt’ı bedelsiz bırakır. Tuğrul Bey bu davranışıyla Roma imparatorunun da takdirini kazanır. Tuğrul Bey’in yapmış olduğu iyiliğin altında kalmak istemeyen Roma imparatoru, Konstantinopolis’teki mescidi tamir ettirerek burada namaz kılınmasına müsaade eder; hutbenin Tuğrul Bey adına okunmasını sağlar ve kendisine çeşitli hediyeler gönderit (İbn’ül Esir, 9:423).
[1] İbnü’l Esîr, Tuğrul Bey’in Nisabur’a girdiği sırada ayyârlar olarak bilinern özerk şehir eşkiyasının çok büyük zarar vermekte olduğunu; halkın malını yağmaladığını, adam öldürdüğünü, ırz ve namusa tecavüz edip istediklerini yaptığını yazar. Tuğrul Bey şehre girince ayyârlar ondan korkup bu çirkin işlerden vaz geçer ve halk da huzur bulur (İbnü’l Esîr, 1991b: 369).
[2] Kâkûyîler, Deylem kökenli bir hanedan olup,1008-1051 arasında Batı Persiya, Cibal ve Kürdistan’da hakimiyet sürdü. Bkz Encyclopaedia Iranica, “Kakuyids”.
[3] Başlangıcı H.381/991 yılı olarak kabul edilen Annâzi emirliği, Ebu Feth Muhammed b. Anâz tarafından kurulmuştu. Kürt Şâzencân aşiretine mensup bir Kürttü. Şâzencân aşireti Hulvân (bugünkü Serbîl Zehâb) ile Karmîsîn (bugünkü Kirmanşah) yöresinde yaşıyordu. Annâzi Emirliği, farklı kaynaklarda Benû ‘Anâz, Benû ‘Ayâr, Benû ‘Anân,Benû Henâz, Anâd ve Benû ‘Abâz şeklinde geçer (Abdulelah M. Abdullah Al- Birwari, 2016:18).
[4] Sultan Tuğrul’un 1043 yılında 10 000 süvari ile Diyarbakır üzerine gönderdiği emir veya komutanı. Kimi kaynaklarda “Bûka” şeklinde geçer (İbn’ül Erzak, 1975: 152).
[5] İbnü’l Esîr, Kızıl’ın Oğuzların Irak kolu emiri olduğunu ve H.434’te (1042-43) Rey’de öldükten sonra buraya bağlı bir nahiyede defnedildiğini yazar (İbnü’l Esîr,1991b:377).
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.03.2025
26.11.2024
29.03.2024
18.07.2023
9.06.2023
20.05.2023
13.03.2023
15.11.2022
29.07.2022
7.03.2022