Ali Türer

Ali Türer
Ali Türer
Tüm Yazıları
Eğitim sistemi çocuklarımıza sahip çıkıyor mu?
12.05.2014
2479

 Bugün anneler günü. Teşekkür etmenin en güzel yolu, Emeğe sahip çıkmaktan, emeğe saygı göstermekten geçer.Bir annenin biricik emeği, gururu çocuğudur. Peki, annelerin göz nuru çocuklarımıza ne kadar sahip çıkabiliyoruz?

BokoHarram örgütü  “kız çocukları okumasın” diye 200 kız çocuğunu Nijerya’da kaçırıp satılığa çıkarıyor. Bütün dünyada olduğu gibi bizim de Türkiye’de yüreklerimiz ayağa kalkıyor. Peki ya yanı başımızda kendi çocuklarımızın, gençlerimizin başına gelenlere ne kadar duyarlıyız?

Gün geçmiyor ki bir çocuğumuz kaçırılmasın ya da kaybolmasın. Bir çocuğumuz saldırıya, tacize uğramasın. Çocuk yaşta okuldan alınıp evlendirilmesin, bir çocuk gelin durumu yaşanmasın. Bir annenin yüreğine kor düşmesin.

TUİK verilerine göre Türkiye’de 5-7 yaş arasında 8 milyon civarında çocuk karın tokluğuna işçi olarak çalıştırılıyor. Böyle mi teşekkür edeceğizannelere, böyle mi sahip çıkacağızemeklerine?

Çocuklarımızı emanet ettiğimiz Milli Eğitim Sistemi’miz ne yapıyor, sahip çıkabiliyor mu çocuklarımıza?

4+4+4 düzenlemesinden sonra ilköğretimde %98 okullaşma oranına ulaştık diye öğünüyor Milli Eğitim Bakanlığımız.  2013’de 174.625 öğrenimiz ilköğretimde okulu terk etmiş. Demek ki temel eğitimde öğrencilerimizin kabaca %15’ine sahip çıkamamışız. Okulu terk etmiş çocuklar.İlköğretimde okullaşma oranı fiilen %83’lere düşmüş oluyorböylece. Şimdi gelin de bu sürece “zorunlu temel eğitim” deyin, diyebilir misiniz? 

Durum orta öğretimde daha da vahim bir hal alıyor. 

Orta öğretime kayıt yaptıran her üç öğrenciden biri daha sonra okuldan ayrılıyor. İlköğretimde %15’lerde olan okulu terk oranı orta öğretimde %32.7. Bakanlık 2013’de orta öğretimde okullaşma oranlarını %93 olarak açıklamıştı, okulu terk eden %32’7yi düşün, geriye %60.3 kalır. “Zorunlu” diye ilan ettiğiniz orta öğretim de durum bu. Bu %60’ın içinde, öğrenci kişilik hizmetleri sunamadığımız açık öğretim de var. Nerede kaldı o büyük laflar, Orta öğretimi zorunlu temel eğitim içine aldık öğünmeleri?

Orta öğretim dışına attığımız ya da çıkardığımız bu gençleri iş yaşamında görüyor muyuz? Ne gezer, 15-24 yaş arasındaki üç gencimizden biri okulda da yok, iş yerinde de yok. Orta öğretimin iş yaşamına katılmaya katkısı OECD ülkelerine göre yarı yarıya düşük.

Türkiye’de birinci öğretimden ikinci öğretime oradan orta öğretime devamsızlık yapan öğrenci oranları giderek yükseliyor. 11. Sınıf öğrencisi 10. Sınıf öğrencisinden 10. Sınıf öğrencisi 9. Sınıf öğrencisinden, 9. Sınıf öğrencisi de 8. Sınıf öğrencisinden daha fazla devamsızlık yapıyor. Demek ki okullar çocuklarımızın okuma şevkini arttıracak yerde daha da köreltiyorlar. Bu nasıl eğitim sistemi?

OECD ülkelerinde gün içinde en az bir dersi kaçıran öğrenci oranı %18, biz de ise %45. PISA verilerine göre 2003’den 2012’ye kadar da Türkiye’de bu oranlarda bir değişme olmamış. OECD ülkelerinde ise bu yıllar arasında gerilemiş. OECD ülkelerinde Matematik gibi önemli derslerden sınavı olan öğrenciler o gün içinde okulda devamsızlık yapabiliyorlarmış. Bizim öğrencilerimizde bu bakımdan bir farklılık yok. Yani devamsızlık yaparken bizim çocukların zamanı eğitim açısından daha iyi kullanmak gibi bir dertleri yok. Devamsızlık durumlarında bir “kararlılık”, tutarlılık durumu var. Acaba neden?

Bir de sınıf tekrarı durumlarına bakalım.Lisede öğrencilerimizin yüzde 7,8'i sınıf tekrarı yapıyor. Mesleki ve teknik liselerde bu oran yüzde 8,9, İmam Hatip Liseleri’nde ise 12,7. Okula devam eden çocuklarımızın durumu da bu.

İlköğretimden ortaöğretime geçişlerde artık sıralama, Temel Eğitimden Orta Öğretime Geçiş Sınavlarından (TEOG) alınan puanlar ile  6., 7., 8. Sınıflardaki öğrenci başarıları göz önünde tutularak belirleniyor. Temel eğitim içinde yer alan okullarımızın eğitim fırsatları sunma bakımından belirli standartları var mı? Öğrencileri bütün okullarımızın aynı titizlikle eğittiklerini, aynı titizlikle ölçtüklerini söyleyebilir miyiz? Bu sistem hem bu bakımdan hem de TEOG sonunda öğrencilerin farklı ölçütlere dayalı yönlendirilmesi nedeniyle öğrenciler arasında fırsat eşitsizliğini derinleştiren bir rol oynuyor.

Özel okullara öğrenci yerleştirmede sadece Matematik, Türkçe ve Fen ve Teknoloji dersi TEOG sınav sonuçları kullanılıyor. Devlete bağlı ortaöğretim kurumlarına yerleştirmede Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi dâhil altı ders için yapılan TEOG sınav sonuçları kullanılacak. Yani parası olan sadece Matematik, Türkçe, Fen TEOG sınav sonuçlarına göre çocuğunu istediği kaliteli okula gönderebilecek.Burada fırsat eşitliğinden söz edebilir misiniz?

Devlet olarak göreviniz bütün öğrencilere kaliteli eğitim vermek, eğitimi öğrencinin ilgi ve yeteneklerine uygun bir biçimde mümkün olduğunca bireysel hale getirebilmek. Yoksa sadece başarılı, gelişmeye açık öğrenciye kaliteli eğitim vererek görevinizi yapmış olmazsınız. Ama başarılı ve gelişmeye açık öğrenciye kapasitesine bağlı olarakdaha üst düzey bir eğitim vermek isteyebilirsiniz? Bu o öğrencinin hakkı, sizin de görevinizdir.

Böyle bir düşünceniz varsa. İlköğretim 6., 7., 8. Sınıflarda başarı ortalaması 4 ve üzeri olan öğrencileri alırsınız, az sayıda üst düzey eğitim veren devletin orta öğretim kurumuna sınavla yerleştirirsiniz. Ancak bu okulların öğrenci kapasitesi orta öğretim öğrencilerinin %1’ini geçmemelidir. Gerçekten Başarılı olan bu öğrencilere, özel performansları ile seçilmiş öğretmenlerin elinde, her türlü bilimsel teknolojik donanıma sahip okullarda üst düzey eğitim gördürebiliyorsanız o zaman bu işin hakkını verdiğiniz söylenebilir.Böyle okullardan mezun olan öğrencileri de üniversiteler zaten kaparlar.O zaman bütün bu seçmelerin, sınavların, yerleştirmelerin bir anlamı olur.

Diğer öğrencilerin büyük kısmını mesleki teknik okullara, kalan %30’u ikinci sınıf ortaöğretim kurumlarına yerleştirirsiniz. Fırsatı kaçırıp sonradan kendini toparlayanlara üniversiteye geçiş için bir fırsat daha vermek, lise mezunlarında belirli bir standart tutturmak için bir de lise bitirme sınavı koyarsınız. Olur biter. Gelişmiş ülkelerde uygulanan model bu.

Böylece üniversite seçme sınavına da gerek kalmaz. Sonuçlara göre her fakülte havuzdan kendi öğrencisini seçer.

Oysa siz nitelikli eğitim kurumları için adres olarak özel okulları gösteriyorsunuz.  Genel orta öğretim kurumlarını “Anadolu” olanlar ve olmayanlar diye ayırdınız. TEOG sınavlarıyla orta öğretim öğrencilerinin aşağı yukarı yarısını “Anadolu” ön adı taşıyan liselere yerleştiriyor, gerisini de kaderlerine terk ediyorsunuz. O liseler diğerlerine göre neden “Anadolu”, diğerleri neden “düz”, “çok programlı”, meslek okulu nerede bitiyor “İmam Hatip” nerede başlıyor; meslek okulundan çıkanlar ne iş yapıyor, İmam Hatipler niye meslek okulu oluyor belli değil.

Liseye geçişte tercih listesinde son üçe evine en yakın üç okulu yazmasını şart koştunuz öğrenciye. Başarılı olamayan öğrenci evine en yakın artık ne varsa, İmam Hatip mi olur, Çok Programlı Lise mi, meslek okulu mu, düz lise mi fark etmez eli mecbur gidecek.

Böylesine irrasyonel bir okullaşma ve yerleştirme sistemi nerede görülmüş. Böyle okullaşma mı olur?

Üstelik orta öğretimi Arapsaçına döndüğünüz yerde tuttunuz sınıf öğretmenliğini dört yıla düşürdünüz. Sırf ergenliğe girmeden din eğitimi verebilmek için çocuğu bu karmaşanın içine bir yıl önce attınız.  Okul öncesi eğitimde karışıklık yarattınız. 1. Sınıfların demografik yapısını bozdunuz. O zamansız ilkokula başlayan, yaşıtlarının arasında ezilen çocuk ikinci öğretime oradan orta öğretime geçsin bakalım, terk oranlarında artış olacak mı olmayacak mı hep birlikte göreceğiz.

Parası olan çocuğunu ilköğretimden başlayarak istediği özel okullarda okutacak. Siz de el yordamı ile kaba bir tasnif yapacaksınız.  İyi ki şu Bilim Sanat Merkezlerini akıl ettiniz. Eğitimi öğrenciye göre bireyselleştiremiyoruz, bireyin özelliğine uygun kaliteli eğitim veremiyoruz. Bari üstün zekâlılar için bir fırsat yaratalım da bir yolunu bulup buralarda yaratıcılıklarını ortaya koysunlar diye düşünmüş olmalısınız.

Ne yazık ki okullarımız sorunlu çocuklara karşı suçlayıcı ve dışlayıcı bir tutum içindeler. Özellikle ikinci öğretimden başlayarak sorunlu öğrenciler önce sınıfında yalnız kalıyor, dışlanıyorlar sonra da okuldan uzaklaşıyorlar. Çocuklarımıza yaşadığı sorunu aşmada yardımcı olacak, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda kendini gerçekleştirebilmeleri için onlara fırsat sunacak gelişimsel bir rehberlik anlayışı geliştiremedik, okullarımızda bu anlayışı hâkim kılamadık.

Çocuk elbette okula sorunu ile gelecek? Siz eğitimciyseniz, onunla ilişki kurmayı becereceksiniz, onu kendi içiyle ve dışıyla barışık hale getirmenin bir yolunu bulacaksınız. Problemlerini görmesini sağlayacak, problemlerini çözebilmesi, önündeki fırsatları görebilmesi, kendini gerçekleştirebilmesi için ona destek olacaksınız?

Çocukların eğitime ihtiyaç duymalarını sağlayamıyorsunuz? Çocuklarımızın ihtiyaçlarına cevap vermiyorsunuz. İyi de sahip çıkılamadığı yerde eğitimi zorunlu hale getirmek, çocuğa zorla deli gömleği giydirmek değil de nedir? Sahip çıkılmayan, sistem içinde itilip kakılan, kendine yer bulamayan, zorunlu ikametgâha talim edilen genç ilk fırsatta okulu terk etmeyip de ne yapsın?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar