Namık ÇINAR

Namık ÇINAR
Namık ÇINAR
Haberdar Tüm Yazıları
Hangi sol
11.05.2012
3463

Her şeyden önce, belli ki bir üslûp sorunu var. “Ne kanlı bir devlet komplosu, ne de etrafa gizlenmiş keskin nişancılar vardı. Sol, kendi rezilliğinden mağduriyet efsanesi yarattı” demek, üzüm yemekten çok bağcıyı dövmeye denk gelen kışkırtıcı bir söylem elbette. Ama bunun, bizim gazetenin soldaki iki değerli yazarını yitirmesine yol açmamasını dilerdim, ben gene de.

Ayrıca hiçbir şey tabu değildir ki, sol tabu olsun. Bu yüzden, aşılamayan bir eşik gibi otuz beş senedir tökezletip durmaktadır Türk solunu, o müphem ve meş’um 1 Mayıs 1977. Hâttâ bu bile değil, bu bir sonuç, bir tezahürdür; asıl sebep temelde ve çok derindedir, belki de. Çünkü ders çıkarılabilecek onca siyasal deneyime rağmen, günümüzdeki orduperver tercihlerin sol adına hâlâ sürebiliyor olması problemli bir sol tarihin göstergesi değildir de, nedir?

Bu yazıda, öyle sekiz on kişinin değil, yüzbinlerce insanın gözleri önünde tecelli edip de, gerçeğin ne olduğu bir türlü ortaya çıkamayan bir olayı bir de ben işlemek yerine, doğrusu solun o hastalıklı yanına işaret etmeyi daha çok tercih edeceğim.

En önce zinhar yanlış anlamayın; derdim solla değil, sözde solcularla benim. Bilimsellik namına uyduruk ezberlerin ve gençlik adrenalinlerinin sürükleyip götürdüğü; şarkı- türkü- şiir sarmalıyla beslenip, bir asker parkası uydurunca gerilla, Tarık Akan gibi posbıyık bırakınca da fenomen olunan bu sol, hiç sol olamadı çünkü.

Dünya cayır cayır yırtınarak değişirken, Stalinlerden, Maolardan, Enver Hocalardan hâlâ medet umma aymazlıklarındakilerin artık duvara tosladıklarına vakit harcamak bile abestir, bana sorarsanız.

Biz, askerî vesayet ve darbelerdeki sorumluların peşlerine düşerek zurnanın son deliği olanlarına bile göz açtırmazken, sözde solun son kırk yılına damgasını vurmuş kimselerden yanlışları adına hiç değilse birazcık olsun mahcubiyet beklerken, hiç tınmadıkları pişkinliklerine nasıl göz yumarız şimdi?

Çokbilmişlikler denizine şöyle üstünkörü dalıp çıkmak suretiyle, klişe lâflar ve adamı entelektüel gösteren anlaşılmaz terimlerle mücehhez, yavan formüllerle süslenmiş, evrensel yerine yerel, içler acısı Türk tipi bir sol inşa edilmedi mi, sonuç olarak bu ülkede?

Hâttâ her şey arapsaçı hâline geldiği içindir ki, Marksist-Leninist’miş gibiliklerden tutun da, Maoistlere kadar uzanan ıskalası elliden fazla fraksiyona, ayrıca tek parti faşizm dönemiyle övünegelen CHP’ye, meselâ Silahlı Kuvvetler muhibbi Milli Demokratik Devrimcilere, neredeyse son olarak da “sen yanmazsan... ben yanmazsam” diye zarf atan darbeci Çetin Doğanlara kadar uzanan abuk-sabukluklara gelinmemiş miydi?

Bütün bunların hiç birinin halk olmadı içinde. Halka rağmen bu sollar, halka rağmen Kemalizm’den farklı değillerdi sonuçta. Kolay anlaşmaları ve onun kontrolüne girmeleri, Jakoben bir tepeden inmecilik üslûbu edinmeleri boşuna değildi yani.

Ama bunlar sol değildirler. Zaten ne Marx’ın 19. ne de Lenin’in ve Mao’nun 20. yüzyıllardaki önerilerini karşılayacak tarım ya da sanayi toplumları da kalmıştır, ayrıca artık. İhtiyaçların eski söylemlerle hiçbir alanda karşılanamayacağı yeni bir dünya ve hayat vardır önümüzde. Ne eski yasalar yürürlükte kalabilir, ne ulus-devletler, ne milliyetçilikler, ne dilde ne din ve vicdan özgürlüklerindeki kayıtlar, ne eski sol, ne Kemalizm, ne şu ne bu...

Görünen o ki her şey, yeni çağın rengi, tadı, kokusu esas alınarak yeniden tasarlanarak biçimlenecektir. Mehmet Altan’ın yirmi sene önce yazdığı gibi, “dünün terimleri dünün gerçekleri üzerine kurulmuştu. Yarınkilerse yepyeni değerlerle yaratılacaktır.”

Örneğin Türkiye’de makro ekonomi iyi gidiyor gibi, ama kimlerin adına gittiği de bir o kadar önemli değil midir? Birkaç gün önce, dört kişilik bir ailenin sadece hayatta kalacak kadarlık beslenmelerini içeren “açlık sınırı”nın 1.042; kira, su, ulaşım gibi gereksinimlerinin asgarisine tekabül eden “yoksulluk sınırı”nın da 2.830 liraya vardığını yazıyordu, bizim gazete. Kitleler giderek fukaralaşırlarken, ihracatın ve kişi başına gelirin artıyor görünmesinin ne kıymeti harbiyesi var? Üleşim adil değilse, bize ne o zenginliklerden? Lâkin varsıllıkların bordrolar düzenleyerek dağıtılacağı sanılıyorsa, hayır mı gelir o haybeciliklerden?

Sol, ama o bildik, sonu çöküşlerle biten sol değil, demek ki peşinden koşacağımız. Kitle çıkarlarını gözetirken, bireyin kendine özgü atılımlarını körelten ve “artık değer”i ulûfe yahut sadaka dağıtırcasına üleştiren kolektivizmlerle değil; liberal kaygılar da taşıyan bir sol anlayışın sentezini yapmak gerekiyor.

Üretim ilişkilerinin iyileştirilmesine değil de, tüketim kültüründeki görüntüselliklere yoğunlaşılmıştı, bu vakte değin.

Enternasyonalliği şiar edinmiş Marksizm’i algılayamadan solcuyum diye bugünlere gelinmişse; globalleşmeyi bir fırsatmış gibi görmek yerine, öcü gibi göstermeye kalkmanın gülünçlüğünü de fark edemeden yaşanıp gidilir, bir yandan da.

İnsanın ve toplumun temel sorunları dururken, örneğin başörtüsüne yahut 19 Mayıs törenlerine odaklanmak, bırakın ilericiliği ve solculuğu, koyu bir taassubun daniskası olur çıkar.

Sonuç olarak, “ilerici ordu”dan medet umarak solcu geçinmenin hâlâ mümkün olabildiği bu topraklarda, yakın gelecekte gerek sol, gerekse iktidar seçeneği yazık ki henüz yeşerecek gibi gözükmemektedir.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar