Alper GÖRMÜŞ
Muazzam bir hakikati keşfetmiş havalarıyla piyasaya sürülen, aslında totolojiden başka bir şey olmayan bir “tespit” son zamanlarda hayli revaçta...
Bu tespite göre, başlattığı silahlı mücadeleyle Kürt sorununu gözler önüne seren ve onu uzun yıllar boyunca taşıyan PKK, son birkaç yıldır Kürt sorunundan kopmuş, “kendisi için örgüt” haline gelmiştir... Devamla: “Kürtler PKK’nın umurunda bile değildir, PKK kendisinden başka kimsenin hakkıyla ilgili değildir...”
Bu görüşler, PKK’nın Kürtlerin siyasi, toplumsal, kültürel haklarının yanı sıra kendi kurumsal, örgütsel “hak”kı üzerinde de titizlendiğini tespit ederek bir yanıyla gerçeği ifade ediyor. Fakat “siyasetin doğası” ve “siyaset yapanların iktidar hedefleri” gibi meseleleri ıskaladığı için PKK’nın “kendi kurumsal, örgütsel hakkı” doğrultusundaki reflekslerini doğal bulmuyor, kabul etmiyor ve o noktadan itibaren totolojiye düşüyor.
Siyaset, fedakârlık, iktidar
Bu yaklaşım sahipleri, PKK’ya zımnen şöyle seslenmiş oluyorlar:
Sen, Kürtlerin siyasi, kültürel vb. hakları için ortaya çıktığını, bu amaç doğrultusunda idealistçe bir mücadele içine girdiğini söylemiyor musun? Madem öyle, seni dışarıda bırakacak olsa da senin taleplerini içeren bir çözüm ihtimali ortaya çıktığında neden huzursuzlanıyorsun? Yoksa sen,“İsterseniz anayasada Kürtlerin bütün taleplerini karşılayın, beni kaale almaksızın bu ülkeye barış gelmez” mi demek istiyorsun? Senin meselen “Kürtlerin hakları” değil mi, öyleyse sen buharlaşıver şöyle, çekil kenara, devlet de senin talip ettiğin hakları Kürt halkına versin!
Doğru; Türkiye Cumhuriyeti Devleti PKK’nın dile getirdiği bütün siyasal, toplumsal ve kültürel talepleri kabul etse ve bunları gerçekleştirse dahi, PKK kendisini siyaset dışında bırakacak hiçbir çözüme razı olmayacaktır.
Peki buradan, Kürtlerin PKK’nın “umurunda bile olmadığı” sonucu mu çıkar. Şüphesiz ki hayır. Siyasetin salt bir “fedakârlık” ve “hizmet” işi olduğuna dair siyasetçi yalanlarına inanırsanız, PKK’nın “bensiz çözümü torpillerim” tutumunu ahlak dışı bulabilirsiniz. Oysa siyaset öyle bir şey değildir. Siyaset, esasen sağladığı manevi “fayda” nedeniyle yapılır: İktidar duygusu...
Gürbüz Özaltınlı’nın dediği gibi: “Siyaset ne kadar yüceltilmiş amaçlar arkasından sunulursa sunulsun ‘iktidar’ için yapılır. ‘İktidar’ ne kadar ‘halk için’, ‘hizmet için’, ‘millet için’ isteniyor olursa olsun bir ayrıcalıktır.”
PKK’lılar “bu dünya”dan ellerini eteklerini çekmiş yüce gönüllü yaratıklar değil. Onlar da siyaseti esasen “iktidar” için yapıyorlar.
Doğru, PKK “bensiz olmaz” diyor da...
PKK’nın “sadece kendi hakkı için savaşan bir örgüt” haline geldiği fikirleri, geçtiğimiz yaz aylarındaki saldırılardan sonra (bilhassa Silvan saldırısından sonra) liberal-sol-demokrat çevrelerde de taraftar bulmaya başlamıştı. Ben, Silvan saldırılarından sonra kaleme aldığım “Doğru, PKK ‘bensiz olmaz’ diyor da...” başlıklı yazıda bu görüşleri eleştirmiş, şöyle demiştim:
“Devletin, Kürtleri gerçekten tatmin edecek adımlar atmaya hazır olduğu varsayımını bir an için hakikat sayalım ve soralım kendimize: Bu koşullarda dahi PKK’dan ‘uzamasını’, ‘buharlaşmasını’, ‘kenara çekilmesini’ istemek gerçekçi midir? Hayır, değildir; meğerki PKK’lılar iktidar hırsları olmayan, yıllardır dağda zor koşullarda yaşayıp savaşmaları karşılığında hiçbir şey talep etmeyen derviş ruhlu insanlar olsunlar. Oysa değiller... Onlar da insan ve onlar da herhangi bir siyasi mücadelenin bütün yürütücüleri gibi, amaçladıkları siyasi-toplumsal düzen gerçekleşme aşamasına doğru ilerledikçe yeni düzen içinde yer alma ve giderek ‘yönetme’ arzuları daha da büyüyor.
“Bu sonuç, verili insan malzemesi gözönüne alındığında ‘eşyanın tabiatı’ faslından, kaçınılmaz bir sonuçtur... Hangi mücadelenin önderleri ve fiili yürütücüleri mücadele sona erdikten sonra kenara çekilmiş ve her şeyi, adına savaştıkları halka bırakmıştır?”
Ensarioğlu: “PKK’yı dışlayarak çözüm olmaz”
“PKK realitesi”nin “Kürt realitesi”nden de çetin, kabulü daha zor bir “realite” olduğu artık iyice ortaya çıkmış durumda. Devlet bunu bir türlü kabullenemediği için “Kürt sorunu”yla “PKK sorunu”nun farklı sorunlar olduğunu söylüyor ve o nedenle nihai çözüm konusunda gerekli cesur adımları atamıyor.
Böyle bir strateji, belki PKK henüz “kendinde bir gerilla örgütü” olarak eylemlerine başladığı, henüz halkla bütünleşmediği, “temsil” iddiasının henüz “kendinden menkul” bir iddia olduğu 1980’li (bir ölçüde de 1990’lı) yıllarda mümkündü. Artık mümkün değil.
Geçtiğimiz günlerde, Adalet ve Kalkınma Partisi Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu her şeyin gelip tıkandığı noktayı mercek altına aldı ve gazetecilerle gerçekleştirdiği bir sohbet toplantısında, cesaretle, PKK’yı dışlayarak herhangi bir çözümün mümkün olamayacağını söyledi. Hürriyet’in haberinden aktarıyorum:
“AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, Doğu ve Güneydoğu’daki gelişmeler karşısında çözümün dışında kaldığını hisseden PKK’nın, ekonomik yatırımları engellemeye çalıştığını söyledi. Örgütün, kamu inşaatlarında iş makinelerini yakma ve adam kaçırma eylemlerine yöneldiğini belirten Ensarioğlu, şunları söyledi: ‘Kürt sorununu çözerken, PKK’yı görmezden gelen, örgütü orta yerde bırakan bir çözüm, PKK’da böyle reflekslere sebep olabiliyor. O yüzden bu çözüm sürecine PKK’yı da dahil etmek ve PKK’ya da bir çözüm sunmak zorundasınız. Bunun adına, belki BDP’nin ya da AK Parti’de siyaset yapan bizlerin, inisiyatif geliştirip hem diyaloğu geliştirmemiz, hem de şiddetin son bulması ile ilgili güvenlik tesis etmemiz gerekir.”
Galip Ensarioğlu, daha sonra kendisini arayan Kurtuluş Tayiz’e de şöyle dedi: “Örgüte sesleniyorum: Sizin temsilciniz kim; İmralı mı, BDP mi, yoksa Kandil’in bizzat kendisi mi? Buna karar verin. Samimi ve ciddi olarak birini muhatap seçsinler, yetkilendirsinler, ona güvensinler, muhatap seçtikleri adamın arkasından da iş çevirmesinler, bunu gören devlet de onlara güvensin, diyalog kursun, oturup konuşsun. Artık kimse ölmesin, öldürmesin ve bu akan kanı da sonuçlandıralım.”
Nasıl bir siyaset?
Ensarioğlu’nun sözleri, dünyadaki benzer çatışmaları diyalog yoluyla çözmüş ülkelerin deneyimleriyle de uyum içinde...
Güney Afrika’daki elli yıllık siyah-beyaz savaşında “düşman” tarafların saflarında, bilahare de barış müzakerelerinin ön sıralarında yer aldıktan sonra deneyemlerini aktarmak üzere geçtiğimiz yıl Türkiye’yi ziyaret eden iki Güney Afrikalıdan biri olan Roelf Meyer’in sözleriyle:
“Güney Afrika’da çok uzun zaman boyunca, AUK’nin bir grup terörist olduğuna inanılıyordu. ‘Onlarla müzakere olmaz’ deniyordu. Ama De Klerk Başkan olduğunda tüm bu felsefe değişti. (...) Hakikat şu, gerçek lider olmayan liderle müzakere yapamazsın.”
Tamam, Ensarioğlu’nun dediği gibi PKK’yı siyaset dışında bırakarak bir çözüm mümkün değil. Peki, buradan, PKK’nın demokratik olmaktan çok uzak, otoriterliği ise gün gibi açık siyasetini istediği gibi uygulayabileceği bir vasattan mı söz ediyoruz? Kuşkusuz ki hayır.
Dolayısıyla, çözüm sadece devletin şimdi dağda savaşanların demokratik bir siyaset içinde iktidar için yarışmalarını meşru görmesinden geçmiyor. Bunun paralelinde PKK’nın da siyasetin otoriter-totaliter biçimlerini terk edip demokratik biçimlerini benimsemesinden geçiyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025