Hasan ÖZTÜRK
Haluk, bu dünyada yaşayan güzel insanlardan biridir. Deniz kıyısındaki, o bir zamanların şirin ve küçük ilçesine gezmeye geldiğinde, buraya yerleşme düşüncesi yoktu aklında. Gördükten sonra bu güzel beldeyi, yerleşmeye karar verdi. O artık arkadaşları arasında “Kuşadalı” ya da sakalları göbeğine dek indiğinden “Sakallı Haluk” olarak anılıyordu. Açtığı kitapçı dükkânı ve galeriyle ilçenin kültür yaşamına yaptığı önemli katkının yanında, onun en büyük özelliği hayvan sever olmasıydı. Bu sevginin en büyük favorisi de kedilerdi. Evinde sokaktan topladığı renk renk, cins cins kedileri olan Haluk’un en büyük yardımcısı yine kendisi gibi bir hayvan sever olan eşi Nuray’dı.
Haluk bir gün işyerine gelirken, kapısının önünden hızla geçen kamyonetin bir kediye çarptığını ve hayvanın bir ayağını ezdiğini gördü. Kamyonetin arkasından bağırdıysa da şoförün durmayıp gitmesi üzerine, hiç zaman geçirmeden yapılacak işin bu siyah ve çok zayıf kediyi alıp bir veteriner kliniğine götürmek olduğunu düşündü. Kedinin arka ayağının biri tamamen ezilmiş ve kopmuştu, ikinci ayağı da kırıktı ama “Uğraşılırsa düzelebilir” dedi veteriner. Bedenindeki diğer yara bereleri de temizletip sardırdıktan sonra talihsiz kediyi kucağına alıp işyerine getirdi Haluk. O gün, birçok işini erteleyip kediyle ilgilendi. Kediyi o halde gören birkaç kişi:
“Boşuna uğraşma ölür bu hayvan” demişlerdi.
“Niye? Tedavi ettirdik işte, iyi bir bakımla kurtulacak göreceksiniz” dediğinde, yazıhanesine gelenlerden biri:
“Yaralarından değil, zayıflıktan ölür bu kedi” demişti. Gerçekten bu adsız sokak kedisi o denli zayıftı ki, kaburgaları çok uzaktan bile sayılabiliyordu.
Haluk uzun uzun incelemişti kediyi o gün. Daha yavruydu o. Bu kazayı atlatıp çok güzel kedi olacaktı. Cinsiyetine baktı Haluk, kedisi erkekti. “Topal da olsa evde kalma tehlikesi yok, nasıl olsa erkek” diye mırıldandı. Kırılan diğer arka ayağının iyileşmesi çok önemli diye düşünüyordu. Üç ayakla yaşamını sürdürebildi bu talihsiz hayvan, önemli olan bunu sağlayabilmekti. Canı çok yandığı için olacak ilk gün bir şey yiyememişti. Kurtulması ve yaşam savaşı verebilmesi için yemesi birinci koşul diyordu Haluk. İkinci gün bir şeyler yemeye başladığında da çok sevinmişlerdi karı koca.
“Şimdi kurtuldu sayılır işte” demişti Haluk, Nuray’a. Bir ara onu eve götürmeyi düşünmüşlerdi ama ikisi de aynı yerde çalıştıkları ve eve akşamdan akşama gittikleri için yazıhanede kalmasının daha doğru olduğunu düşündüler.
Bir süre sonra kliniğe yeniden götürdüklerinde kedinin ölüm tehlikesini atlattığını ve iyiye doğru gittiğini veterinerin ağzından da duydular. Artık karada ölüm yoktu “Narin” için. Evet, adını da “Narin” koymuşlardı kedinin. Bu ad Nuray’ın önerisiydi. Haluk, kedinin bakımsızlıktan ve yaşı çok küçük olduğundan öyle narin yapılı olduğunu, genel yapısının narin olmadığını söylemişti ama hayvancığı çok seven Nuray’ı kırmamış ve ad konusundaki önerisini kabul etmişti.
Aradan bir ay kadar zaman geçtiğinde arka ayağındaki kırık düzelmişti Narin’in. Biraz yamuk basıyordu ama bu çok önemli değildi; görünüşten çok işlevselliği önemliydi ayağın. İki ay sonra ise tamamen iyileşen Narin epeyce de irileşmişti. Haluk’un oturduğu büyük masanın üzerinde yaşamını sürdürüyordu kedi. En büyük zevki de yazıhaneye gelenlerin içinde hoşuna giden kimse olduğunda gidip kucağına uzanırdı. İyi ve titiz bakım sonucu tüyleri parlayıp kendisi de güzelleşmeye başladığından bazı kişilerce bu sorun olmuyordu. Bazıları ise yaşamları boyunca kediye dokunmadıkları için bundan tedirgin oluyorlardı. Haluk, bu durumda olanları anlayıp Narin’i onların kucağından alıp yine masanın üzerine koyuyordu. Haluk’un bu davranışının anlamını çözmüştü kedi; sahibince yapılan bu hareketin, “Artık o kişinin kucağına gitme” demek olduğunu anlıyordu.
Haluk’un yazıhanesine bir gün tanımadığı adamın biri gelerek mal almak istediğini, kendisine kredi açmasını, aldığı malları sattıkça bedelini ödemek istediğini söyledi. Böyle olanakları diğer alıcılara da kefil falan istemeden tanıyan Haluk, adamın bu önerisini kabul etmişti. Arada bir fark vardı; diğerlerini bir yerlerden tanır ya da bir tanıdığı sözle kefil olurdu. Bu adamı ise hiç tanımıyordu. Onun davranışı ve anlattıkları hoşuna gitmişti Haluk’un. Kedileri çok sevdiğini söylemiş, “Evimde yirmiden fazla kedi besliyorum” demişti. Kucağına gelip oturan Narin’le de çok yakından ilgilenmiş ve ona aşırı sevgi göstererek, küçükken başına gelen acı olayı dinlerken neredeyse ağlayacak duruma gelmişti. Onun bu kedi severliği Haluk’un çok hoşuna gitmiş, yeni tanıdığı bu adamın kredisinin de çok yükselmesine neden olmuştu. Adam orada işini garantileyip ayrıldığında da kapının önünde kendi kendine sırıtıp:
“Aptal, nasıl yuttu kedileri sevdiğim masalını. Bilse Narin’i ezenin ben olduğumu yüzünün hali ne olurdu acaba?” deyip oradan uzaklaşmıştı.
Aradan aylar, yıllar geçti. Narin yaşından çok büyüdü, irileşti. İnsanların: “Ölür bu kedi” dedikleri Narin üç yaşına geldiğinde on kilo altı yüz elli gram geliyordu. Haluk’un aynı yaştaki yeğeninden birkaç kilo daha fazlaydı ağırlığı. Herkes “Koca Narin” demeye başlamıştı kediye. Haluk, boyu birkaç karış olan bazı adamların soyadının “Uzun” olmasına benzetiyordu kedinin bu yeni adını. Bu çelişkili adına karşın Haluk ve Nuray onu çok seviyorlardı. Evdeki kedileri görseler bu durumu çok kıskanırlardı. Her gelişlerinde masanın üzerinde yatan bu koca kediyi gören müşterileri, oradan ayrıldıktan sonra telefon ettiklerinde Haluk’un hatırını sormadan önce kediyi sorarlardı. Kediden çok köpeğe benzemeye başlamıştı o iri bedeniyle Koca Narin. Yine hoşlandığı kişilerin kucağına gidiyordu ama bu kez insanlar yoruldukları için Haluk’a kediyi kucaklarından almasını rica ediyorlardı. Kendileri çekiniyorlardı Koca Narin’i kucaklarından indirmeye; onun kızacağını sanıp korkuyorlardı bu koca kediden.
Geceleri dışarı çıkıp gelsin diye pencerelerden birini yarı açık bırakırdı eve giderken Haluk. Bu da Koca Narin’in gece yaşamına alışmasına neden olmuştu. Bazen üç ayağıyla Kuşadası’nın gece âlemlerine katıldığında tanıştığı dişi bir kediye âşık olmuştu. Kendinin aksine pamuk gibi bembeyaz bir kediydi âşık olduğu. Hani şu sarışın bayanların zenci erkeklere âşık olması gibi bir şeydi bu. Bu tanışıklığın sonucunda olan Haluk’a olmuştu. Bir gün Koca Narin’in Mart aşkı Beyaz Kedi simsiyah dört yavrusunu arkasına takıp yazıhaneye gelmişti. Bu işe biraz şaşırarak bakan Haluk’a aynı biçimde Beyaz Kedi de soran gözlerle bakıyordu:
“Ne bakıyorsun Haluk Bey, olağandışı bir şey mi yaptık, sen hiç âşık olmadın mı?” der gibiydi sanki. Dört torununu Haluk’a bırakan Beyaz Kedi, Koca Narin’e birkaç kez sürtünüp onu yaladıktan sonra geldiği kapıdan çıkıp gitti.
“Annelerine çekseler bari bu yavrular?” dedi Haluk.
“Niye, babaları Koca Narin’i sevmiyor musun artık?” diye sordu ona Nuray.
“Koca Narin’i sevmediğimden değil Nuray, bunlar da babaları gibi yerlerse biz sermayeyi kedilere yükleriz.”
“Şimdiden hazır olalım öyleyse, renklerine bakılırsa bunların huyları da babaları gibi olacak.”
Kedilerin yüzünden değil ama ülke koşulları ve Haluk’un ticarete uygun düşmeyecek kadar merhametli oluşu nedeniyle işleri bozulmaya başlamıştı. Alacaklarını çeşitli nedenlerle ödemiyordu borçluları. Hele biri vardı ki, iyice birikmişti onun borçları. Şu, evinde yirmiden fazla kedi besleyen, her gelişinde Koca Narin’i kucağına alıp ona tatlı sözler söyleyerek seven adam. Bu gelişinde de yine kucağındaydı Koca Narin, ona tatlı sözler söyleyerek aşırı sevgisini gösteriyordu. Hani bir zamanlar sokakta bir kediye çarpıp onu üç bacaklı bırakan bu adamın yiyip içip çok para harcadığını da duymuştu Haluk. Ona iyice biriken borçlarını ödemesini söyledi. Adam parasının olmadığını ama en kısa zamanda ödeyeceğini, daha yakında üç kedisinin büyük ameliyat geçirdiğini, onlar için dünyanın parasını harcadığını söyledi. Merhametli Haluk yine yumuşamış, peşin ödeme yapması yerine adama borçlarına karşılık üç aylık bir senet imzalattı. Haluk’un kedi seven dediği aslında kedi ezen bu adam dışarıya çıktığında yine sırıtıyor ve kendi kendine mırıldanıyordu:
“Üç kediyi ameliyat ettirdiğim balonunu yuttu enayi...”
Koca Narin, yine bir akşam Kuşadası’nın hareketli gecelerinden birinde gönlünü eğlendirmeye çıkmıştı. Kuşadası geceleri deyince o cıvıl cıvıl yaz geceleri anlaşılmasın; Koca Narin için ilçenin hareketli geceleri Mart ayında olurdu genellikle. Soğuk bir geceydi, her ne kadar bu bölgede kışlar ılıman olsa da iliklerine dek işliyordu rüzgârın nemli soğuğu. Bir çatıya çıkıp bacalardan birini siper alarak bekledi. Biraz sonra da hareket başladı çatılarda. Yanına gelen tekir bir erkek kedi, kömür yığınına benzeyen bu kocaman kediye bakıp güldü. Koca Narin, ona aldırmadı. Gidip yanına bir erkek kedi daha alıp gelen tekir kedi ona da gösterdi büyük bir kömür yığınına benzeyen Koca Narin’i. Bu kez iki kedi ona bakıp bakıp kahkahalarla güldüler. Yine soğukkanlıydı Koca Narin. Hiç sesini çıkarmadan kendisine kahkahalarla gülen bu biri tekir diğeri sarman iki kediye hiçbir şey yokmuş gibi bakıyordu. Sarman da iri bir kediydi ama bizim kömür yığınına benzeyen Koca Narin’in yanında epeyce küçük kalıyordu. Bela çıkarmak için biraz daha Koca Narin’in çevresinde dönüp gülen kediler onu kızdıramayacaklarını anlayınca dönüp gittiler. Bir saat daha damda bekleyen Narin iyice üşümeye başlamıştı. Tam gitmeyi düşündüğü sırada yanına beyaz renkli dişi bir kedi geldi. Bir süre birbirlerine bakındılar. Ayağa kalkan Narin, dişi kedinin yanına gidip onu kibarca koklayıp yalamaya başladı. Dişi kedi, Koca Narin’den hoşlanmıştı. Onun tek ayağının eksik olduğun görmüştü ama hiç aldırmamıştı. Koca Narin de beyaz kediyi görünce yavrularının anası olan diğer beyaz kediyi düşündü. Bir zamanlar onu ne kadar sevmişti; tüm kedi aşkları kısa sürmesi gerektiğinden ayrılmışlardı. Bu da beyaz güzel bir kediydi, niye aynı aşkı bir kez daha yaşamayayım diye düşündü. Bir süre önce kendisiyle dalga geçen iki kedi yanlarına doğru geliyorlardı yine; üstelik de bu kez yanlarına bir tekir daha almışlar ve üç kedi olmuşlardı.
Bu duruma çok bozuldu Koca Narin. İçinden, “Dilerim bana bulaşmazlar” diye geçirdi. Düşündü ama öyle olmadı. Daha karşıdan gelirken alay edercesine gülüyorlardı üçü de. Aralarında yarım metre kadar uzaklık kaldığında durdular. İçinden “Fena” diye geçirdi Koca Narin. O da sahibi Haluk gibi çok hoşgörülü fakat bir yere kadar sabrettikten sonra fena halde patlayan bir yaradılışa sahipti. Onun için de şu akşamın içine etmeyin arkadaşlar dercesine bakıyordu kendisiyle dalga geçmeye gelen kedilere. Bu arada, kendisinin ne denli iri olduğunu görüp belki korkup giderler diye şöyle bir olduğu yerde dikilip kedilere doğru üç dört adım attı. Onun bu hali kedileri korkutmadığı gibi, Koca Narin’in üç bacaklı olduğunu görüp iyice coşmuşlardı kediler. Birbirlerine onun kopuk dördüncü bacağının yerini gösterip dalga geçiyorlar ve taklidini yapıp kahkahalarla gülüp eğeleniyorlardı. Yanındaki dişi beyaz kedi korkudan titremeye başlamıştı. Bu üç kedinin hem boyuna posuna hayran olduğu bu kara kediyi döveceklerini ve hem de kendisini onun elinden alacaklarını düşünüyordu.
Koca Narin, bir yandan soğukkanlılığını korumaya çalışıyor, diğer yandan da düşünüyordu. Bu kedilerle kavga kaçınılmaz olmuştu. O istemese de bu böyleydi. Yoksa bundan sonra ne damlara çıkabilir ne de diğer kedilerin yüzüne bakabildi. Onun için de bir an önce düşünüp nasıl dövüşeceğine karar vermesi gerekiyordu. İlkin Sarman’ı saf dışı etmeliydi. Onu saf dışı edebilirse gerisi kolaydı. Yoksa üç bacağıyla hepsiyle başa çıkması zor olacaktı. Bunun sonuçlarını düşünüp içine bir korku girdi. Kiremitlerin üzerinde yatan kan içerisinde bir Koca Narin, elinden sevgilisini almış üç kedinin kendisiyle dalga geçip giderlerken yattığı yerden arkalarından bakıyor... Böyle bir olasılıkla karşılaşmamak için ölümüne dövüşmeye karar verdi daha fazla düşünmeden. İlkin sağ ön ayağıyla bıyıklarını sıvazladı ve aynı ayağını kullanarak Sarman’a bir pençe attı. Boş bulunan Sarman, bu pençenin karşısındaki kediden mi yoksa bir aslandan mı geldiğini düşündü kendisini geriye doğru atarken. Diğerlerinin de şaşkınlığından yaralanıp ikinci bir pençe daha savurdu hasmına. Sarman arka ayaklarından biri olmayan bu koca kediden böyle bir ikinci hamle beklemediği için sırt üstü kiremitlerin üstüne düşmüştü. Kendisinin alay ettiği yetmiyormuş gibi, diğer kedileri de Koca Narin’le alay etmek için bulup getiren tekir öyle bir pençe yedi ki, daha ilk darbe onu kiremitlerden aşağıya yuvarladı. Son gelen kedi de çareyi kaçmakta bulunca Sarman yalnız kalmış ve özür dilercesine Narin’e bakıp oradan uzaklaşmıştı.
Güzel bir Mart akşamı geçiren Koca Narin, yazıhaneye dönerek her zamanki gibi Haluk’un masasının üzerinde yatıp sabaha dek güzel bir uyku çekti. Rüyasında, bir çatıda iki tane birbirinden güzel beyaz renkli dişi kedi görürken Nuray’ın geldiğini duyup uyandı. İlk işi onun yemeğini vermek olurdu Nuray’ın. Biraz sonra da elinde kedi mamasıyla gelen sahibesi onu biraz okşadıktan sonra mamasını önüne koyarken:
“Yavrularından selam getirdim sana” deyip gitti.
Konuşmasını bilse “Teşekkür ederim, sen de yavrularıma selam söyle, onları benim için öp” diyecekti ama bunu beceremediği için önündeki mamasına eğilip iştahla yedi.
Haluk o gün işyerine çok sinirli gelmişti. Elindeki senedi sallayıp bir şeyler söylüyordu Nuray’a. Koca Narin, kulak kabartınca onun ne dediğini anladı. Kendisini kedi seven diye tanıtan kedi ezene kızıyordu. Adam hiç para ödememişti aylardır mal aldığı halde. Masasına gelip ilk kez Koca Narin’i sevmeden bir yere telefon etti Haluk. Kendisini sevmeden hiçbir iş yapmayan sahibine tuhaf tuhaf bakıyordu kedi. Haluk adama bağırıp çağırdı ve işyerine çağırdı onu. Adam on dakika sonra oradaydı. O kadar azar işittiği halde pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. Haluk’un odasına girdiğinde ilk yaptığı iş de güzel sözler söyleyip Koca Narin’i kucağına almak oldu.
“Niye ödemedin senedini?” diye sordu Haluk.
“Çok perişan durumdayım abi. Annemi ameliyat ettirdim, babamı sünnet ettirdim.”
“Babanı sünnet mi ettirdin? ”
“Pardon yanlış söyledim abi, çocuklarımı sünnet ettirdim diyecektim.”
“Bu senedi ne zaman ödemeyi düşünüyorsun?”
“İki aylık bir senet imzalayayım da onu bana geri ver abi.”
“Olmaz öyle şey, yarına kadar ödemezsen borcunun hepsini, bu senedi takibe koyacağım.”
“Aman abi, icraya mı vereceksin beni?”
“Evet. Abisi mabisi kalmadı bu işin, sen numara yapıyorsun bana. Kendini ne sanıyorsun sen?” derken sesini yükseltip azarlamıştı adı Hikmet olan adamı Haluk. Onun adama bu biçimde bağırdığını gören Koca Narin, bunda bir iş var diye yavaşça onun kucağından kalkarak yeniden Haluk’un masasının üstüne çıktı. Adam süklüm püklüm odadan çıktı. Bu kez alay etmedi Haluk’la; ama yine kendi kendine konuştu:
“Yarına kadar çok şey değişir, kedi sever Haluk Bey. Sabah ola hayır ola diyeceğim ama bu iş geceden halledilmeli” deyip oradan uzaklaştı.
Mart gecelerinin tadını çıkarmayı düşünen ve biraz sonra dışarıya çıkmaya karar veren Koca Narin, Haluk’un masasının üstünde, yattığı yerden tüylerini yalayıp parlatmaya başladığında bir tıkırtı duyup kulak kabartır. Bu fare tıkırtısına benzemeyen ses, onun her zaman dışarıya çıktığı yarı açık duran pencerenin olduğu tarafından gelmiştir. Dikkatle sesin geldiği yana bakarken bir çakmağın yakıldığını ve ışığın kendisinden yana doğru geldiğini gördü. Biraz sonra da Haluk’un odasına giren adamı tanımıştı Koca Narin. Gözlerini kapatıp uyur numarası yapmaya karar vererek; gündüz sahibinin azarladığı bu adamın iyi şeyler düşünerek buraya gelmediğini anlamıştı. Adam da onu görmüştü.
“Koca poposunu devirip ne biçim yatmış topal kedi. Gel keyfim gel. Biraz sonra da benim keyfim gelecek, dur bakalım” diyen adam bunları söyledikten sonra Haluk’un protestolu senedi koyduğu çekmeceyi açmaya çalıştı ama açamadı. Masanın gözünün kilitli olduğu görüp cebinden büyük bir tornavida çıkardı. Gözünün birini hafifçe aralamış olan kedi onun tüm yaptıklarını dikkatle izliyordu. Bir elinde çakmağın ışığından yararlanarak, diğer elindeki tornavidayı anahtar deliğine doğru yaklaştırdı. Korkunç bir sesle birlikte öylesine bir pençe attı ki adamın eline Koca Narin, Hikmet bir çığlık patlatarak elinden tornavidayı düşürdü. Diğer elindeki çakmak da sönmüştü bu arada. Adam kendini toparlayamadan ikinci pençeyi de geçirmişti aynı eline Koca Narin. Adam o pençelerden kurtulmaya çalışırken bir pençe de yanağına yedi. Senedi falan unutan adam kendisini kurtarma derdine düştü. Kedi karanlıkta Hikmet’in perişan durumunu rahatlıkla görebiliyordu. Diğer pençesini de kendisini kurtardığını sanıp kaçmaya çalışan bu senet hırsızının sırtına attı Koca Narin. Koşarak ve çevresine çarparak geldiği pencereye giden adam başını pencereden dışarıya çıkarıp kendisini boşluğa bıraktı. Koca Narin dışarıya baktığında bacağının biri paslı demir kazığa saplanan adamın bayıldığını gördü.
Aradan bir zaman geçtikten sonra Haluk’la Nuray’ın aralarındaki konuşmaları dinleyen Koca Narin şakın şaşkın onlara bakıyordu.
“İcraya verecek misin Hikmet’i?” diye soruyordu Nuray.
“Hayır, düşünmüyorum” dedi Haluk.
“Niye düşünmüyorsun?”
“Adamın bir bacağını kestiler. Nasıl ödeyecek ki bu durumda borcunu? Üstelik de adam bir kedi sever. ”
“Ben o adamın kedi sever olduğuna inanmıyorum Haluk, sen ne dersen de.”
“Öyle olsa bile adam bizim için kendisini sakatlamış, söylemedim mi sana karakoldaki ifadesini?”
“Söyledin de ben ona da inanmadım.”
“Niye Nuray?”
“Orada ne arıyordun diyen polise, Haluk Bey’in işyerine hırsız giriyordu, onu önlemeye çalışırken bu hale geldim demiş ama ellerindeki ve yüzündeki o tırmıkları açıklayamıyor? Bizim işyerine giren hırsızın kedi olması gerekir adamın yüzündeki tırmıklara bakınca.”
“Adamın evinde yirmiden fazla kedi varmış Nuray. Belki de onlardan biri tırmalamıştır daha önce?”
Nuray, Haluk’a “Bu kadar saf olma hayatım” der gibi bakarken Koca Narin de: “İnsaf be abi, benim pençelerimi tanıyamıyor musun?” der gibi bakıyordu Haluk’a...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.02.2015
20.12.2014
7.12.2014
16.11.2014
26.10.2014
11.10.2014
27.09.2014
14.09.2014
3.09.2014
16.08.2014