Hasan ÖZTÜRK
Haluk, bu dünyada yaşayan güzel insanlardan biridir. Deniz kıyısındaki, o bir zamanların şirin ve küçük ilçesine gezmeye geldiğinde, buraya yerleşme düşüncesi yoktu aklında. Gördükten sonra bu güzel beldeyi, yerleşmeye karar verdi. O artık arkadaşları arasında “Kuşadalı” ya da sakalları göbeğine dek indiğinden “Sakallı Haluk” olarak anılıyordu. Açtığı kitapçı dükkânı ve galeriyle ilçenin kültür yaşamına yaptığı önemli katkının yanında, onun en büyük özelliği hayvan sever olmasıydı. Bu sevginin en büyük favorisi de kedilerdi. Evinde sokaktan topladığı renk renk, cins cins kedileri olan Haluk’un en büyük yardımcısı yine kendisi gibi bir hayvan sever olan eşi Nuray’dı.
Haluk bir gün işyerine gelirken, kapısının önünden hızla geçen kamyonetin bir kediye çarptığını ve hayvanın bir ayağını ezdiğini gördü. Kamyonetin arkasından bağırdıysa da şoförün durmayıp gitmesi üzerine, hiç zaman geçirmeden yapılacak işin bu siyah ve çok zayıf kediyi alıp bir veteriner kliniğine götürmek olduğunu düşündü. Kedinin arka ayağının biri tamamen ezilmiş ve kopmuştu, ikinci ayağı da kırıktı ama “Uğraşılırsa düzelebilir” dedi veteriner. Bedenindeki diğer yara bereleri de temizletip sardırdıktan sonra talihsiz kediyi kucağına alıp işyerine getirdi Haluk. O gün, birçok işini erteleyip kediyle ilgilendi. Kediyi o halde gören birkaç kişi:
“Boşuna uğraşma ölür bu hayvan” demişlerdi.
“Niye? Tedavi ettirdik işte, iyi bir bakımla kurtulacak göreceksiniz” dediğinde, yazıhanesine gelenlerden biri:
“Yaralarından değil, zayıflıktan ölür bu kedi” demişti. Gerçekten bu adsız sokak kedisi o denli zayıftı ki, kaburgaları çok uzaktan bile sayılabiliyordu.
Haluk uzun uzun incelemişti kediyi o gün. Daha yavruydu o. Bu kazayı atlatıp çok güzel kedi olacaktı. Cinsiyetine baktı Haluk, kedisi erkekti. “Topal da olsa evde kalma tehlikesi yok, nasıl olsa erkek” diye mırıldandı. Kırılan diğer arka ayağının iyileşmesi çok önemli diye düşünüyordu. Üç ayakla yaşamını sürdürebildi bu talihsiz hayvan, önemli olan bunu sağlayabilmekti. Canı çok yandığı için olacak ilk gün bir şey yiyememişti. Kurtulması ve yaşam savaşı verebilmesi için yemesi birinci koşul diyordu Haluk. İkinci gün bir şeyler yemeye başladığında da çok sevinmişlerdi karı koca.
“Şimdi kurtuldu sayılır işte” demişti Haluk, Nuray’a. Bir ara onu eve götürmeyi düşünmüşlerdi ama ikisi de aynı yerde çalıştıkları ve eve akşamdan akşama gittikleri için yazıhanede kalmasının daha doğru olduğunu düşündüler.
Bir süre sonra kliniğe yeniden götürdüklerinde kedinin ölüm tehlikesini atlattığını ve iyiye doğru gittiğini veterinerin ağzından da duydular. Artık karada ölüm yoktu “Narin” için. Evet, adını da “Narin” koymuşlardı kedinin. Bu ad Nuray’ın önerisiydi. Haluk, kedinin bakımsızlıktan ve yaşı çok küçük olduğundan öyle narin yapılı olduğunu, genel yapısının narin olmadığını söylemişti ama hayvancığı çok seven Nuray’ı kırmamış ve ad konusundaki önerisini kabul etmişti.
Aradan bir ay kadar zaman geçtiğinde arka ayağındaki kırık düzelmişti Narin’in. Biraz yamuk basıyordu ama bu çok önemli değildi; görünüşten çok işlevselliği önemliydi ayağın. İki ay sonra ise tamamen iyileşen Narin epeyce de irileşmişti. Haluk’un oturduğu büyük masanın üzerinde yaşamını sürdürüyordu kedi. En büyük zevki de yazıhaneye gelenlerin içinde hoşuna giden kimse olduğunda gidip kucağına uzanırdı. İyi ve titiz bakım sonucu tüyleri parlayıp kendisi de güzelleşmeye başladığından bazı kişilerce bu sorun olmuyordu. Bazıları ise yaşamları boyunca kediye dokunmadıkları için bundan tedirgin oluyorlardı. Haluk, bu durumda olanları anlayıp Narin’i onların kucağından alıp yine masanın üzerine koyuyordu. Haluk’un bu davranışının anlamını çözmüştü kedi; sahibince yapılan bu hareketin, “Artık o kişinin kucağına gitme” demek olduğunu anlıyordu.
Haluk’un yazıhanesine bir gün tanımadığı adamın biri gelerek mal almak istediğini, kendisine kredi açmasını, aldığı malları sattıkça bedelini ödemek istediğini söyledi. Böyle olanakları diğer alıcılara da kefil falan istemeden tanıyan Haluk, adamın bu önerisini kabul etmişti. Arada bir fark vardı; diğerlerini bir yerlerden tanır ya da bir tanıdığı sözle kefil olurdu. Bu adamı ise hiç tanımıyordu. Onun davranışı ve anlattıkları hoşuna gitmişti Haluk’un. Kedileri çok sevdiğini söylemiş, “Evimde yirmiden fazla kedi besliyorum” demişti. Kucağına gelip oturan Narin’le de çok yakından ilgilenmiş ve ona aşırı sevgi göstererek, küçükken başına gelen acı olayı dinlerken neredeyse ağlayacak duruma gelmişti. Onun bu kedi severliği Haluk’un çok hoşuna gitmiş, yeni tanıdığı bu adamın kredisinin de çok yükselmesine neden olmuştu. Adam orada işini garantileyip ayrıldığında da kapının önünde kendi kendine sırıtıp:
“Aptal, nasıl yuttu kedileri sevdiğim masalını. Bilse Narin’i ezenin ben olduğumu yüzünün hali ne olurdu acaba?” deyip oradan uzaklaşmıştı.
Aradan aylar, yıllar geçti. Narin yaşından çok büyüdü, irileşti. İnsanların: “Ölür bu kedi” dedikleri Narin üç yaşına geldiğinde on kilo altı yüz elli gram geliyordu. Haluk’un aynı yaştaki yeğeninden birkaç kilo daha fazlaydı ağırlığı. Herkes “Koca Narin” demeye başlamıştı kediye. Haluk, boyu birkaç karış olan bazı adamların soyadının “Uzun” olmasına benzetiyordu kedinin bu yeni adını. Bu çelişkili adına karşın Haluk ve Nuray onu çok seviyorlardı. Evdeki kedileri görseler bu durumu çok kıskanırlardı. Her gelişlerinde masanın üzerinde yatan bu koca kediyi gören müşterileri, oradan ayrıldıktan sonra telefon ettiklerinde Haluk’un hatırını sormadan önce kediyi sorarlardı. Kediden çok köpeğe benzemeye başlamıştı o iri bedeniyle Koca Narin. Yine hoşlandığı kişilerin kucağına gidiyordu ama bu kez insanlar yoruldukları için Haluk’a kediyi kucaklarından almasını rica ediyorlardı. Kendileri çekiniyorlardı Koca Narin’i kucaklarından indirmeye; onun kızacağını sanıp korkuyorlardı bu koca kediden.
Geceleri dışarı çıkıp gelsin diye pencerelerden birini yarı açık bırakırdı eve giderken Haluk. Bu da Koca Narin’in gece yaşamına alışmasına neden olmuştu. Bazen üç ayağıyla Kuşadası’nın gece âlemlerine katıldığında tanıştığı dişi bir kediye âşık olmuştu. Kendinin aksine pamuk gibi bembeyaz bir kediydi âşık olduğu. Hani şu sarışın bayanların zenci erkeklere âşık olması gibi bir şeydi bu. Bu tanışıklığın sonucunda olan Haluk’a olmuştu. Bir gün Koca Narin’in Mart aşkı Beyaz Kedi simsiyah dört yavrusunu arkasına takıp yazıhaneye gelmişti. Bu işe biraz şaşırarak bakan Haluk’a aynı biçimde Beyaz Kedi de soran gözlerle bakıyordu:
“Ne bakıyorsun Haluk Bey, olağandışı bir şey mi yaptık, sen hiç âşık olmadın mı?” der gibiydi sanki. Dört torununu Haluk’a bırakan Beyaz Kedi, Koca Narin’e birkaç kez sürtünüp onu yaladıktan sonra geldiği kapıdan çıkıp gitti.
“Annelerine çekseler bari bu yavrular?” dedi Haluk.
“Niye, babaları Koca Narin’i sevmiyor musun artık?” diye sordu ona Nuray.
“Koca Narin’i sevmediğimden değil Nuray, bunlar da babaları gibi yerlerse biz sermayeyi kedilere yükleriz.”
“Şimdiden hazır olalım öyleyse, renklerine bakılırsa bunların huyları da babaları gibi olacak.”
Kedilerin yüzünden değil ama ülke koşulları ve Haluk’un ticarete uygun düşmeyecek kadar merhametli oluşu nedeniyle işleri bozulmaya başlamıştı. Alacaklarını çeşitli nedenlerle ödemiyordu borçluları. Hele biri vardı ki, iyice birikmişti onun borçları. Şu, evinde yirmiden fazla kedi besleyen, her gelişinde Koca Narin’i kucağına alıp ona tatlı sözler söyleyerek seven adam. Bu gelişinde de yine kucağındaydı Koca Narin, ona tatlı sözler söyleyerek aşırı sevgisini gösteriyordu. Hani bir zamanlar sokakta bir kediye çarpıp onu üç bacaklı bırakan bu adamın yiyip içip çok para harcadığını da duymuştu Haluk. Ona iyice biriken borçlarını ödemesini söyledi. Adam parasının olmadığını ama en kısa zamanda ödeyeceğini, daha yakında üç kedisinin büyük ameliyat geçirdiğini, onlar için dünyanın parasını harcadığını söyledi. Merhametli Haluk yine yumuşamış, peşin ödeme yapması yerine adama borçlarına karşılık üç aylık bir senet imzalattı. Haluk’un kedi seven dediği aslında kedi ezen bu adam dışarıya çıktığında yine sırıtıyor ve kendi kendine mırıldanıyordu:
“Üç kediyi ameliyat ettirdiğim balonunu yuttu enayi...”
Koca Narin, yine bir akşam Kuşadası’nın hareketli gecelerinden birinde gönlünü eğlendirmeye çıkmıştı. Kuşadası geceleri deyince o cıvıl cıvıl yaz geceleri anlaşılmasın; Koca Narin için ilçenin hareketli geceleri Mart ayında olurdu genellikle. Soğuk bir geceydi, her ne kadar bu bölgede kışlar ılıman olsa da iliklerine dek işliyordu rüzgârın nemli soğuğu. Bir çatıya çıkıp bacalardan birini siper alarak bekledi. Biraz sonra da hareket başladı çatılarda. Yanına gelen tekir bir erkek kedi, kömür yığınına benzeyen bu kocaman kediye bakıp güldü. Koca Narin, ona aldırmadı. Gidip yanına bir erkek kedi daha alıp gelen tekir kedi ona da gösterdi büyük bir kömür yığınına benzeyen Koca Narin’i. Bu kez iki kedi ona bakıp bakıp kahkahalarla güldüler. Yine soğukkanlıydı Koca Narin. Hiç sesini çıkarmadan kendisine kahkahalarla gülen bu biri tekir diğeri sarman iki kediye hiçbir şey yokmuş gibi bakıyordu. Sarman da iri bir kediydi ama bizim kömür yığınına benzeyen Koca Narin’in yanında epeyce küçük kalıyordu. Bela çıkarmak için biraz daha Koca Narin’in çevresinde dönüp gülen kediler onu kızdıramayacaklarını anlayınca dönüp gittiler. Bir saat daha damda bekleyen Narin iyice üşümeye başlamıştı. Tam gitmeyi düşündüğü sırada yanına beyaz renkli dişi bir kedi geldi. Bir süre birbirlerine bakındılar. Ayağa kalkan Narin, dişi kedinin yanına gidip onu kibarca koklayıp yalamaya başladı. Dişi kedi, Koca Narin’den hoşlanmıştı. Onun tek ayağının eksik olduğun görmüştü ama hiç aldırmamıştı. Koca Narin de beyaz kediyi görünce yavrularının anası olan diğer beyaz kediyi düşündü. Bir zamanlar onu ne kadar sevmişti; tüm kedi aşkları kısa sürmesi gerektiğinden ayrılmışlardı. Bu da beyaz güzel bir kediydi, niye aynı aşkı bir kez daha yaşamayayım diye düşündü. Bir süre önce kendisiyle dalga geçen iki kedi yanlarına doğru geliyorlardı yine; üstelik de bu kez yanlarına bir tekir daha almışlar ve üç kedi olmuşlardı.
Bu duruma çok bozuldu Koca Narin. İçinden, “Dilerim bana bulaşmazlar” diye geçirdi. Düşündü ama öyle olmadı. Daha karşıdan gelirken alay edercesine gülüyorlardı üçü de. Aralarında yarım metre kadar uzaklık kaldığında durdular. İçinden “Fena” diye geçirdi Koca Narin. O da sahibi Haluk gibi çok hoşgörülü fakat bir yere kadar sabrettikten sonra fena halde patlayan bir yaradılışa sahipti. Onun için de şu akşamın içine etmeyin arkadaşlar dercesine bakıyordu kendisiyle dalga geçmeye gelen kedilere. Bu arada, kendisinin ne denli iri olduğunu görüp belki korkup giderler diye şöyle bir olduğu yerde dikilip kedilere doğru üç dört adım attı. Onun bu hali kedileri korkutmadığı gibi, Koca Narin’in üç bacaklı olduğunu görüp iyice coşmuşlardı kediler. Birbirlerine onun kopuk dördüncü bacağının yerini gösterip dalga geçiyorlar ve taklidini yapıp kahkahalarla gülüp eğeleniyorlardı. Yanındaki dişi beyaz kedi korkudan titremeye başlamıştı. Bu üç kedinin hem boyuna posuna hayran olduğu bu kara kediyi döveceklerini ve hem de kendisini onun elinden alacaklarını düşünüyordu.
Koca Narin, bir yandan soğukkanlılığını korumaya çalışıyor, diğer yandan da düşünüyordu. Bu kedilerle kavga kaçınılmaz olmuştu. O istemese de bu böyleydi. Yoksa bundan sonra ne damlara çıkabilir ne de diğer kedilerin yüzüne bakabildi. Onun için de bir an önce düşünüp nasıl dövüşeceğine karar vermesi gerekiyordu. İlkin Sarman’ı saf dışı etmeliydi. Onu saf dışı edebilirse gerisi kolaydı. Yoksa üç bacağıyla hepsiyle başa çıkması zor olacaktı. Bunun sonuçlarını düşünüp içine bir korku girdi. Kiremitlerin üzerinde yatan kan içerisinde bir Koca Narin, elinden sevgilisini almış üç kedinin kendisiyle dalga geçip giderlerken yattığı yerden arkalarından bakıyor... Böyle bir olasılıkla karşılaşmamak için ölümüne dövüşmeye karar verdi daha fazla düşünmeden. İlkin sağ ön ayağıyla bıyıklarını sıvazladı ve aynı ayağını kullanarak Sarman’a bir pençe attı. Boş bulunan Sarman, bu pençenin karşısındaki kediden mi yoksa bir aslandan mı geldiğini düşündü kendisini geriye doğru atarken. Diğerlerinin de şaşkınlığından yaralanıp ikinci bir pençe daha savurdu hasmına. Sarman arka ayaklarından biri olmayan bu koca kediden böyle bir ikinci hamle beklemediği için sırt üstü kiremitlerin üstüne düşmüştü. Kendisinin alay ettiği yetmiyormuş gibi, diğer kedileri de Koca Narin’le alay etmek için bulup getiren tekir öyle bir pençe yedi ki, daha ilk darbe onu kiremitlerden aşağıya yuvarladı. Son gelen kedi de çareyi kaçmakta bulunca Sarman yalnız kalmış ve özür dilercesine Narin’e bakıp oradan uzaklaşmıştı.
Güzel bir Mart akşamı geçiren Koca Narin, yazıhaneye dönerek her zamanki gibi Haluk’un masasının üzerinde yatıp sabaha dek güzel bir uyku çekti. Rüyasında, bir çatıda iki tane birbirinden güzel beyaz renkli dişi kedi görürken Nuray’ın geldiğini duyup uyandı. İlk işi onun yemeğini vermek olurdu Nuray’ın. Biraz sonra da elinde kedi mamasıyla gelen sahibesi onu biraz okşadıktan sonra mamasını önüne koyarken:
“Yavrularından selam getirdim sana” deyip gitti.
Konuşmasını bilse “Teşekkür ederim, sen de yavrularıma selam söyle, onları benim için öp” diyecekti ama bunu beceremediği için önündeki mamasına eğilip iştahla yedi.
Haluk o gün işyerine çok sinirli gelmişti. Elindeki senedi sallayıp bir şeyler söylüyordu Nuray’a. Koca Narin, kulak kabartınca onun ne dediğini anladı. Kendisini kedi seven diye tanıtan kedi ezene kızıyordu. Adam hiç para ödememişti aylardır mal aldığı halde. Masasına gelip ilk kez Koca Narin’i sevmeden bir yere telefon etti Haluk. Kendisini sevmeden hiçbir iş yapmayan sahibine tuhaf tuhaf bakıyordu kedi. Haluk adama bağırıp çağırdı ve işyerine çağırdı onu. Adam on dakika sonra oradaydı. O kadar azar işittiği halde pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. Haluk’un odasına girdiğinde ilk yaptığı iş de güzel sözler söyleyip Koca Narin’i kucağına almak oldu.
“Niye ödemedin senedini?” diye sordu Haluk.
“Çok perişan durumdayım abi. Annemi ameliyat ettirdim, babamı sünnet ettirdim.”
“Babanı sünnet mi ettirdin? ”
“Pardon yanlış söyledim abi, çocuklarımı sünnet ettirdim diyecektim.”
“Bu senedi ne zaman ödemeyi düşünüyorsun?”
“İki aylık bir senet imzalayayım da onu bana geri ver abi.”
“Olmaz öyle şey, yarına kadar ödemezsen borcunun hepsini, bu senedi takibe koyacağım.”
“Aman abi, icraya mı vereceksin beni?”
“Evet. Abisi mabisi kalmadı bu işin, sen numara yapıyorsun bana. Kendini ne sanıyorsun sen?” derken sesini yükseltip azarlamıştı adı Hikmet olan adamı Haluk. Onun adama bu biçimde bağırdığını gören Koca Narin, bunda bir iş var diye yavaşça onun kucağından kalkarak yeniden Haluk’un masasının üstüne çıktı. Adam süklüm püklüm odadan çıktı. Bu kez alay etmedi Haluk’la; ama yine kendi kendine konuştu:
“Yarına kadar çok şey değişir, kedi sever Haluk Bey. Sabah ola hayır ola diyeceğim ama bu iş geceden halledilmeli” deyip oradan uzaklaştı.
Mart gecelerinin tadını çıkarmayı düşünen ve biraz sonra dışarıya çıkmaya karar veren Koca Narin, Haluk’un masasının üstünde, yattığı yerden tüylerini yalayıp parlatmaya başladığında bir tıkırtı duyup kulak kabartır. Bu fare tıkırtısına benzemeyen ses, onun her zaman dışarıya çıktığı yarı açık duran pencerenin olduğu tarafından gelmiştir. Dikkatle sesin geldiği yana bakarken bir çakmağın yakıldığını ve ışığın kendisinden yana doğru geldiğini gördü. Biraz sonra da Haluk’un odasına giren adamı tanımıştı Koca Narin. Gözlerini kapatıp uyur numarası yapmaya karar vererek; gündüz sahibinin azarladığı bu adamın iyi şeyler düşünerek buraya gelmediğini anlamıştı. Adam da onu görmüştü.
“Koca poposunu devirip ne biçim yatmış topal kedi. Gel keyfim gel. Biraz sonra da benim keyfim gelecek, dur bakalım” diyen adam bunları söyledikten sonra Haluk’un protestolu senedi koyduğu çekmeceyi açmaya çalıştı ama açamadı. Masanın gözünün kilitli olduğu görüp cebinden büyük bir tornavida çıkardı. Gözünün birini hafifçe aralamış olan kedi onun tüm yaptıklarını dikkatle izliyordu. Bir elinde çakmağın ışığından yararlanarak, diğer elindeki tornavidayı anahtar deliğine doğru yaklaştırdı. Korkunç bir sesle birlikte öylesine bir pençe attı ki adamın eline Koca Narin, Hikmet bir çığlık patlatarak elinden tornavidayı düşürdü. Diğer elindeki çakmak da sönmüştü bu arada. Adam kendini toparlayamadan ikinci pençeyi de geçirmişti aynı eline Koca Narin. Adam o pençelerden kurtulmaya çalışırken bir pençe de yanağına yedi. Senedi falan unutan adam kendisini kurtarma derdine düştü. Kedi karanlıkta Hikmet’in perişan durumunu rahatlıkla görebiliyordu. Diğer pençesini de kendisini kurtardığını sanıp kaçmaya çalışan bu senet hırsızının sırtına attı Koca Narin. Koşarak ve çevresine çarparak geldiği pencereye giden adam başını pencereden dışarıya çıkarıp kendisini boşluğa bıraktı. Koca Narin dışarıya baktığında bacağının biri paslı demir kazığa saplanan adamın bayıldığını gördü.
Aradan bir zaman geçtikten sonra Haluk’la Nuray’ın aralarındaki konuşmaları dinleyen Koca Narin şakın şaşkın onlara bakıyordu.
“İcraya verecek misin Hikmet’i?” diye soruyordu Nuray.
“Hayır, düşünmüyorum” dedi Haluk.
“Niye düşünmüyorsun?”
“Adamın bir bacağını kestiler. Nasıl ödeyecek ki bu durumda borcunu? Üstelik de adam bir kedi sever. ”
“Ben o adamın kedi sever olduğuna inanmıyorum Haluk, sen ne dersen de.”
“Öyle olsa bile adam bizim için kendisini sakatlamış, söylemedim mi sana karakoldaki ifadesini?”
“Söyledin de ben ona da inanmadım.”
“Niye Nuray?”
“Orada ne arıyordun diyen polise, Haluk Bey’in işyerine hırsız giriyordu, onu önlemeye çalışırken bu hale geldim demiş ama ellerindeki ve yüzündeki o tırmıkları açıklayamıyor? Bizim işyerine giren hırsızın kedi olması gerekir adamın yüzündeki tırmıklara bakınca.”
“Adamın evinde yirmiden fazla kedi varmış Nuray. Belki de onlardan biri tırmalamıştır daha önce?”
Nuray, Haluk’a “Bu kadar saf olma hayatım” der gibi bakarken Koca Narin de: “İnsaf be abi, benim pençelerimi tanıyamıyor musun?” der gibi bakıyordu Haluk’a...
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları




















































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.02.2015
20.12.2014
7.12.2014
16.11.2014
26.10.2014
11.10.2014
27.09.2014
14.09.2014
3.09.2014
16.08.2014