Kadri GÜRSEL
Türkiye’deki rejimi klasik otoriterlikten ayırt eden bir özellik, burada gerçek seçimlerin hâlâ yapılabiliyor olması. Otoriter rejimlerde de seçim yapılır ama bu seçimler ne gerçek ne de demokratik olurlar... Göstermelik ve sahtedirler; otokrat hep kazanır, hem de oyların neredeyse tamamını alarak... Çünkü gerçek bir muhalefet yoktur. Muhaliflerin hepsini öldürmüş, sürmüş ya da hapsetmiştir. Bizdeki rejimde ise hakkaniyetli olmak namına teslim edelim ki seçimler gerçek... Amma ve lakin demokratik değil.
Bir melezlik durumu.
Yazı ve konuşmalarımda ve hatta Cumhuriyet Davası’ndaki savunmalarımda bu hali tarif etmek için “seçimli otoriter rejim” kavramına müracaat ettim.
Tersinden okursanız, “demokrasisiz seçimli rejim” de diyebilirsiniz ama biraz karmaşık olur; biz en iyisi “seçimli otoriter rejim”de karar kılalım. Bu tabir, seçim gibi demokrasiye özgü müesseseleri iktidarda kalma aracı olarak kullanan otoriter yönetimi tarif ediyor.
Bir de Atlantik’in öte yakasından iki siyaset bilimci, Steven Levitsky ve Lucan Way tarafından geliştirilmiş bir kavram var: “Rekabetçi otoriterlik” (Competitive authoritarianism).
Bu yazıda “rekabetçi otoriterlik” mefhumunu ödünç alıyorum. Demokrasinin bütün müesseselerini pervasızca istismar eden otokratın diğer taraftan iktidar tazelemek için çok partili ve fakat demokratik olmayan seçimlerde muhalefetle haksız rekabetini tarif ediyor.
Bizdeki “rekabetçi otoriterlik” ise sahip olduğu büyük “avantajlara” rağmen zorda; 24 Haziran’da muhalefetin gerçekten de rekabetçi bir meydan okuması ile karşı karşıya.
İktidarın “avantajlarına” bakın:
Tüm ülke OHAL rejiminin KHK’leriyle yönetiliyor. Anayasa askıda. Öyle ki, Türkiye bu genel seçimlere partili İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanlarıyla gidiyor.
Birkaç mecra hariç geleneksel medya iktidarın tam kontrolü altında. Kamu yayıncılığı kuruluşu TRT, iktidar partisi tarafından tek kuruş ödenmeden “özelleştirilmiş”.
Muhalefetin medyaya erişimi 12 Eylül darbesinden beri hiç bu kadar kısıtlı olmadı.
Son genel seçimlerde 5 milyon 146 bin oy alıp Meclis’e 59 milletvekili sokmuş HDP’nin lideri Selahattin Demirtaş yaptığı konuşmalar nedeniyle 20 aydır hapiste. Demirtaş cezaevinden kampanya yürütüyor, partisinin kampanya çalışmaları ise engelleniyor.
Buna karşılık devletin altyapısı ve maddi imkânları iktidar için seferber edilmiş.
Ama yetmiyor.
Çünkü ekonomi tıkırında değil.
Çünkü iktidar yorulmuş, nefesi tükenmiş, söyleyecek sözü, seçmenine umut aşılayacak herhangi bir vizyonu kalmamış...
Bu, olgulara dayalı bir gözlem.
Her gün saatlerimi ayırıp Recep Tayyip Erdoğan, Muharrem İnce ve Meral Akşener’in mitinglerini YouTube’dan izliyor ve mukayese ediyorum.
Bir cumhurbaşkanı adayı düşünün, “Büyük Türkiye güçlü lider ister” sloganıyla kampanya yürütsün ama muhalefetin meydanlardan yükselen enerjisi karşısında bulabildiği yegâne çare seçmenini korkutmak olsun...
Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün Muğla mitinginde, muhalefet adaylarının konuşmalarından cımbızlama yoluyla derlenmiş bir video izlettirdi. Muharrem İnce’nin CNN Türk yayınında “Kanal İstanbul’un ne getirisi olacak, tabii ki girişmeyeceğiz öyle bir şeye” dediği, önceki bir tarihte de “Sessiz kalmak yerine o sarayı onun başına yıkmalıyız” diye konuştuğu anlar ekrana yansıtıldı.
Ardından Erdoğan’ı olası bir iktidar değişikliğine karşı seçmenini korkutmaya çalışırken izledik. Şunları söyledi:
“AK Parti 284 bin yeni derslik yaptı, siz onları da yıkacak mısınız?
AK Parti Türkiye’de 69 milyon kişiye geniş bant internet hizmeti sağladı, siz onları da kesecek misiniz?
AK Parti Türkiye’de 817 bin yeni konut yaptı, siz onları da yıkacak mısınız?
AK Parti 5 milyon hektar alanı ağaçlandırdı. Siz bunları kökünden sökecek misiniz?”
Devam etti: “Havaalanlarını kapatacak mısınız, sağlık çalışanlarını kapı dışarı edecek misiniz, asfaltları söküp tarlaya mı dönüştüreceksiniz?”
Bu böyle sürerken tezahürat azaldı, azaldı ve miting alanı neredeyse tamamen sustu. Artık sadece Erdoğan’ın sesi duyuluyordu.
Neden susmuşlardı? Erdoğan onları dehşete düşürmeyi başarmış mıydı?
Ya da tam tersine, Reis giderse kendilerini bir “CeHaPe cehennemi”nin beklediğine ikna olmamışlar mıydı?
24 Haziran’ın hileden münezzeh neticeleri içinde bu soruların cevapları da olacak.
Şu son günlerde açıklanan bazı anketler iktidarı yüzde 50 bandında gösterirken neden bu kadar korkuyorlar ve “CeHaPe”yle korkutmaya çalışıyorlar? Bu çok ilginç.
Bir güvensizlik olduğu belli.
Bu seçimlere “korku faktörü” de yön veriyor. İktidarın korkutmayı başardığı bir seçmen gerçekten var. Yalnız bu seçmen “CehaPe”den değil, iktidarın hışmından, dehşetinden korkuyor ve anketörler sorduğunda Reis’e oy vereceğini söylüyor.
Diğer yanda “korkutulmuş seçmen”e haklı olarak güvenemeyen, anketlere inanmayan korkulu iktidar...
Korkular korkuları besliyor.
Var mı korku faktöründen arındırılmış anket açıklayacak bir babayiğit?
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.03.2020
5.03.2020
26.02.2020
20.02.2020
17.02.2020
4.02.2020
19.01.2020
9.01.2020
6.01.2020
3.01.2020