Mehmet TIRAŞ

“KILIÇLA ELMA SOYANLAR”
14.11.2022
429

Diktatörlerin ve darbecilerin “Küreselleşmeden” önce ne güzel bir dünyaları vardı…

Dünyadan kopuk ülkelerini keyfe keder zalimce yönetiyorlardı.

O talihsiz toplumlar da dünyanın her yerinde hayatı yaşadıkları gibi sanıyorlardı.

İnternet yoktu.”

Ne var ki teknoloji emir dinlemedi ve sonunda internet ile, “Toplumların başına bela olan Allah’ın belası sosyal medya“ diye bir güç ortaya çıktı.

Küreselleşme ile diktatörlerin en büyük muhalifi sosyal medya oldu.

Halbuki,daha önce diktatörlerin her söyledikleri doğruydu aksini söyleyenler, kendilerine biat etmeyenler “vatan haini ve dış güçlerin uşağı” idi.

Kendilerine karşı siyasi mücadele verenler siyaset yapmaları şöyle dursun, yaşam hakkı bile tanımıyorlardı.

Muhalif olanlar ya hapishaneyi seçeceklerdi ya da ülkeyi terk edeceklerdi.

Ya da susacaklardı.

Feodaliteyi yok sayarak ortaya çıkan Sanayi çağında delikli demirin icat edilmesi nasıl mertliği bozdu ise…

Küreselleşme, muhalefet ile eşit yarışmayı ve eşit vatandaşlık hukukunu kabul etmeyen diktatörlerin korkulu rüyası oldu.

Mutlak iktidarları sallanmaya başladı.

Sanayi çağını kapatan yeni bir çağ açan ve  teknolojisinin ucu açık olan,açtığı çağa ömür biçilemeyen  Küreselleşme” ,kendisine ayak uyduramayanları ve önüne çıkanları, sarp kayadan kopan bir sel gibi sürüklemeye koyuldu.

Yeni Çağ bireyi özgürleştirirken, “temel hak ve özgürlükleri evrensel bir değer olarak ortaya çıkarttı.”  

“Ulus devletlerin” de sonunu getiriyor dünyayı da bütünleştiriyordu.

Küreselleşme Tarih açısından çok küçük bir dilim olan 30 yıl gibi kısa bir sürede, muhalefeti yok sayan; tek adam rejimleri olan Sosyalist blokun dağılmasında etkin bir rol oynadı...

Sovyetler Birliği ve sosyalist ülkeler dağılırken içinden farklı devletler ortaya çıktı ve bağımsızlıklarını ilan ettiler.

Örneğin, Yugoslavya’nın dağılmasının ardından, Bosna Hersek,Hırvatistan,Slovanya,Kuzey Makedonya, Sırbistan, Karadağ ve Kosova’dan oluşan, içinden 7 tane bağımsız devlet ortaya çıktı.

Küreselleşme, dünyanın dört bir yanında otoriter rejimlerin ve darbecilerin  korkulu rüyası olmaya hız kesmeden davam etti.

2010 yılında adı Tarihe, “Arap Baharı”  olarak geçen hareket, Kuzey Afrika’dan Orta Doğu’ya uzanan İslam ülkelerinde çok büyük kitlesel gösterilere, çatışmalara ve ölümlere neden olurken, bazı diktatörlerin sonunu getirirken, taşları da yerinden oynattı.

Acı ve ıstıraplara rağmen  Tarih yol almaya devam ediyor.

Hayat eskisi gibi olmayacak bir menzile doğru yürüyor..

İnternetle ortaya çıkan  sosyal medya” aracılığı ile, milyonlarca birbirlerini tanımayan  insanlar özgürlükleri için ortak mücadele verirlerken, deneyimlerini  paylaşıp gündem belirlemeye başladılar.

Her birey yaşadığı ülkede nasıl yönetildiğini ve nasıl yaşadığını hem haberdar ediyor hem de öğreniyor.

İnsanlar özgürlük ve refah adına sosyal medya üzerinden örgütlenirken, tüm dünyaya da ortak muhabirlik yapar oldular.

Globalleşme, üç yüz yıllık sanayi toplumunun üretim biçimini değiştirmekle kalmadı, insanoğlunun tüm alışkanlıklarını ters yüz ederken,ezberini de bozdu.

Küreselleşmeyi kavrayamayanlar ve ayak uyduramayanlar; “Neo liberalizmin türettiği”,   Emperyalizmin yeni versiyonu” diyerek,  düşünsel bir değeri olmayan, toplumda karşılık bulmayan propaganda yapar oldular.

İşin en üzücü yanı ise, kendilerini Marksist ve sosyal demokrat  tanımlayan kişiler ve örgütlerin küreselleşmeyi, böyle okumaları…

Üretim tarzındaki değişimin ve üretimin içindeki bilginin gücünü yok saymalarıydı.

Diplomasızların ve liyakat sahibi olmayanların yönettiği bir ülkenin “Marksist” i de bu kadar olur deyip geçelim.

Küreselleşme nasıl ortaya çıktı gelin kısaca tarihçesini hatırlayalım:

“Bilgisayar 1946 yılında  keşfedildi ve 23 yıl üzerinde çalışmanın sonucunda, 1969 yılında New York’ta 30 ton ağırlığında idi, vinçle beton bir binaya yerleştirilerek devreye sokuldu.”

Bilgisayar devreye girdiğinde çok hantal, fonksiyonu düşük bir yapısı vardı ve ilk önce arşivlemede kullanılmaya başlandı.

Ağırlığı 30 ton olan bilgisayarın bugün kullandığımız ortalama ağırlığı 200 gram olan akıllı cep telefonlarına dönüşeceğini kimse öngöremedi.

Küreselleşmenin süreç içerisinde, içinden doğduğu sanayi toplumunu devre dışı bırakacağını da, kimse tahmin edemiyordu.

Küreselleşme, doksanlı yıllara geldiğinde tüm dünyada; üç yüz yıllık sanayi toplumunun kavramlarını, kurumlarını, argümanlarını ve üretim biçimini devre dışı bırakırken, insanlığın alışagelmiş tüm ezberlerini bozuyor ve aynı zamanda sınırları da deliyordu.

Yeni Çağ, dünya vatandaşı olmak isteyen, özgürlükten ve refahtan yana olan insanları; inancının esiri, ideolojisinin körü olmaktan kurtarırken, objektif düşünen insanlara sınırsız bir ortam yaratıyordu.

Çünkü:

 “Küreselleşme ya da globalleşme, ürünlerin, fikirlerin, kültürlerin ve dünya görüşlerinin alış-verişinden doğan bir uluslararası bütünleşme sürecidir.”

Küreselleşme ilk önce kendini üretim ve iletişimde gösterdi.

Cep telefonunun devreye girmesi iletişimde inanılmaz bir zaman tasarrufu yarattı.

Cep telefonu çok büyük modern bir sektör oldu.

Dünyayı değiştirdi.

Ülkemizde an itibarı ile 80 milyon insanın cep telefonu kullanması ile, cep telefonu satan, teknik servis hizmeti veren binlerce iş yerlerinin açılması ve binlerce insanın da,  yeni ekmek kapısı oldu.

 Sanayi toplumunda üretimin içinde payı olmayan “Bilgi” globalleşme ile  üretimin değişmez  temel girdisi olurken.

Bilgisayar insanların olmazsa olmazı oldu.

Bilgi, üretimde kullanıldıkça kıtlığı çekilmeyen ve kısa sürede zenginlik yaratan bir sermayeye dönüştü.

Bilgi, süreç içerisinde üretimin içindeki payı yüzde 90’lara dayanırken, geri kalan yüzde ise enerji, teknoloji ve insan gücü olarak yer alıyor.

Sektörlerde insansız robotlarla üretim yapılmaya başlandı.

Feodaliteyi reddederek ortaya çıkan ve insanoğlunu makinelerle tanıştıran, kara sapandan kurtaran, üç yüz yıllık sanayi toplumu sürecinde; insanlığın yarattığı, “toplam  katma değer 10.5 Trilyon dolar” idi.

Küreselleşme ile insanoğlunun son 35 yılda  dünyada yarattığı toplam  katma değer ise “75 Trilyon doları” buldu ve artmaya da devam ediyor.

Sanayi toplumunda toplumların zenginliğinin ölçüsü  Çelik Üretimi” iken.

Bilgi çağında toplumların zenginliğinin kriteri “AR-GE” oldu.

Globalleşme ile:

“Bilgi sermaye,

Para plastik,

Anahtar şifre,

Güvenlik görevlisi kamera, antensiz ve kablosuz teknoloji hayatımıza hükmetmiş durumda.”

Bu çağda İnternetsiz üretim yapmanın,iletişim kurmanın ve  hizmet vermenin imkansız olduğu bir süreci yaşıyoruz.

Sanayi sürecinde elektriğin olmadığı yerde “jeneratörle” işinizi görebiliyordunuz.!

Ama bu çağ da “internetin” boşluğunu dolduramıyorsunuz.

İnternet yoksa bankalar çalışmıyor, uçak kalkmıyor, Tren hareket etmiyor, borsa işlem yapamıyor ve kısacası hayat duruyor.

Diktatörler kendilerini ifşa eden interneti kesemedikleri için “sosyal medyaya Allah’ın belası” diyorlar.

Küreselleşme sadece üretim ve İletişim de değişiklikle kalmadı doğal olarak eğitim sistemini de değiştirdi.

Eğitimin, ”Öğretmensiz bir öğretiye, okulsuz bir topluma doğru evrildiğini”, Kovid-19 sürecinde daha iyi anladık.

Hissettik..

Gördük.

Okulların kapalı olduğu süreçte; çocuklara  adına on-line denilen uzaktan eğitim  sistemi ile evden eğitim verilmeye başlandı..

Peki, toplum olarak böylesi baş döndürücü gelişen bu çağa ayak uydura biliyor muyuz?

Üzülerek kabul edelim ki kaplumbağa hızında ilerliyoruz.

57 İslam ülkesinde yaşayan insanların yüzde 54’nün okur-yazarlığının olmadığını, Astana’da bir toplantıda Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan söylüyordu.

Yarısının okur-yazarı olmayan bir toplum bilgi çağının teknolojisini nasıl kullanacak?

Biz bu çağın teknolojisi olan Bilgisayarın parçası “ÇİP” i hala üretemiyoruz.

Bilgi ekonomisinde istenilen düzeyde olmayınca, bilgiye dayalı üretimde ve ihracatında da etkili olamıyoruz.

Bilgi çağında ortaya çıkan adına da yeni çağın  sınıfı diye adlandırılan “Prekarya” sınıfından toplumun çok büyük bir kesimi, habersiz olsa da…

Aslında hepimizin etrafını prekarya sarmış durumda.

Evden işe gitmeden onlayın yöntemi ile yani uzaktan bilgisayar üzerinden işimizi yapmamız,e-gazetecilik,e-ticaret,e-bankacılık,e-alış-verişler, toplumun her kesimini sarıp sarmalamış durumda.

Türkiye’de çalışabilir nüfusun yüzde 70’i hizmet sektöründe çalışıyor.

Küreselleşme ile her şeyin tozpembe olduğunu da söyleyemeyiz.

Başta gelir dağılımındaki adaletsizliğin yanında, demokrasi karşıtı diktatörlerin, sandık yoluyla iktidara geldiğini de görüyoruz.

Hindistan,Macaristan,Türkiye ve Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi seçimle gelip diktatörlüğü seçen siyasiler yok değil.

Bu diktatörler iktidarlarını “Tanrının iktidarı olarak görseler de”, “Bize Allah yanlış yaptırıyor deseler de” küreselleşme karşısında mutlak iktidarlarını sürdüremiyorlar.

Latin Amerika ülkelerinde verilen özgürlük ve refah mücadelesinin sonuçları bunu gösteriyor.

Değişimden ve özgürlükten yana olan partiler ülkelerinde iktidara gelmeye başladılar,Şili,Peru,Honduras,Kolombiya,Bolivya ile sürdü..

Bunun en son örneği Ekim ayında Güney Amerika’nın en büyük ülkesi Brezilya’da seçimler oldu.

İktidarını “Tanrı’nın iktidarı” olarak gören faşist jair  Bolsonara   sonunda,solcu  lider LULA karşısında seçimi kaybetti.

Globalleşme ile ortaya çıkan tabloya baktığımızda dünyanın küçük bir köye dönüştüğünü görüyoruz…

Küreselleşme: “Demokrasiyi gideceği yere kadar bindiği bir tramvay olarak gören sivil diktatörlerin, bize yanlışı Allah yaptırıyor diyerek,mutlak iktidarlarını sürdürmek isteyenlerin, kılıçla elma  soyanların, korkulu rüyası olmaya devam ediyor.”

Sıra bizde bekle Haziran geliyoruz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar