Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
Terazinin iki kefesi
2.06.2012
2703

 Genel seçimlerin üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Terazinin bir kefesine seçim kampanyasını yeni sivil bir anayasanın yapılması eksenine oturtan ve bu nedenle iki seçmenden birinin oyunu alan AK Parti’yi koyduğumuzda bugün gelinen noktanın iç açıcı olmadığı ortada. AK Parti hükümetinin demokratikleşme politikasından terörle mücadele stratejisine, memur maaşlarına yapılan düşük zamdan THY çalışanlarına getirilen grev yasağına kadar bu yılki bilançosu hiç parlak değil. Bu yıl genel seçimlere gidiliyor olsaydı AK Parti yüzde elli oy alabilir miydi acaba?

Her şeyden önce Başbakan Erdoğan’ın hükümet programını okurken altını çizdiği özelliklere sahip bir anayasa yolunda ilerlediğimizi söylemek mümkün değil. Başbakan’ın geçen yıl dediği “bireyi ve onun haklarını esas alan, toplumsal çeşitliliği bir zenginlik olarak kabul eden, tek sesliliği değil çoğulculuğu öne çıkaran ve demokratik hukuk devletinin tüm unsurlarını içeren” yeni bir sivil anayasanın daha çok uzağındayız. O “demokratik ülkelerin kabul ettiği temel siyasi değer ve ilkeleri benimseyen ve BM İnsan Hakları Bildirgesi’ni ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) esas alan” anayasanın...

AK Parti, yeni anayasayla ilgili çalışmalarına ancak mayıs ayında başlayabilen TBMM Uzlaşma Komisyonu’nda “ayırımcılık yasağı” konusunda, yasağı genel ifadelerle geçiştirmek isteyen MHP ile birlikte hareket etti. Oysa hangi gerekçelerle ayırımcılık yapılmayacağı açıkça yazılmadığı ve konu “hiç kimseye hiçbir gerekçeyle ayırım yapılamaz” gibi genel bir ifadeyle geçiştirildiğinde, ayırımcılık yasağının hayata geçirilmesi kolay olmuyor. Komisyonda sorun, ayırımcı muameleye uğrayan LGBT toplumunun da ısrarla talep ettiği “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin” yasak kapsamında açıkça zikredilmesi hususunda çıktı. BDP ve CHP bu talebi uluslararası belgeler de bu yönde olduğu gerekçesiyle destekledi. Nitekim AB Temel Haklar Şartı’nın 21. maddesi aynen şöyle diyor: “Cinsiyet, ırk, renk, etnik veya sosyal köken, genetik özellikler, dil, din veya inanç, siyasî veya diğer her türlü düşünce, bir ulusal azınlığa mensubiyet, servet, doğum, sakatlık, yaş veya cinsel eğilime dayalı her türlü ayırımcılık yasaktır.”

Aslında AK Parti’nin yeni anayasa çalışmalarındaki bu tutumu bardağı taşıran son damla oldu. Zira hükümet daha önce de birçok konuda beklentilere aykırı tavır almıştı. Öncelikle PKK’nın Silvan saldırısıyla birlikte terörle mücadele politikasında izlediği “havuçsuz sopa stratejisi” 90’lı yılların politikalarını andırdığı gerekçesiyle olabildiğince eleştirildi. Sonra demokratik bir ülkede Savunma Bakanı ve/veya Genelkurmay Başkanı’nın istifasını gerektirecek kadar ciddi bir hatadan kaynaklanan Uludere faciası meydana geldi. Başbakan Erdoğan’ın bu olayda aldığı tavır, İçişleri Bakanı Şahin’in, her ne kadar Bahçeli kendisini başarılı bulsa da sarf ettiği yakışıksız sözler AK Parti’yi kamuoyunda zor duruma düşürdü. Hükümetin bu konulardaki tavrı önceden ilân edilmiş olsaydı AK Parti acaba yine yüzde elli oy alır mıydı?

AK Parti hükümeti bu dönemde ayrıca sosyal politikalarda da geri adımlar attı. Geçen yazımda altını çizdiğim gibi, enflasyonun son yılların rekorunu kırarak yüzde 11’i geçtiği bir konjonktürde ucu ucuna verilen memur zammı ve özellikle Maliye Bakanı’nın konuyla hiçbir mantık ilintisi olmadığı halde “bütçenin yüzde 30’u memura gidiyor” diye söylenmesi, AK Parti’ye oy vermiş köşedeki bakkalın dediği gibi gayrı memnun vatandaşların sayısını bir hayli arttırdı.

Yeni anayasada Başbakan’ın tarifine uygun demokratik ülkelerdeki gibi memurlara da grev hakkı tanınması sözkonusu iken yapılan bu oldubitti yeterli olmamış ki AK Parti’nin girişimiyle THY çalışanlarının grev hakkı da ellerinden alındı. İnsanın bir yıl içinde demokratik bir anayasamız olacağına inanası gelmiyor doğrusu. AK Parti’nin negatif hanesi bu kadar dolu da, terazinin öteki kefesinde ne var dersiniz peki?


Terazinin öteki kefesinde ana muhalefet partisi var.
 Evet, memur zam oranı, Hava iş kolunda grev yasağı ve anayasadaki ayırımcılık yasağıyla ilgili düzenleme konularında tutumu olumlu. Uludere katliamına bakışı da öyle ama CHP’nin Silivri sanıklarının arkasında duruşuna ilişkin somut bir değişiklik yok. Oysa darbe veya demokrasiye karşı girişimlerde bulundukları iddiasıyla Ergenekon sürecindeki davalarda yargılanan sanıklar lehinde tavır alarak demokrasiden yana olmak mümkün mü?

Balyoz davası sanıklarından tutuklu iki muvazzaf generalin ses kayıtları geçen hafta internete düştü. Sarf ettikleri sözlerin yenilir yutulur tarafı yok. CMK 250. maddesinde yapılacak değişiklikle 800 tutuklunun tahliye edileceğine ilişkin söylentilerin yaygınlaştığı bugünkü ortamda, “rüzgârın tersine döndüğünü”, yakında cezaevinden çıkacaklarını ve dışarıdakilerden intikam alacaklarını söylüyorlar. Bir hesaplaşma fırsatından söz ediyor, “iktidar partisi demokratikleşme hamlelerinde” zaafa uğrarsa, “referanduma destek verenlerle AK Parti birbirlerine düşürülürse” bu fırsatın doğacağına inanıyorlar.


Terazinin iki kefesine birden baktığımızda
 bu senaryo işliyor gibi görülüyor ve insanı ürkütüyor. Bir yanda demokratikleşme hamleleri zaafa uğrayan bir hükümet, öte yanda hükümetin yanlış politikalarına tepki gösteren “yetmez ama evet” diyerek referanduma da, AK Parti’ye de destek vermiş demokratlar var. Böyle bir sürtüşmeyi bekleyenler şimdi ellerini ovuşturuyor olmalılar; düşünmek bile tüyleri ürpertiyor.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar