Cihan AKTAŞ
Uzun sıcak günlerin orucu, bütün mevsimlere göre daha bir tahammüllü ve sabırlı olmayı gerektiriyor. Bazen, bu sıcak günlerde oruçla kendinize işkence ediyorsunuz, diye bir söz duyduğum oluyor. Kaldırabilecek olduğunuz için üstlendiğiniz bir disiplin oruç oysa, siz onu tutuyorken bir yerde onun tarafından kaldırıldığınızı yaşamaya başlıyorsunuz. Allah rızası adına kendini sınırlamanın sağladığı genişleme, ferahlık, oruç tutanların yaşadığı deneyim.
Ne cehennem korkusu, ne nefsi şımartma arzusu! Yaradan’ın ebedi hayatta kendisinden yüz çevireceği ihtimali varoluşsal bir endişe hâlinde benliklerde yer alıyor.
Oruç deneyimi aynı zamanda şu hakikate de açıyor olmalı bilinçleri: Yaratılmış insan bedeni üzerinde polis ya da sivilin hatta bizzat o bedenin sahibinin de işkence niteliğinde bir tasarrufu kabul edilemez.
Medyaya yansıyan Myanmar işkenceleriyle dehşete düşüyoruz. Arakan Müslümanları diri, diri yakılıyor. Hemen yanı başımızda gerçekleşmiş işkencelerin izleri ise hâlâ benlikleri dağlıyor. Peki, medya gündeminde niye kalıcı bir şekilde yer tutan ve mağdurlarının, kurbanlarının başına gelenlerin sorgusunu kamuya mal eden bir konu olamadı işkence, onca somut ve sürekliyken? Tanımlanmış, tarif edilmiş gündemler üzerinden yazmanın konformizmi tek sebep olamaz. İşkence dehşetini (Foucault’un bu konuda bizzat deneyimlediği üzere) gündemde tutacak bir sözce ortaya koyma kararlılığından bahsetmek zor her şeyden önce.
Nedir “sözce”? Konuşmada, konuşanın ürettiği iki susku arasında yer alan söz zinciri parçası. Orada eksik olan senin tanıklığındı. O suç işlenirken nerelerdeydin sen... Ya işkence kurbanı? Kim anlatacak onun hikâyesini?
Burhan Sönmez’in işkence izleğinin ağırlık kazandığı romanı Kuzey’de, ağır bir işkenceye maruz kalan Rinda’ya yaralarından daha fazla acı veren neydi? İşkencenin çözemediği direnci bazen hayatın çözmesi... Acı korkunçtur, ama daha korkunç olan çaresizliktir.
İnsan Sultanahmet’te “İşkence küfürdür” şeklinde bir mahya asılı olduğunu görmek istiyor.
Salgın bir hastalık gibi bulaşır işkence. Melek Karaaslan Ağrı’da kocası tarafından kapatıldığı tuvalette yetmiş kilodan otuz kiloya düştü, yaraları kurtlandı. Melek 24 yaşında neredeyse dünyanın bütün zulümlerini tanıyarak hayatını yitirdi. Soyut kadın yüceltmeleri karşısında, işte, “somut kadın olarak Melek”, demek istiyorum...
Niçin işkence tecrübeleri taşıdıkları önem oranında ve yerinde zamanında bilinmiyor, öğrenilmiyor ülkemizde? Sedat Selim Ay terfi etmeseydi, büyük ihtimalle 1997 işkencelerini de konuşuyor olmayacaktık şimdi. İşkenceden daha önemli bir gündem maddesi mi olur Ramazan’ın...
Entelektüellerin işlevlerinden biri, teoriyle sınırlı kalmayan bir kavrayışla başkalarının konuşabileceği bir alan açmaktan geçiyor. (Foucault). Ahmet Altan günlerce işkenceyi yazdı. Ters ve düz askıya alındığı için kolları çalışmayan, tecavüze uğrayan genç kızları anlatıyordu Ayşe Yılmaz, Tuğba Tekerek’in söyleşisinde. İşkenceden delinen yüz, aşağılık, sapkınca müdahaleler, tecavüz, porno film seslerini duymaya zorlanmak, boğularak ölmenin eşiğine götürmek, filistin askıları, şakaklarda oluşmuş delikler, kimsesizler mezarlığında bulunan Hasan Ocak... Böyle bir işkence düzeneğini var eden bir adalet, nasıl bir mülkün temeli olabilir... Bu işkencelere mesleki gerekçelerle seyirci kalmış bir memurun terfisinin olağanlaşması adalet duygusunu zedelemekle kalmıyor, adalet sistemine apaçık bir işkence etiketini de yapıştırıyor.
Sahi, Taraf’ın bir işkence haberini twitter’da duyurduğumda, “Ateist bir gazetede yazmayı savunamazsınız” şeklinde bir tweet’le karşılaştım önceki gün. Mağduru, sesi duyulmayanı görmeyi önceleyen namuslu bir platformun anlamını bu şekilde bir yargıyla daraltmak, her şeyden önce işkencecilerin işine gelecek bir renk körlüğüyle mümkün. Taraf’ın atesit yazarları da, mütedeyyin yazarları da var. Bir de sanki sürekli imtihanda değilmişiz gibi, hep tamamlanmış, noktalanmış bir zafer, anlama ve tecrübeye doymuş bir “sözce” üzerinden öne sürülen türde bir Müslümanlık anlayışı... Oysa söylenmiş bütün cümleleri birey olarak kendi düşüncesinin eleğinden geçirmek diye bir sorumluluğu var Müslüman’ın.
Alak Suresi’nde geçen “İkra” (Oku) emrini, kelimenin kök manası olan “icma”nın yorumundan hareketle şu şekilde açıyor Mustafa İslamoğlu: “Parçaları birleştir, bağ kur, parçadan bütüne ulaş!” (Kuran’a Göre Esma-i Hüsna, sf. 373, Düşün Yayıncılık, 2011)
Alak” tam olarak ne demek? “Kalbe gerekli sevgi.” İşkence yapan polislerden birinin kod adı düşüyor aklıma: “Müslüman faşist.” Sözce aktif kılınmadığında, geliştirilmediğinde, sözleşmeler de yetersiz kalıyor.
Oruç deneyiminden geçen bedenin yaratılmış bedenin sırlarına yakınlaştığı kadar, bu bedenin haysiyetine ve elbette mahremiyetine de saygı duyacak bir incelme yaşadığını düşünüyorum. Haber ve söyleşilerde tasvir edilen işkence mekânları bu anlamda tamamen küfür mabetlerini andırıyor. İşkence feryatlarının yükseldiği her mekândan yükselen feryatlara ilk Müslüman şehitlerin, Yasir ve Sümeyye’nin feryatları karışıyor.
twitter.com/chn_aktas
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.03.2021
9.08.2019
16.01.2019
4.02.2018
28.08.2018
15.08.2018
28.07.2018
19.07.2018
21.10.2017
21.09.2016