DOĞAN ÖZGÜDEN
7 Nisan 2020… Covid-19 tüm ülkeler gibi Belçika’yı da kasıp kavuruyor… Üç haftadır eve kapanmanın getirdiği alışkanlıkla saat tam 11’de, son bir günde hastaneye yatırılanların, yoğun bakım altına alınanların ve de yaşamını yitirenlerin sayısını öğrenmek için ekranda flaş veren sayfaları tıklıyorum… Birkaç gündür her şey iyi gider gibiyken günlük ölü sayısının büyük bir sıçrama yaparak 403’ü bulduğu anons ediliyor…
Nüfusu 10 milyonun biraz üzerinde olan Belçika’nın ölü sayısında, nüfusları İtalya. İspanya, Fransa, İngiltere gibi 50 milyonun üzerindeki ülkelerden sonra beşinci sıraya yerleşmiş olması, sağlık hizmetleri federal ve bölgesel hükümetlerde tam dokuz ayrı bakana emanet edilmiş bu ülke için tam bir skandal.
Ölü sayısının bir günde ikiye katlanmasının nedeni, yaşlıların kaldığı bakım evlerinde gereken koruma önlemleri alınmadığı için yaşı 70’i, 80’i aşanların art arda azrailin tırpanına kurban gitmesi…
Televizyonda konuşan bir bakımevi çalışanı isyan ediyor… Bu yaşlı yurttaşlara da, onlara bakmakla görevli personele de korunma araçları verilmediği, gereken testler zamanında yapılmadığı için ölüm sayısının daha da artacağını söyleyerek ülkeyi yönetenlerin suratına acı gerçeği çarpıyor: “Belçika’nın yaşlı bakımevleri artık sakinlerinin her an ölüme gidebilecekleri temerküz kamplarıdır!”
Bu ülkede yaşlıların sayısının genel nüfusa göre sürekli artış gösteriyor olması daha Covid-19 belası ülkenin üzerine çökmeden önce yöneticilerin kara basanıydı… Devlet bütçesinden yaşlıların emekli aylıklarına ve sağlık giderlerine ayrılan payı düşürmek için bazı şeytani projeler ciddi ciddi tartışılır olmuştu. Projelerin en korkuncu da çok yaşlı olanların, tedavisi pahalıya mal olan bir hastalığa yakalandıkları takdirde, tedavi etmek yerine bir an önce öteki dünyaya gitmelerine yeşil ışık yakmaktı.
Öyle görünüyor ki Covid-19 bu hesaplar içindekilerin yardımına koştu, gerekli koruma tedbirlerinin belki de kasten ihmal edildiği bakım evlerindeki yaşlıları “nüfus fazlası” olmaktan çıkarmaya başladı.
49 yıldır yaşadığım ve yerlisiyle, göçmeniyle, sürgünüyle onlarca dostumu, yoldaşımı, komşumu vakitleri erince sonsuzluğa uğrama elemini yaşadığım Belçika’da hayatta kalmış yaşıtlarıma reva görülen bu vicdansızlığa isyan ederken, gelen bir telefon mesajıyla daha da sarsıldım.
Evet, bu kez Covid-19 belası, yaşlı değil, 33 yaşındaki bir Ermeni dostumuzu da hayattan kopartıp almıştı. Evli ve iki çocuk babası Sarven Kolukısaoğlu, Liège’deki bir hastanede yoğun bakımda ve karantinada olduğu için ailesi günlerdir kendisiyle birlikte olamamanın acısını yaşıyordu, ölümü tüm sevdiklerine büyük bir darbe oldu.
Sarven’i daha genç yaşlarında ailesiyle birlikte Türkiye’den Belçika’ya göçtükleri yıllarda tanımıştım… Babası İstanbul’un usta zanaatkârlarından Kalust Kolukısaoğlu… Annesi Ani Toraman, Belçika’ya geldikten kısa bir süre sonra Güneş Atölyeleri’nde Fransızca kurslarını izlemiş, tüm sosyal ve kültürel etkinliklerimize büyük özveriyle katılmıştı.
Ani, Ermenice ve Türkçe’nin yanına Fransızca’yı da katıp Belçika’daki göçmenlere ve sürgünlere topluma uyum konusunda nasıl hizmet verileceğini kısa zamanda öğrendiği için eğitim kadromuzda hak ettiği yeri aldı… Tüm yavruları gibi Belçika’da meslek sahibi olup örnek bir yuva kuran oğlu Sarven’le de iftihar ediyordu.
Covid-19’un genç yaşta Sarven’in canına kastetmiş olması sadece Ani ve ailesi için değil, Güneş Atölyeleri’nin tüm emekçileri ve 50’yi aşkın çeşitli milliyetten öğrencileri için de acı bir darbe oldu. Karantina dönemindeki yasaklara rağmen Sarven’in acılı ailesiyle doğrudan ilişki kuran, bizleri de sürekli bilgilendiren, sürgün yıllarında sevgili babasını ve annesini Brüksel’de toprağa verme acısını yaşamış olan Güneş Atölyeleri’nin başkan yardımcısı Nubar Şerbetçiyan oldu.
Nubar da Belçika’daki Ermeni diyasporasının 80’li yıllarda yoğunlaşan ırkçı baskılar nedeniyle Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan kuşağından… O da Ani gibi ilk Fransızca eğitimini Güneş Atölyeleri’nde almış, tüm sosyal ve kültürel etkinliklerimize büyük özveriyle katılmıştı… Ermenice, Türkçe ve İngilizce’nin yanına Fransızca’yı da kattıktan sonra iş hayatına atıldı, bunun yanı sıra bir yandan Ermeni diyasporasının tüm etkinliklerinde aktif olarak yer alırken Güneş Atölyeleri’nde de yönetim sorumluluğuna ortak oldu,
Nisan ayı acılı bir ay… Covid-19’un sadece Belçika’da değil, dünyanın dört bir yanındaki can kırımının yoğunlaştığı bir ay değil, insanlık tarihinin iki büyük jenosidinin yıldönümüne rastlayan ay…
1915 Ermeni soykırımının 24 Nisan’a denk gelen anma etkinlikleri her yıl olduğu gibi bu yıl da Belçika’da uzun zamandan beri hazırlanıyordu… Ne ki, Covid-19 darbesi, bu seneki 105. yıldönümü etkinliklerinin yapılmasını engellendi. Belçika Ermenileri Komitesi başkanı Nicolas Tavitian bu seneki anma etkinliğinin toplantılarla değil, çevrimiçi buluşmalarla gerçekleştirileceğini açıkladı.
Evet, 24 Nisan, sadece Ermeni ulusu için değil, insan haklarından, özgürlüklerden, halkların kardeşliğinden yana olan herkes için kara bir yıldönümü… Osmanlı’nın işlediği ve hesabı cumhuriyet döneminde hâlâ sorulmamış olan 1915 Jenosidi’ini anımsatarak inkârcıları sorgulamak, bu konuda bugüne değin vurdumduymaz davranan devletleri de tavır almaya çağırmak 24 Nisan günü sosyal medyanın ana gündem maddesi olacak…
Sadece 1915 Ermeni Jenosidi mi?
7 Nisan günü Sarven’in ölüm haberinin üzüntüsünü yaşarken ekranıma düşen bir mesaj bundan 26 yıl önce, Afrika kıtasının göbeğinde, süper güçlerin hoşgörüsü altında işlenen bir başka insanlık suçunun, Ruanda’daki 1994 Tutsi Jenosidi’nin başladığı günün yıldönümünü anımsatıyordu.
Mesaj, bu soykırımda eşini kaybetmiş olan sevgili dostumuz, çeyrek asırlık çalışma arkadaşımız, Güneş Atöyeleri’nin baş öğretmeni Ruandalı Florida Mukeshimana’dan geliyordu.
Florida, yazar olarak Zaha Boo takma adını kullanan kızı Yolanda’nın 1994 Soykırımı’nın yıldönümü dolayısıyla yazdığı “26 yıl önceydi, tüm dünya görmezden geldi…” başlıklı isyan dolu yazısını göndermişti. Facebook’ta derhal paylaştım.
Yolanda bu soykırımın tüm dehşetini, çok sevdiği babasının o ortamda katledilmesinin acısını daha 13 yaşındayken annesi Florida’yla birlikte yaşamıştı…
“Hâlâ havsalam almıyor… İnsan soyu o hale nasıl gelebildi? Bir değil, iki değil, tam üç ay boyunca ara vermeden tüm bunları nasıl yapabildi? Onca insana, erkeği, kadını, çocuğu, ihtiyarıyla niçin kıyıldı? Sırf Tutsi olarak doğdukları için ve düşünceleri yüzünden… Çoğu hâlâ toplu gömüldükleri çukurlarda, aileleri nerelerde gömüldüklerinden hâlâ habersiz… Ben de, katlettikleri babamın vücudunu ne yaptıklarını hâlâ bilmiyorum, belki de hiçbir zaman bilemeyeceğim” diyor Yolanda…
Ve uluslararası vurdumduymazlığı sorguluyor:
“Uluslararası toplum o dönemde tamamen kör, sağır ve dilsiz kaldı. Bu üç handikabın aynı zamana denk gelmesi nadirattandır, ama aynen öyle oldu… Soykırımın ilk günlerinde derhal müdahale edilebilirdi. 10 Nisan 1994 itibariyle soykırım çarkının tüm acımasızlığıyla döndüğünde artık hiçbir şüphe yoktu. Ama bu dünyanın süper güçleri kıllarını kıpırdatmadılar… Bu vurdumduymazlığın sonucu: Ruanda'da yaşayan Tutsi nüfusunun yüzde sekseni yok edildi. Bir milyon insan hiçbir müdahaleyle karşılaşmadan katledildi.”
Yolanda, annesi Florida ve kardeşleri bu soykırımdan canlarını kurtarabildikten sonra Belçika’ya sığınmışlar… Florida Mukeshimana ile 1996’da Güneş Atölyeleri ekibine Fransızca öğretmeni olarak katıldığında tanıştık. Öylesine mütevaziydi ki, kadroya girdiğinde ailece yaşadıkları dramdan hiç bahsetmemişti.
Başından geçen tüm acı olayları Belçika Parlamentosu’nda Tutsi soykırımı üzerine tanıklık yapmaya gittiği zaman öğrendik.
Ruanda, nüfusu Hutulardan ve Tutsilerden oluşan bir Afrika ülkesi. Hutular çoğunlukta, Tutsiler azınlıkta... 1973’te darbeyle iktidara gelen General Habyarimana’nın dikta yönetimine karşı FPR silahlı mücadele veriyor. FPR’yi sadece Tutsiler değil, demokrat ve barışsever Hutular da destekliyor.
Florida’nın eşi Ngurinzira Boniface, Ruanda’da Belçika sermayesinin kışkırttığı Hutu-Tutsi etnik kavgasına barışçıl bir çözüm bulmaya baş koymuş yürekli dışişleri bakanı... Gerillayla görüşme masasına oturmuş, 1993 Ağustos’unda Arusha barış anlaşmasını imzalamış.
Barış sürecinin bozulmasına ve soykırımının başlamasına neden olan Cumhurbaşkanı’nın uçağını düşürme olayının savaş rantıyla beslenen çevrelerin bir komplosu olduğu, katliamın bir Belçikalı’nın yönetimindeki Bin Tepe Radyosu’nun yayınlarıyla kışkırtıldığı daha ilk günden biliniyor.
Florida Belçika Parlamentosu’nda yaşadığı soykırımı anlatıyor:
“6 Nisan 1994, 19.30-20.00 sularıydı. Bir dostumuz telefon ederek cumhurbaşkanının uçağının düşürülmüş olduğunu haber verdi. Birkaç dakika geçmeden Bin Tepe Radyo Televizyonu olayı duyurdu. Ülkenin üzerine bir felaketin çökmekte olduğunu belliydi. O gece hiç uyuyamadık.
“Saat 7.30’da bizi korumakla görevli Birleşmiş Milletler’e bağlı Belçika’nın Mavi Kasklıları kocama telefon ederek Çalışma Bakanı Ndasingwa’nın katledildiğini bildirdiler. ‘Siyasal katliamın başladığı anlaşılıyor. Herhalde sizin oraya da gelecekler. Sizleri daha güvenlikli bir yere götürelim’ dediler.
“Birkaç parça eşyamızı alıp Mavi Kasklılarla birlikte evimizden ayrıldık, bir okula götürüldük. Gün ilerledikçe binaya sığınanların sayısı hızla artıyordu. Katliamdan kurtulabilenlerdi. Askerlerin ve MRND-CDR (öldürülen başkanın partisi) milislerinin Tutsilere ve muhalefet partilerinin mensuplarına saldırıp nasıl katlettiklerini anlatıyorlardı. Dehşet içindeydiler. Bıçak, balta, taş, ellerine ne geçerse onunla vurup katlediyorlarmış... Kimileri, öldürülecekse kurşunla öldürülmek için yalvarıyormuş... Askerler, bunları önce öldürmekte kullanacakları kurşunların parasını verip satın almaya zorluyor, sonra da parasını ödettikleri kurşunları ateşleyerek öldürüyormuş...
“9 Nisan’da, Mavi Kasklılar okula sığınanları bölgeden uzaklaştırmaya başladılar. Sıra bize gelince, komutan, ‘Muhalefete mensup bir bakanı, hele de barış görşümelerini yürüten bir bakanı kurtarmayı göze alamayız’ diyerek kocamı götürmeyi göze alamayacaklarını söyledi. BM emrindeki bir Belçikalı subay böylece onu açıkça idama mahkûm etmiş oluyordu.
“11 Nisan’da kurtarma operasyonuna yardım için yine BM’ye bağlı Fransız askerleri geldiler. Belçikalı meslekdaşının aksine, Fransız komutan kocama, ‘Sizi de Fransız Elçiliği’ne götüreceğiz. Orada daha güvenlikte olursunuz’ dedi. Demesine kalmadı, Belçikalı subay hemen araya girip ‘Eğer bunu da götürürseniz, sizin de başınız belaya girer’ dedi. Fransızlar da korktu, bizleri ve tehlikeli sayılan 2 bin kişiyi kendi kaderimize terk ederek gazlayıp gittiler.
“Bunun üzerine kocam ve çocuklarımla kendi başımızın çaresine bakıp arka yollardan uzaklaşmaya çalıştık. Biraz ilerlemiştik ki, milisler yolumuzu kesip bizleri yaka paça Muhafız Alayı’na götürdüler. Üstümüzde neyimiz varsa hepsine el koydular. Sonra altı asker gelip kocamı bizlerden kopardı.
“Kocamın katledildiğini birkaç gün sonra jenositçilerin uğursuz Bin Tepe Radyosu’ndan öğrendim. Spiker, ‘Ruanda Yurtsever Cephesi’nin (FPR) tüm işbirlikçileri temizlendi. Ngurinira Boniface artık Arusha’ya gidip vatanı FPR’ye satamayacak. Babamız Habyarimana’nın dediği gibi, Arusha anlaşmaları artık birer palavradır.’ diyordu.”
Bu acıları çocuklarıyla birlikte yaşamış olan Florida 24 yıldır Güneş Atölyeleri’nde Dersim Kürtlerine, Diyarbakır Ermenilerine, Tur Abdin Asurilerine, Emirdağ Türklerine, Afganlılara, Pakistanlılara, Afrikalılara, Latin Amerikalılara, Arnavutlara, Boşnaklara, Azerilere ortak iletişim dili Fransızcayı öğretiyor.
Florida’nın ana dili Kinyarwanda... Katledilen kocası, bu dilin sayılı uzmanlarından... Karı koca, bir zamanlar Belçika sömürgesi olan Ruanda’da Fransızca’nın egemenliği karşısında anadillerini ayakta tutmanın, geliştirmenin mücadelesini de vermişler. Florida öğrencilerine Fransızca öğrtnirken kendi dillerini, Ermenice’yi, Kürtçe’yi, Süryanice’yi, Türkçe’yi, Arapça’yı da asla unutmamalarını, aksine giderek daha geliştirmelerini ısrarla tembihliyor.
Evet, bugünkü yaşanan Covid-19 acıları geçmiş Nisan aylarında başlamış olan 1915 ve 1994 Jenosidlerinin acılarını unutturmasın.
Zelzelelerin, tsunamilerin, virüslerin insanoğluna ettiğinden çok daha fazlasını insanlıktan çıkmış ırkçı insan müsveddelerinin gözünü kırpmadan neler yapabildiklerini Türkiye halkları Dersim, 6-7 Eylül, Kanlı Pazar, 1 Mayıs, Maraş, Çorum ve Sivas cankırımlarıyla yakından tanıdı.
1915 ve 1994 jenosidleri gibi onlar da unutulmayacak…
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.10.2024
15.10.2024
7.10.2024
25.09.2024
9.09.2024
19.08.2024
8.04.2024
13.03.2024
27.02.2024
11.12.2023