Fehmi KORU

Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli… Kavanoz dipli dünya işte…
15.09.2016
1960

 Her şey yolunda giderken bütün dengelerin tepetaklak olması pek ender rastlanılır bir şeydir, ama mümkündür.

Gündelik hayatta da böyledir, siyasette de…

“Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli” sözü bu gerçeğin günlük hayata yansımasıdır.

Akıllı insan günübirlik başarılara fazla sevinmez, az ama öz başarılar peşinde koşar…

ABD’de dengeler bir anda değişti

Girişi fazla uzatacak değilim, hedefimde ABD’deki başkanlık seçimleri ve neredeyse son dönemeçe girilirken aldığı biçim var.

 Son dönemeçe girilirken manzara şuydu: Birbiri ardında gaflar yapıp duran Donald Trump seçmen gözünde ‘oy verilemez aday’ gibiydi ve kimilerine “Bu adam seçmenlerini sandığa taşıyamayacak, gidenler de son kertede rakibine oy verecek; bunu gördü ve hâlâ kampanya parası olduğu halde harcamadan vazgeçti” dedirtiyor, kamuoyu yoklamaları da Hillary Clinton’un rakibiyle arayı açmakta olduğunu gösteriyordu.

Tablo 11 Eylül günü değişti.

‘Uğursuz’ eylemlerin New York’ta yapılan 15. yıldönümü törenine katılan Hillary Clinton’un, kameralar önünde ayakta duramaz hale gelmesi ve etkinliği erkenden terk etmesiyle birlikte…

Herkes, ama herkes, Donald Trump’ın meydanlarda ısrarla dillendirdiği “Hillary Clinton hasta, ülkeyi yönetemez”iddiasını hatırladı.

Bugün bir İngiliz gazetesi, Daily Mail“Pazar günü yaşanan olaydan sonra Hillary Clinton etkinliklere benzerini göndermeye başladı” haberini bile yaptı.

‘Komplo teorisyenleri’ böyle iddia ediyor yaftasıyla…

Olaydan sonra programlarını yine de sürdürebilir görünüyormuş Hillary Hanım, ama görüntü sahteymiş; çünkü kalabalıkların karşısına çıkan o değil, ona çok benzeyen bir başkasıymış…

'Double' dediği 'benzeri' Daily Mail'in...
‘Double’ dediği ‘benzeri’ Daily Mail’in…

Hillary’e ait olduğu bilinen fotoğraflarla Pazar gününden sonra çekilen fotoğraflar yanyana konulup karşılaştırılıyor ve “Bu o değil” sonucu çıkarılıyor…

Dünyanın en güçlü ülkesi şimdi bu sorunla uğraşıyor. “Trump soyadlı bir nâbekârı mı Beyaz Saray’a taşıyacaklar, yoksa Clinton hanedanından, ama günlük işleri görmekten âciz hale gelebilecek hasta birini mi?”

Eşi Bill Clinton’un “Ara sıra böyle rahatsızlıkları oluyor” cümlesiyle olayı basitleştirme çabası da ters tepmişe benziyor. “Ne yani” diye düşünüyormuş sıradan Amerikalı, “Sık sık hastalanacak birini mi başımıza getireceğiz?”

Elindeyse sevindirik ol…

Olay, ‘işler yolunda diye hemen sevindirik olmamak lâzım’ sonucu çıkarmama yarayan yönüyle beni ilgilendiriyor.

Bir adım sonra, yeniden Beyaz Saray’a taşınıp en azından bir dört yıl daha ülkeyi (ve dünyayı da) yönetmeye hazırlanan Clinton Ailesi, bizim ölçülere göre ufak sayılacak bir ayak sürçmesi ile, denklem dışı kalabilecek…

“Ufak” dememin sebebi, kadının nezle olması…

Zaten bu sebepledir ki, devletler, baştaki kişilere göre değil, sistemlere göre örgütlenirler. Şahıslar da önemlidir kuşkusuz, liderler ülkeyi bir yerden alıp bir başka yere taşıyabilirler; ancak kalıcılığı sağlayan demokratik ülkelerin sistemleridir.

Ne olursa olsun demokratik sistemin köşe taşlarına dokunulmaz gelişmiş ülkelerde…

Trump gibi biri bile hasbelkader ülkenin başına gelebilir, ama herkes onun yönetimdeki ömürünün dört yıl sonra sona ereceğini bilir. Tahammül eder, dişini sıkar ülkenin sistemi içerisinde yer alan insanlar, ‘başkan’olarak ona sadakat gösterir, ama sistemi bozmasına fırsat vermez…

Geçmişte hep böyle oldu çünkü.

Dr. Park, 'dünyayı hasta liderler yönetti' diyor...
Dr. Park, ‘dünyayı hasta liderler yönetti’ diyor…

‘Dünyayı hasta liderler yönetti’

Dr. Bert Edward Park’ın ‘The Impact of Illness on World Leaders’ (‘Hastalığın Dünya Liderleri Üzerindeki Etkisi’) adını taşıyan kitabı 1986 yılında çıktığında büyük gürültü koparmıştı.

Kitabın adını ‘google’a yazınız, tezinin bilimsel yayınlarda ne kadar tartışıldığını göreceksiniz.

Park UPEN’de beyin cerrahı olan, ancak tarihe meraklı bir bilimadamı. ABD ve Avrupa’nın yakın tarihine damgasını vurmuş devlet adamlarının, çoğu kez kamuoyundan gizlenen hastalıklarının, yaşadıkları dönemin olaylarının seyrini derinden etkilediğini örneklerle gösterdi bu kitabında.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ısrarla “Dünya 5’ten büyüktür” tezini tekrarlıyor, hatırlıyorsunuzdur. Bunu ona söyleten, 2. Dünya Savaşı sorasında oluşan ‘yeni dünya düzeni’nin bugüne bakan yüzünde gördüğü haksızlıklardır.

Savaşın galibi 5 ülke Birleşmiş Milletler kurulurken kendilerine ‘veto hakkı’ tanıdılar. ‘Veto hakkı’ bulunmayan ülkeler üzerinde büyük bir haksızlık bu; özellikle de günümüzün gerçekleri düşünüldüğünde…

Afrika’dan, İslâm Dünyası’ndan tek bir ülke bulunmuyor o 5’li arasında…

Dr. Park, kitabında buna bir açıklama getiriyor: Savaş sonrası oluşan ‘yeni dünya düzeni’nin belirleyicisi liderlerin sağlık durumlarını inceleyebilmiş Dr. Park ve ABD başkanı Franklin Roosevelt, İngiltere BaşbakanıWinston Churchill’in aldıkları kararları derinden etkileyecek kadar hasta oldukları kanaatine varmış…

Ecevit de öyle değil miydi?

Bize ters gelmez bu teşhis. Son başbakanlığı sırasında bütün melekelerine hakim olamadığı görünür hale gelmiş Bülent Ecevit’i unutmamız mümkün değil.

Ülkeyi krizlere sürükleyen ‘anayasa kitapçığı’ olayı da, Abdullah Öcalan’ın tesliminden nice sonra “Bize neden verdiler, anlayamadım” itirafı da Ecevit’in sağlık durumuyla ilgiliydi elbette.

Amerikan seçmeni, Hillary Clinton’un bir töreni sonuna kadar izleyemeyecek durumda olduğunu görünce, bu seçimde bir açmazla karşı karşıya olduğunu anladı. Her iki parti seçmeni de.

Hillary 68... Trump 70... İkisi de yaşlı...
Hillary 68… Trump 70… İkisi de yaşlı…

Adayların ikisi de yaşlı: Hillary 68, Donald 70 yaşında…

Ülkenin siyasi tarihinde başkanlığa seçilmiş en yaşlı kişi Ronald Reagan’dı; başkanlığının ikinci dönemindeAlzheimer hastalığının etkisi altına düşmüş, yakınları bunu belli etmemek için elden gelen her tedbiri almak zorunda kalmıştı.

Reagan başkan seçildiğinde 69 yaşındaydı.

Hillary Clinton seçilirse ondan sonraki en yaşlı başkan olacak. Donald Trump seçilirse ‘en yaşlı’ unvanınıReagan’dan devralacak.

Yaşlıların sağlık sorunları olabileceğini en iyi ABD’de yaşayanlar biliyor; nüfusun önemli bir bölümü yaşlı çünkü.

Eskiden saklanabilen, bugün gözler önünde

Geçmişle bugün arasında farklar var.

Franklin D. Roosevelt, ABD’nin 32. başkanı (1933-1945), 39 yaşında geçirdiği polyo hastalığının etkisini Beyaz Saray’da hissetmeye başlamıştı. Çok kez tekerlekli sandalyeyle ortalıkta dolaşmak zorunda kalarak…

Ancak vefatına kadar kimse hastalığından ve elektrikli sandalye bağımlılığından söz etmedi. Basın da bu gizliliğe göz yumdu.

Bugün elbette böyle bir şeyi gizlemek mümkün değil.

İki gün gözlerden uzak dursun, siyasetçi hakkında her türlü spekülasyon yapılabilir bir siyasi ortam var bugün.

“Etkinliklere benzerini gönderiyor” haberini yapan bile çıkıyor.

İngiliz gazetesinde çıkıyor bu haber, ama o gazetenin internet sitesi ABD’de de en fazla tıklanan site…

Dünya artık böyle bir dünya.

Uzun sözün kısası: ABD’nin önümüzdeki dört yılı, hangi aday Beyaz Saray’a taşınırsa taşınsın, dünyanın en güçlü bilinen ülkesinin, kendi siyasi sorunlarıyla meşguliyeti yüzünden, çalkantılı bir dönem olacağa benziyor.

 Bilinmesinde yarar var.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar