Murat Sevinç
Gencecik bir kadın yaşamına son verdi. Herkes, nasıl davranabiliyorsa öyle karşıladı. Çok azınlıkta olduğunu tahmin ettiğim ve artık salt ‘hukuksal gerekçelerle’ insan sıfatıyla adlandırdığım, buna karşın insanlaşma aşamalarından geçmedikleri açık olan haysiyetsiz bir güruh, genç kadının sosyal medya hesabına yazdıklarından dolayı ‘söz söyleme,’ ‘hakaret etme’ hakkını kendilerinde gördü.
O yaşta biri güzelim yaşamına son verdiğinde dahi şirretliği elden bırakmayan, faşist ve haysiyetsiz bir it sürüsü mevcut artık. Bu lümpen ‘azınlığı’ bir yana bırakalım.
Yazının konusu, ‘iyi niyetle’ yaklaşanların bir kısmının tavrı. Yaşama son verme eylemi ile yemekhane meselesine tepki gösterdiği için ‘güvenlik’ şiddetiyle karşı karşıya kalan öğrencilerin durumunu bir arada ele alıp bir nevi ‘seferberlik’ işine girişmeleri.
İyi niyetli olduğundan kuşku duymadığım bu girişimlerin, sorunun asıl gerekçelerini görmezden geldiği ve hatta bir biçimde üzerini örttüğü kanısındayım. Böyle zamanların ‘vicdanı’ saman alevi gibidir ve söndüğünde mağdur yine mağdur kalmaya devam eder.
Devletin, bizim vergilerimizle var olabilen ve anayasa-yasalar gereğince ‘bizlerin’ insan gibi yaşaması için gerekli önlemleri almakla mükellef bir aygıt olduğunu, binlerce kez, bıkıp usanmadan hatırlatmak gerekiyor. Tabii muhalifler, nicedir cop, gaz, aşağılanma ve yargılanma dışında bir ‘amme hizmeti’ ile karşılaşmadığından unutmuş olabiliriz, ama aslında başka işlere yaraması da bekleniyor idarenin.
Hani ‘devlete sadakat’ deniyor ya sıklıkla. İşte oradaki sadakat ile, örneğin Tapu Müdürlüğü binasını sevip saymak ya da valiliklerin duvarlarını canı pahasına korumak değil, ‘anayasaya sadakat’ anlatılmak isteniyor. Anayasal devlete sadakat. Devleti yönetenlerin, anayasaya sadakati, evleviyetle!
İşte o anayasa, bizlere çok sayıda hak tanıyor. Sorumluluklarımız, ancak o hakların gerekleri layıkıyla yerine getirildiğinde söz konusu olur. Zamanında bir hocamızın dediği gibi, devlet ‘bedava’ ödev isteyemez.
Hal böyleyken, nicedir unutturulan ‘sosyal devletin’ ne anlama geldiğini bir kez daha kısaca hatırlatmak iyi olabilir. Hem belki bu vesileyle, sizler de, yıllardır süren anayasa tartışmaları esnasında, neden hemen hiçbir zaman sosyal devlete dair hükümlerin gündeme gelemediği üzerine düşünme fırsatı bulursunuz. Anayasada yer alan temel hak ve özgürlüklerin ‘üçte birini’ oluşturmasına karşın!
Demokratik siyasal sistemlerde sahip olunan hak ve özgürlüklerin gruplandırılmasında Jellinek’in sınıflandırması büyük ölçüde kabul gördü: ‘Negatif, pozitif ve aktif statü hakları’.
Negatif statü hakları (din ve vicdan özgürlüğü gibi) ancak dokunulmadığı, devletçe müdahale edilmediğinde var olabilir. Aktif statü hakları, siyasi etkinliklere katılabilmeye olanak veren haklar. Sosyal ve ekonomik haklar ise üçüncüsünün yani ‘pozitif statü haklarının’ kapsamında. Bunlara ‘isteme hakları’ da deniyor.
Bu haklar, devlete sosyal bazı önlemler alma, müdahale etme görevi verir. Kuşkusuz, ayırt edici nitelikleri konusunda başvurulan bazı ölçütler mevcut olduğu gibi, ‘isteme haklarının’ sadece devlete yönelip yönelmediği (örneğin sözleşme gereği işverenden de isteme hakkının bulunması gibi), hakların içeriği/konusu, öznesinin kimler olduğu da kuramsal açıdan tartışılıyor (yazının kapsamında olmayan söz konusu tartışmalar için temel kaynak, Prof. Bülent Tanör’ün, 1978 yılında May Yayınları’ndan çıkan çok değerli eseri, ‘Anayasa Hukukunda Sosyal Haklar‘).
Batı’da sosyal haklar, emekçilerin Sanayi Devrimi’nin yarattığı sancılı ortama duyduğu tepkinin ürünü olarak doğdu. Hak ve özgürlükler alanındaki ilk tanıma, siyasal liberalizmin yükseldiği 18. ve 19. yüzyıllarda doğan haklara ilişkindi ve ‘klasik hak ve özgürlükler’ olarak adlandırdı. Bu kategori, anayasalarda genellikle ‘kişi hakları’ ile ‘siyasal hak ve özgürlükler’ başlıkları altında yer aldı.
Diğer hak kümesi olan ‘sosyal ve ekonomik haklar/özgürlükler’ ise, kökleri 19. yüzyılda olsa da asıl olarak 20. yüzyılın icadı sayılır. Önce yasalarda, ardından anayasaların bir kısmında yer buldu. Klasik haklar, burjuvazinin ulusal pazarın yaratılması sürecinde feodaliteye karşı mücadelesinden, devlet iktidarını ele geçirme arzusundan doğduğundan, doğası gereği ‘devlete karşı’ niteliğe sahip oldu. Söz konusu haklar önce bildirgelerde (Temmuz 1776’da Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve Ağustos 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi), ardından yasa ve anayasalarda yer buldu.
Başlangıçta özgürlük talebinin sloganı olarak doğmuşsa da temelde burjuvazinin ekonomik haklarının, serbest rekabetin bir güvencesi olan ‘eşitlik, özgürlük ve kardeşlik’ ilkeleri, Sanayi Devrimi Avrupası’nda sosyal eşitsizlikler karşısında hareketsizdi. Kısaca, mülkiyet hakkı mülksüzlere, sözleşme özgürlüğü emekçilere, devlet yönetimine katılma hakkı oy verme hakkı olmayanlara bir şey ifade etmediği gibi, dizginsiz serbest rekabet ortamı eşitsizliği de derinleştirdi. Feodal ayrıcalıklara karşı özgürlük mücadelesi veren burjuvazi, kendi devletini, yine kendi düzeninin yarattığı ve ondan hak talep eden yeni sınıfa karşı cansiperane korumaya çalıştı.
Sosyal hakların tanınmasının temelinde, burjuvazinin iktidarını sürdürebilmek için vermek zorunda kaldığı ‘ödün’ yatıyor. Dolayısıyla sosyal haklar, kapitalist üretim ilişkileri ve siyasal düzeninin sürdürülebilmesi için ‘zorunlu’ olarak tanındı. (Bu çileli yoldaki önemli yapıtaşlarının, 1848 devrimleri, Marksist akımın ortaya çıkışı, Alman sosyal yasaları, İngiliz Chartist Hareket, 1871 Paris Komünü, Sovyet Devrimi ve savaş sonrası ekonomik bunalımlar olduğu söylenebilir).
Anayasa ve yasalarında sosyal haklara yer veren, toplumsal yapıdaki eşitsizlikleri hukuksal önlemlerle çözmeye çalışan devletler, sosyal devlet (Anglosaksonların ‘refah devleti’ dediği) olarak adlandırılıyor. 2006’da aramızdan ayrılan sevgili hocamız Prof. Yavuz Sabuncu, ‘Anayasaya Giriş’ kitabında sosyal devleti şu şekilde tanımlıyordu: “…sosyal devletin, özel mülkiyet ve pazar ekonomisi ilkelerine dayanan klasik liberal devletin, ana kurumlarını koruyarak yenilenmesi olarak algılanması doğru olacaktır.” (s. 153)
Yani liberal ekonomiye dayanan siyasal sistemin sürdürülebilmesi (düzeni koruma endişesi), o ekonomik yapının gereksindiği rekabetin ve talebin canlı tutulması, sosyal devlet önlemleri ile olanaklı.
Bu nedenle söz konusu ilkeler, geçtiğimiz yüzyılda tüm Batı demokrasilerince kabul edildi. Görünen o ki, kapitalizmin nihai aşamasına gelinmiş ve servet farklıkları akıl almaz/sürdürülemez boyutlara varmış olsa da; güncel tartışmalar sosyal hakların varlığı-yokluğundan çok, daha ziyade uygulanacak siyasetin kapsamı üzerine. Bugün artık sosyal önlemler öngörmeyen bir demokrasi yok.
Sosyal haklar (kuşkusuz bu haklar sadece çalışanları değil, güçsüz durumda bulunan ve desteğe gereksinim duyan diğer toplumsal grupları da kapsar) yasal tanımanın ardından uluslararası hukuk metinlerine ve anayasalara (ilk örnek 1793 Fransız Anayasası) girdi. İlk önemli örnekler, 1917 Meksika, 1919 Weimar ve 1947 İtalyan anayasaları.
Sosyal hakların bazı demokratik devlet anayasalarında yer almaması, önemsenmemesinden değil, o ülkelerdeki (örneğin Almanya, Danimarka ve Belçika gibi) yasal düzenlemelerin güçlü sosyal önlemler açısından yeterli görülmesi ya da (Almanya’da olduğu gibi) yerel mevzuatta yer almasından.
Türkiye’de, sosyal hakları olabildiğince azaltıp kalan bir kısmını da anayasal güvenceden mahrum ederek yasal düzenleme konusu haline getirme yanlısı olanlara bunu anlatmak her zaman mümkün olmuyor ne yazık ki!
Zira, eğer İsveç’te yaşıyor olsaydık yasal düzenlemeyle yetinebilirdik. Ancak bizler, kapitalizmin dahi en pervasızını deneyimleyen, sermaye sahiplerinin budanmış sosyal haklardan bile rahatsızlık duyduğu ve 19. yüzyıl koşullarında çalışan işçilerin her Allah’ın günü öldüğü bir ülkede yaşıyoruz.
Sosyal haklar, anayasal güvenceden mahrum edilip parlamento çoğunluklarının iki dudağı arasına hapsedilemeyecek kadar değerli bir mücadelenin kazanımı. Bir gün yeniden başlayacak anayasa tartışmaları esnasında bu gerçeğin unutulmasına izin verilmemeli.
Yemek yiyecek harçlığı olmayan üniversite öğrencisinin, akşam saat altıdan sonra semt pazarlarında çöp karıştıran ya da kömüre oy verdiği için küçük görülen yoksul yurttaşın, grev hakkı yok sayılan memurun, sömürülen işçinin hakkını koruyacak olan sosyal devlet önlemleridir, anayasal-yasal haklarımıza saygı duyulmasıdır; sağ olsun, Haluk Levent değil! Aksi davranışlar, ne kadar içten olursa olsun, sonunda ‘sadaka kültürünü’ güçlendirmekten öte işlev görmez.
O gencecik öğrenci canına neden kıydı, tam olarak bilmiyoruz ve bilemeyeceğiz.
Buna mukabil memlekette henüz ‘yaşayan’ milyonlarca yoksulun varlığından haberdarız! Her seferinde ilk kez duyulmuş gibi davranılması ve büyük çoğunluğu hiçbir işe yaramayan ve yarama ihtimali olmayan milletvekillerinin ‘sosyal medya’ hesaplarından ağıt yakması, insana bıkkınlık veriyor.
Para var. Avuç içi kadar azınlık, kusana kadar, pervasızca tüketiyor. Milyonların gözünün içine baka baka. En zengin ‘yüzde 1’ ile diğer yurttaşlar arasında ahlaksız bir uçurum var. Biz yurttaşız. Hak sahibiyiz. Talep etmeliyiz. Ekmeklerini sırtımızdan elde eden idareciler, anayasa ve yasalar gereğince o talepleri ciddiye alıp yerine getirmekle mükellef.
Not: Okuduğunuz satırlar, 16.09.2007 tarihinde Radikal 2’de yayınlanan ‘Anayasa’nın sosyal niteliği’ başlıklı yazının güncellenip değiştirilmiş halidir.
Oya Baydar’ın yazısını da okumanızı rica ederim.
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
24.07.2025
7.07.2025
4.06.2025
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025