Ümit KIVANÇ
Sebastian Haffner, Hitler’in siyasî tasavvur ve pratiğini anlatırken, Naziler ve Führer’leri üzerine kaleme alınmış incelemelerde genellikle anılmayan bir etkene büyük önem veriyor: Hitler’in bütün siyasî planlarını kendi ömrüyle kaim kılması. Yani hedef olarak -kendisinin ve güya ülkesinin- önüne koyduğu ne varsa bunlara kendisi dünyaya veda etmeden ulaşılmasına dair saplantı. Tabiî aksinin zaten mümkün olmadığına dair saplantı da buna eşlik ediyordu. Böyle muazzam bir ihtirasın bu liderin elinde yoğurulmaya hazır duruma gelmiş “siyaset” kavramını nasıl şekillendireceğini düşünmek bile ürkütücü. Haffner, korkunç ihtirasın yolaçtığı sonuçları bu psikolojik etkenle ilişkilendirerek ortaya koyuyor.
Yerleşik ataletin fırsat açıcılığı
Kudret sahibi tek-adamların kendilerini yalnız bir devlet-yönetim organizasyonunun değil, hükmettikleri hayatların da merkezine yerleştirmeleri ve yaşanan her şeyi kendileriyle ilişkisi, güvenlikleri, esenlikleri bakımından veya onlara tehdit oluşturup oluşturmamaları açısından değerlendirmeleri şüphesiz Hitler’e özgü bir hal değil. Hitler’in konumunu özgün kılan, devâsâ, hattâ fantastik birtakım hedefler koyup bunlara kendi ömrü tükenmeden ulaşmayı saplantı haline getirmesi. Ancak, hangi kudret sahibi tek-adamın hangi hedefleri kendi ömrüyle kaim kıldığını bilmek kolay değil. Haffner’in bu tesbitini bize sunduğu pek çok ikaz lambasından biri sayıp acil durumda ulaşılabileceği rafa kaldırmamızda sakınca yok. Zaman zaman indirip etrafa bunun ışığında bakmayı ihmal etmeden.
Eline siyasî boyutları bakımından sınırsız, askerî bakımdan muazzam kudret geçirmiş, kendisini dizginleyebilecek herhangi bir kurumun ve yasanın -hattâ anayasanın- baskısından kurtulmuş bir totaliter tek-adam olarak Hitler’in benmerkezciliği, günümüzün tek-adamlarına ne kadar yayılabilir, bilinmez. Lâkin hayatlarının bir dönemine kadar ummadıkları, beklemedikleri konumlara yükselen ezcümle kudret sahiplerinde benzer bir benmerkezciliğin teşhis edileceğine ihtimal verebiliriz. “İktidarsız olduğuna inanmak için yeterince sebebi olan bir adamın aniden, cinsel kudret bâbında mucizeler gerçekleştirebildiğinin farkına varmasının ona nasıl etki edeceğini tasavvur” etmemizi öneriyor Haffner. Hitler’in daha önce asker arkadaşlarıyla oturup bira içerken daha çok suskun kaldığını, sohbet konusu siyaset ve Yahudilere geldiğinde birden değiştiğini, “galeyana geldiğini”, “kendini çılgınca konuşma dürtüsüne kaptırdığını”, ancak bu şekilde insanlarda sadece “yadırgama duygusuna” yolaçtığını anlatıyor: “…bu yüzden de ‘antika adam’ olarak nam salmıştı. Şimdi bu ‘antika adam’ bir anda kendisini kitlelerin hâkimi, insanları harekete geçiren biri, ‘Münih’in kralı’ olarak buluyordu. Değeri anlaşılamamış Hitler’in sessiz ve buruk kibri, yerini başarılı politikacının mest olmuş özgüvenine bırakmıştı.”
Haffner, iki etkenin Hitler’e “bir tür eşi benzeri olmama hissiyatı bahşettiği”ne dikkat çekiyor. Bunlardan ilki, kendisinin “başka kimsenin yapamadığı birşeyleri yapmaya muktedir” olduğunu bilmesiydi. İkincisi, “aktörlerinden biri olacağı sağ politika sahnesindeki -bu başlangıç döneminde kendisinden çok daha şöhretli- politikacılardan hiçbirinin ne istediğini tam olarak bilmediğini fark [etmesi]”ydi. Yerleşik konumlar elde etmiş, başlıca hedefi ve işlevi bu konumları sürdürmek haline gelmiş politikacılar, genellikle istemeden, radikal hedefleri olan, girişken ve kararlı rakiplerin yükselişine basamaklık etme görevi yaparlar. Kendilerinin tasfiyesi, en azından astlaştırılması, tâbi kılınması pahasına. Elbette bu -neredeyse evrensel- olguyu yalnız müstakbel tek-adamımızın koşacağı -sağ ya da sol- kulvarla sınırlamamak gerekir. Bazen sağıyla soluyla bütün yerleşik siyaset tamamen anlamsız hale gelmiş olabilir. 2002 Türkiye’sindeki gibi.
Yerleşik yavanlığın cesaret vericiliği
Bu olgunun uzantısı saymak gereken bir başka -yine yaygın- hal, Hitler gibi, pek çok sert-gözüpek radikal liderin, önlerindeki hareket alanının sandıklarından çok daha engelsiz, geniş, ferah olduğunu düşünmelerine yolaçmıştır. Günümüzden pek çok benzerini bulabiliriz. Haksız çıkmamışlardır.
Haffner, hayatının bir döneminde Führer’liğe karar vermeden önce Hitler’in bazı yerleşik siyasetçilere ve devlet adamlarına saygı beslediğine, ancak bu saygının “bahsi geçen insanları yakından tanıdıkça kaybolduğuna” işaret ediyor: “Hiçbirinin sahip olmadığı, kitleleri kesin olarak hâkimiyeti altına alma yeteneğinin bilincine vardı Hitler; bu farkındalığın hemen yanıbaşına bütün olası rakiplerine karşı bir siyasî ve entelektüel üstünlük duygusu da adım adım gelip yerleşti.” Biz şüphesiz bu “entelektüel” sıfatının yerine bütün anlamlarıyla “manevî”yi geçirebilir, üstünlük duygusunu çeşitlendirebiliriz; psikolojik tahlili Hitler’le sınırlı olmaktan çıkarmak için.
Yerleşik siyasetin yavanlığından, kıpırtısızlığından, başarısızlığı, değişmemeyi kurumlaştırmış, iklimleştirmiş boğuculuğundan beslenen girişken yeni liderin tam da bu hantal kütlenin üzerine basarak yükselmesinde hayret edilecek bir yan yok, aslında. Ancak sözkonusu hantallık öyle bir ortam yaratır ki, birinin gelip onu sarsacağına kimse ihtimal vermez. Kıpırdamayan, sarsılmaz, değişmez görünür. Oysa ilk kararlı dürtmede o yapı enkaza döner, üzerine basarak birileri yükselir. Nitekim 2002’de Türkiye siyaseti böyle bir manzara arz ediyordu ve, bırakın o sırada iktidara gelip konumunu -yaygın ve güçlü kitle desteğine dayandığı için- şu ya da bu yolla bugüne kadar koruyan AKP’yi, hiçbir popüler câzibesi bulunmayan şaibeli bir işadamının partisi sırf “genç”liği ve yeniliğinin yüzü suyu hürmetine, olanca içi boşluğuna rağmen neredeyse yüzde on barajını aşacaktı. Yerleşik siyaset âlemini gerçekte düpedüz iktidarsızlık anlamına gelen o hantallık sardığında, gözüpek radikal liderlere gün doğar. Hitler’in elinde bundan fazlası vardı.
Biriciklik
Geleceğin lideri mevcut-yerleşik figürlere göre sahip olduğu -veya olduğunu vehmettiği- üstünlüklere kendini ikna ettiğinde, kimi tek-adamlara yeni bir varoluş tarzı bahşeden, kimileri içinse her şeye rağmen tam ulaşılamayan, hep kısmen özlem olarak kalan bir safhaya sıra geliyor: Müstakbel tek-adamın yarışta geride bırakması gereken rakipleriyle mücadelesi, bir tür “görev dağılımı” için, kimin daha büyük yetkilerle donanacağının, kimin altta kalacağının belirlenmesi için yapılmıyor. Müstakbel tek-adam sahnede belirdiğinde, bunlar artık önceki perdenin önemsiz hadiseleri sayılarak unutulup geçiliyor. Haffner’e göre “o zamana kadar gerçekten benzeri görülmemiş bir olgu”ydu, Hitler’in durumunda sözkonusu olan: “Her şeye hâkim, anayasa ya da kuvvetler ayrılığı ilkesiyle dizginlenemeyen, hiçbir yetki ve sorumluluk paylaşımıyla kısıtlanmayan, ebedî bir diktatör”lüğün pekâlâ mümkün olduğunun diktatör adayınca idrak edilmesi. İdrak süresi değişebilir, kimi zaman bu bilgiye veya vehme ulaşmak zaman alabilir. Buradaki “ebedîliğin” gerçekte tek-adamın ömrüyle sınırlı bir acayip “sonsuzluk” anlamına geldiğini unutmayalım.
Çünkü tek başına bir iktidar imkânını görebilmekten, bir sonraki adımı tasarlayabilmekten ibaret değil, burada sözkonusu olan. İlk safhalar için ihtiyaç duyulacak ekipler, ittifaklar, uyum gayretleri, tavizler bulunabilir. Ancak, Haffner’in tasvir ettiği “Hitler’in yolu”nda, bütün adımlar nihaî hedef için atılıyor, bütün duraklar o hedefe göre düzenleniyor: “…hiçbir zaman bir politbürosu olmadı ve tabiî bu politbüroda yetişen veliahtları da. Kendi hayatının ötesinde düşünmeyi ve geleceğe yönelik tedbirler almayı reddetti”. İşte bu yüzden, parti onun için “sadece kişisel olarak iktidarı ele geçirmesini sağlayacak araç”tı.
“Başkalarının ebediyete kadar vakti varken benim birkaç zavallı yılım var sadece,” demiş Hitler; Haffner aktarıyor. “Diğerleri birer halefleri olacağını da biliyorlar.” Oysa yazarımızın da işaret ettiği üzre, tek halefinin bile ortaya çıkamamasına yolaçan bizzat Führer’di.
Tek-adamlar için genel olarak geçerli iki kural buraya kadarki okumamızdan çıkıyor: 1. Tek-adamların partisi olmaz. 2. Tek-adamların halefi olmaz.
Açıklanmaları zor değil. Hitler, savaş kararının ertelenemezliğini generallerine izah ederken şöyle demişti: “Kimse benim daha ne kadar yaşayacağımı bilemez.”
Devam edeceğiz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024