Gökhan BACIK
Malazgirt mirasını anmak, resmî olarak ilk kez 12 Mart sonrasında göreve gelen hükümetler —yani muhtıra rejiminin hükümetleri— tarafından kabul edilmiştir.
1971 yılının Ağustos ayına gelindiğinde manzara şudur: Türkiye, sol bir darbeyi savuşturmuştur. Bu süreçten sonra yeni kurucu ideoloji olarak Türk-İslam sentezi hızla teşvik edilmiştir. Aydınlar Ocağı’nı temsilen Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ı ziyaret eden milliyetçi aydınlar, Türk kültürünün devlet eliyle eğitimin merkezine alınmasının, ülkenin başına gelen felaketlerden kaçınmanın yegâne yolu olduğunu anlatmıştır.
1971 yılındaki Malazgirt Savaşı anmaları, yeni kurulan düzenin bir dışavurumudur. Zor şartlara rağmen Malazgirt’e giden Cevdet Sunay, burada törene katılan ilk cumhurbaşkanı olur. 42 metre yüksekliğinde, Anadolu’nun kapılarını simgeleyen iki sütunlu heykel ve diğer birçok sembolik unsur, bu dönemin ürünüdür.
Sunay’ın temsil ettiği miras bununla sınırlı değildir. Elimizdeki kayıtlara göre Kâbe’yi tavaf edip umre yapan ilk devlet başkanı da Cevdet Sunay’dır. Bu anlamda Türk tarihinde bir ilki temsil eder. Mevcut bilgilere göre Sunay’a kadar Kâbe’yi yaşarken gözleriyle görmüş bir Selçuklu ya da Osmanlı hükümdarı bulunmamaktadır. O dönemde “eski Türkiye”nin temsilcisi olarak anılan Cumhurbaşkanı, hiçbir Osmanlı padişahının ya da halifesinin yapmadığını yapmıştır. En azından bu açıdan Cevdet Sunay bir ‘müceddid’ idi.
“Malazgirt ruhu” bir Türklük sözleşmesi öneriyordu. Bu ruhun içinde Türklük, İslam ve Türk büyükleri gibi motifler yer alırken, dış dünyaya karşı derin bir şüphecilik barındırıyordu. Aranan “şey”, geçmişimizdeydi. Amerikan sosyolog Robert Bellah’ın ünlü kavramı ile ifade edersek, bugünkü Türkiye’yi “idare eden” sivil din, bu Malazgirt ruhu ile formüle edilmiştir. Bellah’a göre bu tür sivil dinlerin içinde Tanrı, millet, geçmişin büyükleri ve kurucu mitler bulunur.
Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin en dönüştürücü darbesi 12 Mart 1971 olarak görülmelidir. Hatta 12 Eylül 1980 rejimini bile, 12 Mart’ın bir “torunu” olarak değerlendirmek mümkündür.
Alparslan: Sultanlıktan evliyalığa
Selçuklu Devleti’nin 29 yıllık veziri Nizamülmülk’ün önemli eseri Siyasetname’nin bazı bölümlerinde (örneğin 15. bölüm), usulüne uygun şarap içmekten söz edilir. Vezir, Selçuklu sultanlarının şarap içmelerini engelleyemediğinin farkındadır ve en azından sarhoşluğun devlet işlerine zarar vermemesini sağlayacak önlemler alınmasını önerir. Örneğin içki meclisine memurlar katılamaz, bu ortamda siyasî konular konuşulamazdı. Sultan bazen şarabı fazla kaçırınca, onu odasına götürmek için Hatun Sultan’dan ricacı olunmak zorunda kalınırdı.
Şarap, Selçuklu saray kültürünün “resmî” içeceğiydi. Devlet seçkinlerinin katıldığı içki meclisine bar-ı hâs, şarap işlerini yöneten kişilere de şaraptar-ı has denilirdi. Selçuknâme ve Câmiü’t-Tevârîh gibi klasik kaynaklara göre, Alparslan şaraba düşkündü. Nizamülmülk de bu durumu eserinde doğrular. Aynı kaynaklara göre, Malazgirt Savaşı’ndan sonra Alparslan, esir aldığı Romen Diyojen ile birlikte müzik dinlemiş ve kırmızı şarap içmiştir. Selçuklu tarihçiliğinin önde gelen isimlerinden Carole Hillenbrand, Alparslan’ın Halep Seferi gibi bazı savaşlarda sarhoşluk belirtisi gösterecek kadar içkili olduğuna işaret eder.
Alparslan —Tuğrul Bey kadar olmasa da— şüphesiz büyük bir siyasetçi ve komutandı. Ne var ki, onun tarihî anlamı 1971 sonrası Türkiye’nin yeni ideolojik ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirilmiştir. Tuğrul Bey geri plana itilirken, Alparslan öne çıkarılmıştır. Nişabur’u ele geçirdikten sonra kıyafetlerini değiştirip, Batı İran’ın kültürel ve siyasî normlarını benimseyen Tuğrul Bey’in bugünkü Türkiye’de merkeze alınması pek mümkün değildir.
TÜİK verilerine göre, 2024 yılında erkek çocuklara en çok verilen isim Alparslan olmuştur. Listedeki diğer popüler isimler de Göktüğ, Metehan gibi Türklükle özdeşleşmiş adlardır. “Alparslan” isminin “Mehmet”i geride bırakması, Türkiye’nin yeni sosyolojik yönelimi açısından oldukça açıklayıcıdır.
1971’de Türk-İslam sentezine göre yeniden yaratılan Alparslan, 15 Temmuz sonrası dönemde bir dönüşüm daha geçirmiştir. Bu kez bir tür evliya, dinî figür olarak kurgulanmıştır. Aslında saraya baleyi sokan, uyumadan önce roman dinleyen/okuyan, kendi zevkine göre rom içen II. Abdülhamid’in başına gelenler, bir anlamda Alparslan’ın da başına gelmiştir. Türk siyasal tarihinin yüksek kültürünü temsil eden bu saraylı elitler, bir tür kasaba mollasına dönüştürülmüştür.
Bugün Alparslan, tıpkı II. Abdülhamid gibi “hortlamış” bir şekilde, mevcut Türk siyasetinin izlediği istikametin doğruluğunu temsil eden bir figür hâline getirilmiştir. Cevdet Sunay, Alparslan, Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan gibi aktörler, “Eski/Yeni Türkiye” diyalektiğine vurgu yapan söylemlere rağmen, aslında bir süreklilik içindeler. Yine Bellah’a atıfla, bu sürekliliği sağlayan şey Türk sivil dinidir. Bu dinin içinde Allah, peygamber, bayrak, Atatürk, padişah, Enver Paşa gibi unsurlar vardır. Nihai hedef ise, bir tür sağ paradigma üretmektir. Bu paradigmanın içinde liberalizm, Marksizm, işçi sınıfı, ekonomik otonomi, birey gibi kavramlar yalnızca yardımcı unsurlar olarak yer alabilir.
Bu tarihî yönelim devam ederse, muhtemelen Atatürk de bir süre sonra —tıpkı 2. Abdülhamid gibi— reformcu kimliğinden arındırılarak bir tür evliya figürüne dönüştürülecektir.
Kayseri’de eğitim veren Cevdet Sunay İmam Hatip Ortaokulu, vizyonunu şöyle tanımlar: “Bilime ve teknolojiye dayanan, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda yeniliklere açık, kendini geliştiren; modern eğitim araç-gereçlerinden ve yöntemlerinden en üst seviyede yararlanabilen; aktif, çağdaş, demokratik öğrenciler yetiştirmek.” Bu vizyonun karşısında kim durabilir?
Yazarlar
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEİslâmcıların iki yüzü, Türkçülerin devleti ve Kürt sorununun çözümü 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBüyük Buhran… 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanBeslenmenin farklı yollarından kaçış yok 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış, Demokratik Toplum ve Demokratik Sosyalizmin İnşası.. 31.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUBir uğraktır sevgili… Bir durak olsa bile! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSurvivor entelektüel! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTasarruf edilecek makam aracı bulunamamış mı yani? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yol temizliği için harekete geçmeli 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokratların çilesi 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.08.2025
17.08.2025
3.08.2025
21.07.2025
14.07.2025
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025