Yasin AKTAY
RABAT. Söz İbn Haldun’dan açıldı ya. Kim neyin kavgasını yürütüyorsa, bunu hemen biraz da İbn Haldun’a taşıtmaya kalkıştı. Tam da İbn Haldun’u bugünden anlamanın ne kadar ve nasıl mümkün olabileceğine dair yazımda söylediğim gibi gerçekleşti her şey. Kimsenin gerçekten İbn Haldun’un ne dediğini tam olarak anlamaya çalıştığı yok. Ondan nasıl faydalanabileceklerinin telaşı anlama çabasına baskın çıkıyor.
Yine de ortada İbn Haldun’un koskoca bir eseri var. Çağlara karşı direnen, çağları aşan ve her dönem insanlara bir şeyler söyleyebilen, klasik değerini yazarının bileğinin hakkıyla kazanmış olduğu bir eser. Kim ona ne anlam, ne harici mesaj yüklerse yüklesin, onun kendi gücüyle söylediği ve hiç kimsenin gözardı edemediği güçlü bir söz var onda.
İbn Haldun üzerine geçtiğimiz günlerde en çok dile getirilen konulardan biri, onun değerinin Osmanlı tarafından bilinmemiş olduğu ve hatta eserinin yasaklandığıdır. İlk bakışta böyle bir cümlenin inanılmaz derecede çok alıcısının çıkacağını önceden kestirmek zor değil. Bu alıcıların çoğunun Osmanlı ile ilgili bir derdi var tabi. Osmanlı’da sonradan ya Batılılaşma veya laikleşme süreciyle birlikte giderilmiş olacak bir “karanlık çağ” fantezisi için her zaman paha biçilmez bir haberdir bu.
Ancak hemen söyleyelim ki bu, öncelikle İbn Haldun’u kendilerinin keşfetmiş olduğu zehabına kapılmış olan 19. Yüzyıl oryantalistlerinin oldukça bayatlamış bir iddiasıdır. Silvester de Sacy 1806 yılında bu buluşun heyecanını Mukaddimeden yaptığı küçük bir kısmın çevirisiyle duyuruyordu. Bunu yaparken “Doğuluların kıymetini bilemediği büyük bir hazineyi kendilerinin keşfetmiş” olduğu tezini de işlemeye başlamış oluyordu. Doğu zaten eserden, cevherden, güzellikten ne anlarmış ki!
Uzun süre oryantalistler bu teze kendilerini inandırdılar. Oysa durum böyle değildi. Bizzat de Sacy’nin dikkatini çeken de, İbn Haldun’u keşfetmesini mümkün kılmış olan da kendisinden neredeyse yetmiş yıl önce Osmanlı’da yapılmış İbn Haldun çevirisidir.
Geçtiğimiz hafta devam edeceğimizi söylediğim İbn Haldun derslerimde Osmanlı’da İbn Haldun’un neden ve nasıl yasaklandığı üzerinde duracağımızı söylemiştim.
Doğrusu o soru o kadar basit sorulmamalıydı. Çünkü Osmanlı’da Mukaddime’nin yasaklanması mahiyeti tam bilinmeyen bir galat-ı meşhura dönüşmüş durumdadır.
Bu yazıya zihnimi hazırlarken, yolum hasbelkader İbn Haldun’un ömrünün önemli kısmını yaşadığı Mağrip illerine düştü.
Fas’ın 6 aylık bir hükümet krizinden sonra kendisine tevdi edilen hükümeti kurma görevini yerine getirerek hükümeti kuran yeni Başbakanı Saadettin Osmani’yi tebrik etmek üzere Rabat’tayız. Osmani, bu görevinden önce Dışişleri bakanı, Adalet ve Kalkınma Partisinin de önceki başkanlarından. Önceden Fas’a yaptığım ziyaretlerde ve kendisinin Türkiye ziyaretlerinde beraber katıldığımız konferanslar ve etkinlikler vesilesiyle bir tanışıklığımız var. Tıp doktoru, ama aynı zamanda İslam fıkhı alanında da ihtisası var. Bize şahsına ait mütevazi evinde iftar veriyor. İftarda Paris Epistemolojik Çalışmalar Enstitüsü’nden Mohamed Beddy Ebnou da var ve yemek sonrası derin bir sohbete dalıyoruz. Söz bir yerde İbn Haldun’a geliyor. Ebnou’nun İbn Haldun üzerine ciddi çalışmaları var. Hiç tereddüde yer bırakmaksızın, İbn Haldun’un keşfinin kesinlikle Osmanlılara ait olduğunu söylüyor.
Eserlerini Arapça olarak vermiş olduğu halde, özellikle Pirizade Mehmet Sahib Efendi eseri Türkçeye çevirinceye kadar (1749) Arap dünyasında unutulmaya terkedilmiş olduğunu anlatıyor. O kadar ki, muhtemelen Türklerin bu çevirisi olmasa, İbn Haldun’u ne de Sacy ne de sonradan kimse bilmezdi. Bu tespitin de kendisine ait değil, İbn Haldun hakkındaki literatür bilimine vakıf olan herkesin katıldığı bir temel bilgi olduğunu da eklemeyi ihmal etmiyor tabi. Gerçekten de eserin tamamını İngilizceye çeviren Franz Rosenthal’ın da bütün İbn Haldun bilginlerinin de tespiti bu yöndedir. Osmanlı, bırakınız ihmal etmeyi İbn Haldun’u herkesten önce keşfetmiş ve onu Osmanlı devletinin yapısı, bekası ve geleceği üzerine tefekkür vesilesi kılmıştır. Üstelik bu keşfi kendisi açısından tehlikeli bile sayılabilir, çünkü İbn Haldun’un teorisi içinde ister devletler için biçtiği ömür, ister asabiyenin tükenmeye yüz tutmuş olması açısından Osmanlı için çok uyarıcı tezler içeriyordu. Osmanlı’nın böyle bir tezi bulup ortaya çıkarması, bir açıdan müthiş bir özgüven ifadesidir.
Pirizade’nin çevirisinden sonra İbn Haldun ilgisi Osmanlı’dan hiç eksik olmamış ve onu ilk okuyan da, ona gereken değeri veren de yine Osmanlılar olmuştur. Katip Çelebi, Naima ve Pirizade’nin eksik bıraktığı Mukaddime’yi tamamlayarak bastıran Ahmet Cevdet Paşa üzerindeki İbn Haldun etkisi ve ilgisi çok barizdir.
Neredeyse ikinci doğuşunu ve günümüze intikalini borçlu olduğu Osmanlı’yı İbn Haldun’un kıymetini bilmiyor diye eleştirenler Osmanlı’yı mı İbn Haldun’u mu yoksa her ikisini mi tahrif etmiş oluyorlar?
İnsanların belli isimler, kitaplar veya fikirler hakkındaki algıları, yorumları elbetteki farklı olabilir. Ama işin başı tam bir cehaletin sonucuysa, bu bilgi eksikliğini gidermeden konuşmaya başlamamak lazım. Bilgi eksikliği giderildiğinde bile algıların eşitleneceğini kimse garanti edemez. Çünkü insanlar arasındaki fikir ayrılıkları bilgi eksikliğinden veya fazlalığından kaynaklanmıyor? Bilgiye aydınlatıcı bir ışık gibi mi, bir araç gibi mi veya bir güç kaynağı gibi mi yaklaşılıyor? Bu daha belirleyici oluyor farklılaşmada.
İbn Haldun’u ilk çeviren ve onu okuyan Osmanlı aydını, Naima ve Ahmet Cevdet Paşa gibiler, onun yorumladığı tarihte bir ibret ve bir tarih metodolojisi için uyarıcı işaretler buldular. Ancak İbn Haldun’dan bu dersleri almak yerine onu II. Abdülhamid’e karşı muhalefet, hatta hakaret için bir ucuz propaganda malzemesine indirgeyen Jön Türkler veya İttihatçı ideologlar onu tahrif ediyor, katlediyorlardı. Güzelim tarih teorisinin yer aldığı hacimli İbretlerle dolu Mukaddime’den geriye sadece Abdülhamid’in çöküşünü düşmanlarına müjdeleyen sloganik kehanet cümleleri kalıyordu dillerinde. Bu haliyle Mukaddime zaten kendi mecrasından çoktan çıkmış bulunuyordu.
Buna rağmen, bu dönemde Mukaddime’nin yasaklandığına dair yaygın bir söylentiden başka elde bir bilgi yok. Bu söylentinin bütün kaynağı Adnan Adıvar’ın maddesini yazdığı Milli Eğitim Bakanlığının yayınladığı İslam Ansiklopedi’sindeki bir cümleye dayanıyor. Buna mukabil kitabın çevirisini tamamlayıp yayınlayan Ahmet Cevdet Paşa 1895 yılına kadar II. Abdülhamid’in Adliye Nazırı olarak en muteber konumda görev yapmaktadır. Yine Adıvar’a göre o dönemde bile eserin, Arapça, Fransızca ve Türkçe baskıları kütüphanelerde kolaylıkla bulunabilmektedir.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları






















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.06.2020
6.01.2019
16.10.2019
14.10.2019
9.09.2019
8.07.2019
8.07.2019
22.04.2019
1.02.2019
25.02.2019