Sezin ÖNEY
Bugünlerde tam da, “derin devlet” kavramı üzerine çalışıyordum ki, Paris’teki vahşet tablosu ortaya çıktı.
Cinayeti işletenlerin hesabı, silahsızlanma sürecinin yaratacağı dinamiklerde, bir şekilde kendilerine engel olabileceğini düşündükleri insanları yok etmek olmalı.
Hürriyet’ten Zeynep Gürcanlı, suikasta kurban gidenlerden Sakine Cansız’ın, WikiLeaksbelgelerinde örgütün para akışını kontrol eden önemli bir isim olarak geçtiğini yazıyordu. “Çatışmama” sürecinde, PKK’nın mali gücünün, siyasi iç dengelerinin nasıl yönlendireceği de gözden geçirilecek muhakkak.
Bu sürecin sabote edilmesi için neden Paris seçilsin? Türkiye’de gerçekleştirilecek provokatif tek bir olay sabotajın âlâsı olmaz mı?
Leyla Söylemez ve Fidan Doğan, belli ki, sadece yanlış zamanda yanlış yerde oldukları için öldürülmüşler. Sakine Cansız’ın da artık hayatta olmasını, birileri istememiş.
Köşe yazarlarının büyük bir kısmı, kendini dedektif gibi hissedip, komplo teorileri ortaya koyuyorlar. Kimi Fransa, kimi PKK, kimi devlet, kimi hükümet, kimi İsrail, İran, Irak diyor. Ben yazarken yoruldum; siz hayal gücünüzle kendi senaryonuzu oluşturun; çünkü hiçbir komplo teorisi, diğerinden daha az değerli değil.
Kapının şifresi meselesine neden kafa takılıyor mesela. Birçok köşe yazarlarından Başbakan’a kadar; “kapının şifresini biliyormuş, bu da katilin tanıdık biri olduğunu gösteriyor” diyenler var. Oysa şurada burada benzer şifreli kapıları olan yaşadığım evleri düşünüyorum da, bu şifrelerin öğrenilmesi öyle çok da imkânsız sayılmaz. Böyle profesyonel, soğukkanlı bir suikastı planlayana herhalde, bütün binanın ortak kullandığı şifre engel olacak değildi.
Bu suikastın, üç insanın ölümünün asıl ortaya koyduğu iki şey var; birincisi, Türkiye kamuoyunun geneli ile “barışılacak kesimin” duygularının, zihin dünyalarının birbirinden ne kadar kopuk olduğu.
Bir toplantıda, Bildiğin Gibi Değil: 90’larda Güneydoğu’da Çocuk Olmak kitabını Funda Danışman ile beraber yazan Rojin Canan Akın, bir izlenimini şöyle aktarmıştı: “Roboski’yle ilgili bir çocuk bana şunu söyledi. Ülkenin Batısından biriyle bombalamaya giden uçakları görsek, şu farklı tepkileri vereceğiz... O, ‘34 insanı öldürmeye gidiyorlar’ diyecek; ben sense ‘34 Kürdü katletmeye gidiyorlar’.” Bu sözler, “Kürtler ve diğerleri” arasında oluşan duygusal uçurumu çok güzel anlatıyordu.
Belki de, komplo teorilerinden ziyade, konuşmamız gereken, aslında bu kopukluk. Önceki gün, Türkiye’de birilerine göre, “Üç Kürt kadın kahraman katledildi”. Bazıları içinse, o da en iyi ihtimalle, “Üç kadın infaz edildi”.
Bu suikastın aslında üzerinde düşündürtmesi gereken ikinci şeyse, “bizi” birleştiren yegâne şeylerden biri; “derin devlete” olan sarsılmaz inancımız.
Türkiye, “derin devlet” olarak adlandırılan tecrübeyi yaşayan tek ülke değil dünya tarihinde.
Ama ne İtalya’da, ne Latin Amerika ülkelerinde, hatta komplo teorilerinin üzerine çok konuşulduğu Amerika’da, “derin devlet”; medya, akademik dünya gibi “entelektüel” camiadan halkın geneline,“neden-sonuç” ilişkilerinde bu kadar “derinlikli” bir rol oynayan bir kavram olarak sivrildi.
Son dönemde, Türkiye politikası ile yazılan akademik makalelerin önemli bir kısmında, “derin devlet” kavramı veya bu kavramın muadili başka bir tanımlama muhakkak kullanılıyor.
2008’de A&G Araştırma’nın yaptığı bir kamuoyu anketi, seçmenlerinin, ortalama yüzde 80’inin, “Derin devletin, Türkiye tarihindeki tüm ‘esrarengiz şiddet’ olayların sorumlusu olduğuna inandığını” ortaya koyuyor.
Oysa Zonguldak’ta babadan oğla geçen, “kömür madeninde can verme” kaderinin, “Türkiye gerçeği” olması, devlette bir “derinlik” olmadığını, olayın insana değer verilmemesi olduğunu ortaya koyuyor.
Gene, Zeynep Gürcanlı’nın Mayıs 2012 tarihli bir haberine göre, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan,“(Avrupa Birliği ile) iki yıldır hiçbir başlık açmıyoruz. 33 başlıktan 13’ünü açtık. 13 başlığın bir kısmını Kıbrıslı Rumlar, bir kısmını Fransa bloke etti. Üç başlık kaldı. AB’nin politik olarak engellemediği bu üç başlığı da, ekonomik programımızı ve dünyadaki rekabet gücümüzü engelleyeceği için biz açmak istemiyoruz” demişti.
Türkiye’nin isteğiyle açılmayan başlıklar “Kamu Alımları”, “Sosyal Politikalar ve İstihdam” ve“Rekabet” idi. 19. Fasıl’daki “Sosyal Politikalar ve İstihdam” başlığı altında; iş hukuku, iş sağlığı ve güvenliği, kadın ve erkek arasında eşit muamele, ayrımcılıkla mücadele, sosyal diyalog, istihdam, sosyal içerme ve sosyal koruma, sendikal hakların AB standartları ve ilgili ILO Konvansiyonları ile uyumlu olmasının (özellikle örgütlenme, grev ve toplu sözleşme hakkı açısından) sağlanması bulunuyor.
İnsana böyle kıymet verilmeyen devlet ortamında, “derin devlet” aslında Türkiye’nin siyasi kültürü değil mi diye de sormadan edemiyor insan.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024