Fehmi KORU

3809 sayfa ve temel çelişki
16.11.2025
18

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile ilgili iddianame açıklandı açıklanalı zihnimde hep aynı soruyu taşıyorum: Neden bu kadar uzun bu iddianame?

İddianame 3809 sayfa.

Muhatabı olan kişi 19 Mart tarihinden beri cezaevinde ağırlandığına göre, yazılması en az sekiz ay sürmüş olmalı.

Muhtemelen belge ve bilgi toplanması işi 19 Mart tarihinden önce başlamıştır.

Ne kadar uzun bir mesai.

Ortaya çıkan metnin binlerce sayfa olmasını anlamakta yine de zorlanıyorum.

En baştan kayda geçirmem gereken bir durum var: Ben iddianamenin kapağını kaldırmış değilim. Bunun ilk sebebi, belli gazetelerde her fırsatta haber konusu yapılan, TV ekranlarında yorumlanan iddialar bana fazla ikna edici gelmemişti. İddianame metnini karıştıranların aktardıkları ilk izlenim, ana gövdesini daha önce kamuoyuyla paylaşılmış iddiaların oluşturduğu…

Bir kitabı ardı ardına iki defa okumaya vaktim yok benim.

İkinci sebep ise daha önemli: Bir iddiayı ispatlamak için binlerce sayfalık bir metne ihtiyaç duyulması bana irkiltici geldi.

Lafın fazlası gereksiz tekrarlara düşmeyi de kaçınılmaz kılar. Tekrara düşüldüğünde ise, metindeki çelişkiler belirgin hale gelir. Nitekim bu iddianamede de temel bir çelişki hemen fark ediliyor.

Temel çelişki konusunu biraz açayım.

Ekrem İmamoğlu ‘çıkar amaçlı suç örgütü lideri’ olmakla suçlanıyor. Aylardır bu iddiayı destekleyecek örnek olaylar gazeteleri ve TV ekranlarını işgal ediyor.

Gizli tanıkların, etkin pişmanlık kolaylığından yararlanmak için ‘şüpheli’ iken ‘tanık’ hatta ‘mağdur’ konuma geçenlerin ifadeleri günler boyu tefrika edilegeldi.

İmamoğlu ‘ahtapotun kolları’ gibi hareket ederek belediyeleri ve CHP’yi ele geçirmiş; iddia bu. Hatta, hakkında soruşturma açılacağını fark edince, kurduğu suç örgütününün kamuoyunda tartışılmasını engellemek amacıyla kendini ‘cumhurbaşkanı adayı’ haline getirmiş…

Çok ilginç bir akıl yürütme bu.

Bunun için halen ‘şüpheli’ olarak yargılanmayı bekleyen 402 kişiden oluşan bir örgüt kurulması sizlere makul geliyor mu?

Kişisel zenginleşme peşinde koşan biri, bulunduğu konumu kullanarak o amaca ulaşabilir; bunun tarih boyunca pek çok örneği başka ülkelerde de var.

Fransa’da Nicolas Sarkozy tam da bu gerekçe ile yargılandı.

Tek başına.

Bazı gözü dönmüşler, kendilerini geri planda tutarak yakınları bir-iki kişiyi daha pis işlerinde çantacı olarak kullanırlar; bunun da örnekleri var.

Ancak kalabalık bir örgüt ile siyaset yoluyla kişisel zenginleşme örneğine rastlanmaz.

Kara paranın veya yasadışı yollardan edinilmiş paranın sarımsak gibi koktuğu bilinir; kirli paranın kokusu o yola sapmış olanları ele verir.

Çelişki bundan ibaret de değil.

İddia, kişisel zenginleşme amaçlı bir örgüt ve bu durumu gözlerden saklamak için başvurulan cumhurbaşkanlığı adaylığı olduğuna göre, amacı bu olan bir belediye başkanının önce CHP’yi, sonra da Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile Türkiye’yi ele geçirme sevdasına düşmesi de bana hiç makul gelmiyor.

Hedefi bu kadar büyütmek akıl kârı mı?

Aslında yargı açısından yapılması gereken, çok daha kestirme bir yol tutmak olmalıydı. Yargılanmaya değer gördükleri yanlışlıklara sapmış bir kişinin yakın-uzak hedefleriyle zihinleri karıştırmaya ne gerek var; yaptıkları somut yanlışlıkların, fazla uzatılmadan, kısa bir iddianame ile sergilenmesi yeterliydi.

Duyumlar yerine, olguların yer aldığı, kendilerini gözlerden saklamak için ‘gizli tanık’ sıfatına tenezzül etmeyecek kişilerin beyanlarına ve elle tutulur kanıtlara dayanan, hepsi birkaç sayfalık bir iddianame…
Emin olsunlar, öyle bir iddianame 3809 sayfalık iddianameden daha fazla ilgi görürdü.

Sokrates’in yargılanmasından bu yana yapılan önemli yargılamaların hepsinde, suçlayanlar neden böyle bir işe kalkıştıklarını ispatlamaya yarayacak bir-iki konu üzerinde yoğunlaşmış ve mahkemeye iddialarını ispatlamayla sonuçlanacak kanıtlar ve tanıklar sunmuşlardır.

Lafı ve duruşmaları uzatmadan…

İnanmayan, Sokrates’in yargılanması (MÖ 399) veya Naziler’in yaptıklarının hesaba çekilmesi (1945, Nürnberg Mahkemesi) ile ilgili herhangi bir güvenilir eserden bilgi sahibi olabilir…

Bizde 1960 darbesi sonrasında Yassıada ve 1980 darbesi sonrasında siyasi partilerin yargılandığı mahkemeler ile kamuoyu vicdanının kabul etmediği yanlışlıklar yapılmıştı; ancak o mahkemeler genellikle sivil olmayan, hatta hukuk eğitimi almamış yargıçlardan oluşan özel yetkili mahkemelerdi.

Ekrem İmamoğlu ise anayasasında bir hukuk devleti olduğu belirtilen ülkemizde saygın yargıçlar önüne çıkartılacak…

1920’lerin Üç Ali’ler Divanı’na değil…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar