Fehmi KORU
Ne oldu, Gezi Parkı’nın kaderi, çevre duyarlılığına sahip gençlerin oradan sökülüp atılmalarıyla politikacıların insafına mı kaldı yeniden? İsterlerse Topçu Kışlası veya kent müzesi mi yapacaklar orayı? Çabalar boşa mı gitti?
Ben sanmıyorum, daha doğrusu öyle olmasını temenni etmiyorum. İktidar partisi ve hükümetin yaşananları doğru değerlendirip Gezi Parkı’nı Türkiye’nin demokratik olgunluğunun canlı örneği haline dönüştürmelerini bekliyorum...
Son müdahaleye kadar yürütülen görüşmelerde, Gezi Parkı’nda olanları ilk elden aktarmak üzere devreye girenlerin, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tavrından etkilendiklerini biliyoruz. Biliyoruz, çünkü Gezi Parkı için alternatif projeler üretildiğini, Başbakan Erdoğan’ın sunduğu projelerin etkileyici olduğunu görüşmede bulunanların kendileri aktardı.
Zaten o güvenle ilgili olmalı, yargının kararı olumlu olsa bile halkoylamasına gidileceğine de söz verdi Başbakan... Konuya ilgi duyan halkın ‘’Olmasın’’ dediği proje/lerde hükümet de ısrarcı olmayacakmış...
Konunun güvenlik boyutuna saplanıp kaldığımız, hâlisâne eylemleri farklı sonuç alma amacıyla kullanmaya kalkışanlar hâlâ ortalıktan çekilmediği için, Gezi Parkı’nda toplanan gençlerin hassasiyetleri —ardını bıraksak— unutulup gidecek...
Oysa unutulmamalı, tersine bundan yararlanılmalı...
İstanbul’un en merkezi noktası olan Taksim’in gözbebeği Gezi Parkı için hükümetin ve Büyükşehir Belediyesi’nin öngördüğü projeleri bilmek konuya ilgi duyan herkesin hakkı.
Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) yıkılıp yerine ‘opera’ binası yapılması düşünülüyor; acaba bu doğru bir düşünce mi? Daha işlevsel bir sanat merkezine ihtiyaç olmasın Taksim’de? Opera binası Galataport içerisine daha fazla yakışırdı.
Taksim Meydanı araç trafiğine kapatılarak yeni bir veçheye kavuşturulacak; nasıl bir veçhe olacak bu? Koca meydanda neler olacak? İstiklal Caddesi’nin hemen girişindeki Rum Kilisesi’nin önünün açılarak görünür kılınması söz konusuymuş; su deposunun yerine de bir cami...
Doğru kararlar mı bunlar? Doğru olduklarını nereden bileceğiz?
Eylemlerle ülke gündemine girmesinden yararlanarak, Türkiye’nin demokratik olgunluğa eriştiğini herkese gösterecek bir özelliğe kavuşturulabilir Gezi Parkı... Son şekli verilmeden önce yapılması düşünülen alternatifli projeler, orada kurulacak çadırlarda, interaktif unsurlar kullanılarak, ilgilenenlere takdim edilebilir...
İtiraz eden gençlerin, meslek kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin alternatif teklif ve projelerinin de parkta kurulacak başka çadırlarda sergilenmesine imkân sağlanabilir...
Bu arada AKM’nin yeni hali için teklifler alınıp araçlardan arındırılmış Taksim Meydanı’nın en anlamlı biçimde kullanılmasına yönelik düşüncelerin serbestçe ifade edilebileceği paneller düzenlenebilir.
‘Halkoylaması’ veya ‘plebisit’ deniliyor ya, o bile çok daha uygun bir zeminde gerçekleştirilebilir. Gezi Parkı’nda sergilenen projeleri tek tek dolaşıp görüş belirleyen meraklı ve ilgili kimselerin kullanacağı nitelikli oylarla meydanın ve çevresinin nasıl değerlendireceğine karar verilebilir.
Meydan, son biçimini alana kadar, bir demokrasi arenası olarak neden kullanılmasın?
Sokakta süregiden kavgayı anlamsız kılacak, halkı karar verme mekanizmasının içine çekerek gençlerin şikâyetlerini de ortadan kaldıracak bir girişimi düşünmeli ilgililer...
Çağdaş Türkiye’ye yakışan da budur.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Jest üzerine jest yapılan ziyaretin en ilginç ayrıntısı
28.09.2025 - Beyaz Saray Oval Ofis’te yaşananlara nasıl gelindi?
26.09.2025 - Dünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek…
19.09.2025 - Bölgede olanın adı ‘nihai çözüm’ değilse, ne?
18.09.2025 - İktidar cephesi ülkenin geleceğini düşünmeli
16.09.2025 - Mutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu?
22.08.2025 - Yaşananlar masal olsaydı, sonunda uyanırdık…
19.08.2025 - Etrafta fark ettiğim umutsuzluğun bana hatırlattıkları
17.08.2025 - CHP’nin atağı, AK Parti’nin yıldönümü hayal kırıklığı
15.08.2025 - Devlet, itibarının zedelenmesi karşısında sessiz kalırsa…
14.08.2025
Yazarlar
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
Duran Aydoğmuş
MEDYA ÜZERİNE Düşüncelerim Üç yıl önce Medya üzerine eğilmeye başladım, bu eğilmeye başlamamda hangi nedenler tam olarak etkili oldu bilemiyorum ama. Ulusal çapta yayın yapan kanallara bakan, haberleri takip eden biri idim, ulusal çapta yayın yapan gazetelerin köşe yazıları okuyan biriydim. Buralarda tutarsızlıklar görmeye başladım, sonraları haberlerin bir çoğu gerçekten beni bilgilendirmiyordu. Medya üzerine eğilmem böyle başladı sayılır. Şöyle bir parantez açayım burada. Tam da bügünlerde olan olan olaylar, insanı medya üzerine düşünmeye itebilir, ve ileriki zamanlarda medya ile ilgili nasıl düzenlemeler yapılmalı gibi bir soru sorma gereği duyabilir veya medya sağlıklı bir yapıya nasıl kavuşabilir gibi sorular insanların kafasına bu günlerde gelebilir. Bunu neden böyle diyorum, Çünkü insaların hayatlarında terslikler, içlerinde çatışmalar, belirsizliklerin artması, tutarsızlıkları fark ettiklerinde kendi hayatlarını sorgulama gereği duyabiliyorlar, bu durumların sonucunda oluşan kaygılar, insanlar hayatlarını yeniden gözden geçirmek için olumlu olabiliyor. Bu durumu düşünerekten insanların bir çoğunun medya üzerine düşünmeye gidebileçeklerini düşünüyorum insanların. Ben de şimdi burada düşünmek isteyenlere, bu konu üzerinde düşünmüş biri olarak düşüncelerimi aktarmaya çalışaçağım. Düşüncelerimi aktararak konu hakkında farkındalık yaratmaya çalışaçağım. (Şunu belirteyim, bu yazıdıklarımı okuyanlar benim düşüncelerimin izlerini takip edeceklerdir. Herkez kendi içinde benim izlediğim yolu izlemesi gerek, yoksa sadece benim düşüncelerimi okumuş olaçaksınız – her kez kendi düşünce sürecini yaşamalı-. Ben bu düşünmeyi şu örneğe çok benzetiyorum. Dağınık halde bulunan bir pazılı yapar gibi oluşturdum, bazen bazılın bir yerindeki bir parçayı aldım çok başka yere koydum, bazen pazıldaki bir parçayı nereye koyaçağımı düşündüm, bazen pazılın nasıl bir şekil olabileçeğini düşündüm, aşağıda yazaçaklarım nasıl pazıl olduğunu ortaya koyaçak, bakalım pazılı nasıl bulaçaksınız. Ben şöyle bir yol izleyerek başladım düşünmeye, haberlerdeki tutarsızlıkları gördükten sonra Medya üzerine çeşitli kitaplar okudum, Medyayı farklı açılardan incelemiş araştırma yazıları okudum. Medyaya bakışım, gazeteleri inceleyişimde değişmeler başladı. Kişilerin haber kaynaklarına bakışını gözlemledim, haber kaynaklarını değerlendirmesini, haberlerin toplum üzerindeki etkisini gözlemledim. Şimdi günümüz medyasını ve günümüz insan ilişkilerini ve toplumun genel yapısını düşünerek aşağıdaki hikayeyi yazdım -aşağıdaki yazı, hikayenin konusu sayılır-. Hikaye yazarak başlamanın daha iyi olaçağını düşündüm. Hikayenin konusu şöyle; Gazetenin, televizyonun, internetin, radyonun ve benzeri iletişim araçlarının olmadığını düşünün ve 500 kişiden oluşan bir topluluk olduğunu düşünün ve bu topluluk diğer topluluklarla neredeyse hiç iletişime girmediğini düşünün, bu toplulukta insanlar ihtiyaçlarını karşılamak için tarlada çalışmakta, normal ibadet edeçekleri yerleri var, toplanma, eğlenme yerleri var diyelim, bu kişilerin bir birinden haberdarlar. Bu toplulukta sözlü olarak bir biri hakkında bilgi edinmekteler. Herşey sıradan giderken birgün bu köye dışarıdan bir kişi geliyor, bu kişi çok güzel genç bekar bir kız, nerden geldiği belli değil -bir belirsizlik var- ve bu kız bu topluluğun kaldığı yerde kalmak istiyor – neden kalmak istiyor belirsiz- bu kız nerede kalaçak -bu olayın çözülmesi gerek- sonra bu kızın bu toplulukta bir yer edinmesi için sosyal roller içine girmesi gerek. Bu kızın geçmişi hakkında belirsizlik olduğu için -insanlar belirsizlik durumlarından hoşlanmadıkları için hemen bir tanım vermeye gidebiliyorlar- ve kendisini hiç tanımadıklarından bu kız hakkında kulaktan kulağa haberler yayılmaya başlıyor. Köyün diğer bekar kızlarıda bu kızı kıskanıyor. Bu kız bu toplumun davranışlarına giyimiyle ve davranışlarıyla hiç uyum sağlamıyor -onun yetiştiği topluluğun giyimine ve davranışlarına uyum sağlamıştı- ahlakçılar var bu toplumda da. Işte bu kız bir olay ve bu olay karşısında bu topluluk nasıl tavır alaçak, nasıl bu kız hakkında bilgi sahibi olacak, bu toplum yoğun olarak çalışan bir toplum, kız hakkında bilgi sahibi olmak için ayrı bir zaman ayıramayaçak kadar meşgüller işleriyle, köylüler kendi yerlerine bu işi yapaçak dört kişi seçiyorlar -seçtikleri kişilerden biri köyün bekar kızlarından, biri ahlakçılardan, biri köyün genç delikanlısı, biride köyün fakir ve diğer toplulukları merak ettiği için gezmiş biri-. Bu kişiler çeşitli kaynaklardan bilgi topluyorlar, kızla iletişime giriyorlar, kızın geldiği yeri araştırıyorlar, kızın geçmişine ulaşmaya çalışıyorlar, hepside hemen hemen aynı bilgilere ulaşıyorlar. Şimdi bu toplumda yaşayan kişilerin tutumlarından bahsedeyim. Beş sınıfa ayırabiliriz buradaki kişilerin tutumlarını. Bazı kişiler aynı ailede yaşayan kişilerin duygularından, isteklerinden bile habersiz şekilde yaşayıp gitmektedirler, hemen hemen herşeye karşı duyarsızdırlar. Başka bir tutum ise ailesindekilerin dugularından, isteklerinden, sorunlarından bir nebze haberdardır, ama duyamazlıktan, görmemezlikten gelirler - görmek duymak onları bazı konularda rahatsız edeçektir, o yüzden duymazlar görmezler-. Bazı kişilerin tutumları ise ailesinde, çevresinde olan olaylara karşı tepki vermekte hep tereddütlüdürler, bunların kaygı ve korkuları vardır. Bir takım kişilerin tutumları ise herşeyin farkında olup, her gerektiğinde de tepkisini ortaya koyabilen, sağırlığı, dilsizliği, görmemezliği seçmemişlerdir, olaylara karşı tutumları nettir, korkuları ve kaygıları çok azdır, bu kişiler toplumu için çalışmayı seçmişlerdir, seçerken ise birşeyleri değiştirmek istemektedirler. Bazı kişilerin tutumları ise -çok çok azınlıkta bir grubun- ailesinde, çevresinde, toplumunda yaşanan olayların farkında, herşeye rağmen doğru bilginin peşinde, mücadele etme yöntemlerini biliyorlar, bir önceki saydığım kişilerle buraya kadar benzer, ama bu gruptaki kişiler hiç birşeyin değişmeyeçeğini bildiği halde, mücadelesini vermekteler, bunlar insanlardan birşey peklememekte, hayal kırıklıkları gibi şeyler yaşamamakta, insanlığı iyi tanımakta. Olay hakkında araştırmaları tamamlayan ve hemen hemen aynı sonuclara ulaşan dört kişi, elde ettiği bilgileri köyün meydan gibi bir yerinde açıklamaya başlıyorlar. Bekar kız edindiği bilgileri kendi süzgeçinden geçirerek anlatıyor, köye yeni gelen kızı kendine rakip gördüğü için kızı köyden gitmesi gerektiği şeklinde konuşuyor. Ahlakçılarda kızın bulundukları toplumda ahlakın bozulaçağı düşüncesi ile kızın köyden gitmesini istiyorlar. Genç delikanlı ise kızın köyde kalması için bir konuşma yapıyor, genç erkek kızla pazarlık yapmış, cinsel yönden bir beklentisi var genç erkeğin. Fakir delikanlı ve merak için diğer yerleri gezen kişi ise kızın ona maddi yönden ve onun merakını gidereçek şekilde gezmesi için olanaklar yaratmayı vaad ettiği için, edindiği bilgileri yorumlarken kızın köyde kalması yönünde olur. Şimdi burada halk nasıl karar verecek, iki kişi gitsin dedi, iki kişi kalsın dedi, halktan bazı kişiler bu olayı umursamayaçaktır, bir çoğu ise daha önce duygusal bir bağ ile bağlı oldukları kişinin görüşünü benimseyeçektir, veya daha önce deneyimlerinden etkilenerek karar vereçektir, bazısı ise kalmasında veya gitmesinde grup içinde kendi konumuna bir fayda sağlayaçaksa kalması gerekiyor, faydası yok ise gitsin yönünde karar vereçektir. Küçük bir grup ise kendi toplum içindeki çıkarını, kendi duygusal bağını düşünmeden, değer görme, yalnız kalma gibi şeyleri düşünmeden inandığı doğru değer için, olayı sorgulayaçak, araştıraçak ve kendi vardığı kararda ikna olduktan sonra topluma anlatmaya çalışaçaktır, bu küçük gruptaki kişilerden bir grup birşeyleri değiştirmeye odaklanaçaktır ve değişmediğini gördüğünde mücadeleden vazgeçecektir, bu grubun içindeki diğer küçük grup ise değiştirmeye çalışmadan inandığı doğruları söylemeye devam edeçektir. Bu hikayenin konusu bu, burada olanları günümüz için düşünelim. Medyanın benim kafamdaki tanımı şöyle; Insanların bir birinden haberdar olma, insanların beklentilerini ve isteklerini iktidarlara veya bir birine iletme araçı. Ortak sorunlar hakkında mücadele etme yollarını gösterme araçı, Toplumu istenilen değerleri öğretme araçı, bireyleri toplumsallaştırma, eğitme araçı olarak medya kullanılmaktadır. Medyanın günümüzdeki yapısından, bulunduğu durumdan bahsedeyim. Türk toplumunda Medya çok kullanılmaktadır, bir çok olaydan haberdar olduğumuz yer televizyonlardır, gazetelerdir, internettir. Televizyonun başında çok zaman geçiririz. Yüzde 40 ımızda internet kullanmaya başlamıştır, az bir kişide gazete okumaktadır. Türkiye de medya büyük sermaye sahiplerinin dir, (Bursa da ki büyük gazeteler ve haber kanalları iki üç Bursalı iş adamının elindedir). Devlet televizyonları ise hükümetin televizyonudur. Ulusal çapta ve yerel çapta yayın yapan özel medya kurluşlarının bir çoğu, özellikle yerel çapta olanlar, belli bir süreliğine bir idolojinin sesini duyurmak için kurulurlar. Televizyonlarda ve gazetelerde çalışanlar, yazarlar, müdürler, tamamıyla sermayeyi koyan kişiye bağımlı olarak çalışmaktadır. (Yazarlar ne kadar tarafsızdır. Mesela, yaxarlar sermaye sahibinin yanında çalıştırdığı işçilerin işçi haklarını öğrenmeleri için, devamlı bu konu hakkında yazı yazabilirmi veya sermaye sahibinin yapmış olduğu dolandırıcılık ile ilgili yazılar yazabilir mi, Şu örnekteki gibi bir durum yok mu sizce, diyelim iki takım futbol maçı yapıyor ve bu iki takımı yöneten hakemin parasını ise futbolcular ödüyor, bu hakem ne kadar bağımsız karar verebilir sizce). ve yerel gazetelerde çalışan kişilerin çoğu habercilik, gazetecilik alanında eğitim görmemiş kişilerdir. Bu durumları düşünmek gerek. Medyaya daha özgür çalışabileçeği ortamlar yaratmak için çalışmak gerek. (Muhasebe-Mali müşevirlerik mesleğinde de kayıt dışı engellenmeden mesleki bağımsızlıktan söz edilmesi ve mesleğin kalitesinin artmasından söz edilmesi zor olduğu gibi). Facebook, Twitter gibi sosyal ağalar ise bilgi palaşımında anlık mesajlar verilebiliyor ama buradaki kullanıcıların burada paylaşılanları doğrulaması zor olmakta ve belli yönlendirmelere çok açık haldedir. -Buraları kullanan kişilerin buradaki palaşımları çok dikkatli bir şekilde sorgulama, karşılaştırma yapıp okumaları gerek-. Haberlerin veriliş şekillerine baktığım da şunu görüyorum, kısa kısa bir çok olaya yer verilmekte, bu olayların çözümünde kişiler nasıl yer almalı gibi bir bilinçlendirme uyandırılmamakta -Bu duruma aslında habersizlik deniyor-. Kişilerin özel hayatları yıpratıcı şekilde yansıtılmakta (Kişiler kendi iç dünyalarında dalgalı bir haldedir, bu dalgalanmaları sorgulamakta, düşünmekte, hatalarını düzeltmeleri için zaman tanımaktalar kendilerine, ama bu yaşanan hatalar hemen göz önüne sürülürse, kişilerin yaptıkları hataları düzeltmeleri daha zor olur, bu onlara yardımcı olmaz). Şiddet olayları çok verilmekte, mesela trafik kazaları hergün verilmekte, trafik kazasında şu kadar kişi öldü, arabanın yuvarlandığı yer gösteriliyor, yaralı gösteriliyor, ama şu verilmiyor, bu trafik kazaları neden olmakta, trafik kazalarının önlenmesi için Türkiye çabında nasıl çalışmalar yapılmakta olduğu, varsa bu önleme çalışmalarında nasıl yer alınması gerektiği, yoksa önlemek için fikir yürütenlerin fikirlerine yer vermiyorlar. Mesela Türkiyenin bir bölgesinde ciddi bir deprem olsun, deprem ile ilgili haberler yapılmakta, deprem uzmanlarına çeşitli iletişim araçlarında söz hakkı verilmekte ama depremin yaraları sarıldığında, deprem ile ilgili haber yapılmamakta, halkın deprem konusundaki bilinçi diri tutulmak için haberler yapılmamakta. Deprem önleme çalışmaları hangi aşamada olduğu ile ilgili haberler yapılmamakta -Haberlerin yapılması bu çalışmalar üzerinde, halk denetimi yapılmış olmaktadır-. Gazeteler ayrılımcılık yaratan olayları, halkın günlük ilgisini çekeçek olayları, sansansyon yarataçak olayları, daha çok satabilmeleri için bu tarz haberleri birinci sayfadan verebilmekte. Bir televizyon kanalında oynayan bir dizi var, bu dizide oynayan baş karakterin özel hayatında sansasyonel bir gelişme oluyor. Dizinin yayınlandığı kanalın haberlerinde bu olay kanala ve diziye zarar gelmeyeçek şekilde verilmekte, diğer kanallara baktığımda ise her kanal bu dizinin yayınlandığı kanal ile ilişkilerine göre bu haberi vermekte. Bu çok kolaylıkla biriki karşılaştırma sonucu anlaşılabilen bir gözlem. Geçenlerde sabah saatlerinde haberleri izliyorum, haberde gezi parında yaşananları veriyor, ama bu gezi parkında bu olaylar neden yaşanmış, niçin yaşanmakta, burada ne istenmekte, bunları hiç söylemiyor, yaşanan olayları gerilim, korku niteliğinde bir kaç kare veriyor. Ortağokul ve lise yıllarını gençler günde 4 saatlerini televizyon başında geçirmekte veya internet başında. Emekli olmuş bir çok kişi de hayatlarını televizyon başında geçirmekte. Dernekler, vakıflar, Meslek odalarında ve buna benzer diğer sosyal ortamlarda pek birlikte olunmamakta. Bizde genelde Yaşlılar camilerde birlikte olmakta, gençler avm lerde gürültülü ortamlarda, sosyal ağlarda birlikte olarak bir biriyle haberleşmekte, ev kadınları evlerde bir birbiriyle buluşmakta. Medyayı takip eden halkın genel tutumundan bahsedeyim, ve nasıl takip edilmesi gerektiğini yazmaya çalışayım. Türk toplumunda genelde, babanın veya büyüklerin yaptığı hareketlerin pek sorgulanmasına izin verilmemekte, bulundukları çevrenin dışında çıktıklarında gençleri kötü şeylerin beklediği şeklinde bir algı yaratılmakta, ailelerin çocuklarına karşı tutumları baskıcı, ilgisiz, aşırı ilgili olmakta ama pek az aile demokratik bir aile olabilmekte. Okuma yazma oranları Türkiye genelinde pek iyi değil – kadınlarda okuma yazma oranı daha düşük- gizli okuma yazma bilmeyenlerde var -okuma yazma öğrenmiş ama çok kullanmadığından neredeyse unutma aşamasına gelmiş- okumak insana yük getirir -ben tarafsız, bağımsız olmayan, kafası özgür olmayan, bilimsel bilgi alış yöntemlerini bilmeyen birinin okuması bence kişiye zarar vermekte). Yazmak kendini ifade etme biçimidir, -yazmak için yazanların olduğunu biliyorum, alıntılar yaparak yazan, kendi düşüncesi olmadığı halde, kendini farklı göstermek için yazan kişiler var, bu kişiler yazarak kendi gerçeklerinden biraz daha uzaklaşırlar-. Okuma ve yazmayı doğru düzgün yapan bir nesil hayal ediyorum (Daha fazla açıklama için, Bilgi üzerine yazıma bakılabilir)-, ki bu nesil medyanın denetimini yapsın. Ama ilk iş ailede başlamalı, sonra okullarda ve sonra iş yaşamında devam ettirilmeli, böyle olmadığı sürece medya bizi istediği yöne yönlendirir. Benim çevremden bazı örnekler vereyim, okuma yazma bilmeyen bir yakınım, haberleri dinler iken, haberlerde olan olayın bütününü anlamıyor, daha önce tecrüpe ettiği hayat görüşü ile ilgili veya bildiği mekanlar ile ilgili bir kelime geçerse o kısmı anlıyor. Okuma yazma bilen yakınlarımda ise şunu görüyorum: Medyanın verdiği bir habere hiç kuşku ile yaklaşmıyor, hemen doğru gibi algılıyor, birincil ikincil kaynak araştırmasına girmiyor, haberi farklı kaynaklardan izleyip karşılaştırmaya gitmiyor, haberdeki bilgi ve yorum kısımlarını ayırt edemiyor, tartışma programlarına pek ilgili olmuyor. Hayat görüşlerine yatkın oldukları gazeteleri ve televizyonları seyretmekte -Hangisi objektif haber verir, objektif haber verecek kanal arayışı içinde değiller pek-. Daha çok kendi yaşanmışlıkları ile, hayalleri ile bağlantı kurdukları dizileri seyrediyorlar, toplumsal olaylara karşı pek ilgili değiller -bana dokunmayan yılan bin yaşasın görüşüne yatkınlar- Bu okuma yazma bilen kişilerin içinde Üniversite bitirmiş kişilerde var. Şunu gözlemliyorum, bir grupta beş altı kişi sohpet ediyor, bu sohpet edenlerden biri mahallede olan bir olayı anlatıyor, mahallede olan olayı anlatan kişi, bu grupca güçlü görülen bir kişi ise bu kişinin dediğini hiç sorgulamıyorlar, mahalledeki olayı anlatan kişinin bu olayı nerden öğrendi, nasıl öğrendi, kendi yorumuna nerede başladı, niye bize bunu anlatıyor, olayı anlatan kişi ile olay arasında nasıl bir bağlantı olup olmadığı gibi sorular, pek bu anlatana sorulmuyor, anlatan kişi ve onu dinleyenler arasında konu hakkında bir uyuşmazlık olduğunda anlatan kişiye duygusal yakınlık gösterenler daha çok bu kişinin tarafını tutmakta. Olayın doğruluğundan çok olayın bize nasıl bir yararı olur veya bize nasıl bir zararı olur üzerinde düşünüyorlar genelde. Ben sorular sormaya başladığımda ise rahatsız oluyorlar. Bu sorgulamaları buralarda başardığımızda -buralardan başlanmalı- Medya daha farklı olaçaktır. Sorgulayacak kişilerin çoğunlukta olması, medyanın kontrolünü sağlayacaktır. Medya konusunda yapılanlara ve yapılaçaklara değinmek istiyorum. Medya kesinlikle sermaye sahipleri ile ilişkisini kesmeli. Medya hükümetlerin denetimi altına girmemeli. Tüm Medya organlarınca kabul görmüş, Medyayı denetleme ve ceza yaptırımına sahip bir üst kurum kurulmalı. Kesinlikle ve kesinlikle kişiler medya yı okumasını bilecek. Şimdi bunları açmam gerek, medya hükümetlerin kontrolünde olmadığında, özel sektöre bırakılaçaktır, özel sektörü kontrol etmeye kalktığında da yine yeni inançlarına ve tarafına göre yayınlara izin vereçek, kendi inançına ve tarafına ters olanlara izin vermeyecektir. Kamuda adam kayırmayı, torpilciliği, politikacıların kamuyu çıkar araçı olarak kullanılmasını engellemek için, kamu malları, işyerleri özelleştirilmekte ki iyi bir yönetim sağlanabilsin diye. Özel sektöre aktarılmakta kamunun işleri. Özel sektörü denetlem ve gerekli düzenlemeleri yapmak için, devlet işe karıştığında da, adam kayırmalar olmakta, özel sektör sahipleri bu düzenlemeleri yapan kurumların başına gelmek için çalışmakta, buralara adamlarını yerleştirmek için çalışmakta olduğunu okumaktayım, sohpetlerde duymaktayım. Medya üzerine şöyle bir yapılanmadan bahsedeçeğim, bu yapılanma diğer iş alanları içinde uygulanabilir. Hayalimizde bir gazete kuralım şimdi bu gazeteyi bir organizasyon olarak düşünelim, bu organizasyonun bir arada olmasını sağlayan elemanlar olmalı bu organizasyonu bir araya getiren elemanlar şunlardır; yazarlar, editörler, sermaye sahipleri, kameramanlar, spikerler, sunucular, personel işleri, temizlikciler, güvenlikciler, yayın dağıtıcılar... dır. Bu organizasyonun hiç bir parçası diğerinden önemli olmamalı, fakat bazı organları daha fazla yük yüklenicisi olur, bazıları küçük bağlantı elemanları gibi olabilir. Bu organizasyonun devamlı işler halde tutmak için ve iyi hizmet vermek için nasıl bir yapılanma içine girmesi gerektiğini düşünelim derim. Bunu en ince ayrıntısına kadar açalım derim, benim bilgim bunu en ince ayrıntısına inecek kadar yeterli değildir -Ben medya yı dışardan takip eden, medyanın bire bir içinde değilim, medyanın içinde olan kişilerin kitaplarını okumuş biriyim. Ben şuna inanan biriyim, işin içinde olanlar en iyi çözümleri üretebilirler, en iyi şekilde sorunları tespit edebilirler ve en iyi çözümleri üretebilirler diye düşünüyorum-. Mesela sermaye sahipleri bu işletmenin yüzde 30 hissesine sahip olsun. Yazarlar yüzde 35 hisseye sahip olsun. Editörler yüzde 5. Yayın dağıtıcılar yüzde 5. Kameramanlar, sunucular, spikerler yüzde 5 hisseye. Güvenlikciler, temizlikciler, personel işleri yüzde 5. Yüzde 15 de halka açılsın. Duran Aydoğmuş