Fehmi KORU
Yakın zamana kadar izlenen Suriye politikası acaba kime aitti?
Daha önemli soru şu: Şimdilerde izlenen Suriye politikası kimin eseri?
Aslına bakarsanız Arap Baharı etkisinin Suriye’de tetiklediği hareketlenmeyle birlikte Türkiye’nin izlemeye başladığı çizgiyi 2 ile sınırlamak da zor: En başta “Esad’lı”.. sonra “Esad mutlaka gitmeli”.. şimdilerde ise “Bir süreliğine Esad da olur”.. diyebileceğimiz en az 3 farklı politika izlendi.
Hükümetin önemli isimlerinden, başbakan yardımcısı Numan Kurtulmuş’un Hürriyet Ankara Bürosu’nu ziyaretinde sarf ettiği, “Baştan beri Suriye politikasının büyük yanlışlarla dolu olduğuna inananlardanım” cümlesini hangi çizgiyle irtibatlandırabiliriz, bilemiyorum.
Çünkü ardından şu cümle geliyor: “Tabii ki Esad rejiminin, zalimlerin yanında yer alacak değiliz.”
‘Yanlış’ diye eleştirilen politika Esad’ın mutlaka gitmesi üzerine oturuyordu.
Başbakan Yardımcısı hükümetin izlediği Suriye politikasını daha önce de eleştirmişti.
Hürriyet’te Murat Yetkin’in 18 Ağustos 2016 tarihli yazısının başlığı Kurtulmuş’un bir grup gazeteciyle sohbetinden: “Başımıza gelen birçok şey Suriye politikasının sonucu…”
AK Parti’ye 2012 yılında katıldığı ve ancak 2014’te Ahmet Davutoğlu hükümetinde yer aldığı için, Kurtulmuş’u, şimdilerde uygulanan Suriye politikasını sağlayanlardan biri olarak görebiliriz.
Eski çizgiyi bu kadar rahat eleştirmesi de onu gösteriyor.
Yeni politika doğru mu?
Geçmiş geçmişte kaldı; biz bugün ve yarınla ilgilenmeliyiz.
Acaba şimdilerde izlenen Suriye ile ilgili politik çizgi doğru mu?
Suriye benim kişisel tarihimde yeri olan bir ülke. 1979 yılının neredeyse bütününü Arapçamı ilerletmek amacıyla başkenti Şam’da geçirdim. Orada kaldığım süre içerisinde dostluklar kurdum, toplumu ‘içeriden’ tanımaya çalıştım. Halkının Türkiye ve Türkler sevgisine yakından tanıklık ettim.
Arap toprakları Osmanlı’ya birer birer başkaldırmaya başladığı, bu alanda öncülüğü Hicaz’da Şerif Hüseyin ve Ailesi, Lübnan’da Hıristiyan aydınlar ellerinde tuttuğu halde, isyana en son katılan Suriye halkı olmuştur.
Askeri becerisi zayıf, halkı yönetmesi rezalet olan Cemal Paşa’nın yerel halkı soğutan akıl almaz aşırılıktaki politikalarına rağmen epey tereddüt geçirdi Suriyeli aydınlar…
Arap Baharı’na kadar giden yeni aydınlanma hareketi Tunus’ta başlamış olsa bile Suriye halkının onu benimsemesiyle bir anlam taşır olmuştu.
Suriye Arap Dünyası için olağanüstü önemli bir ülkedir.
Bahar Suriye’de tutunabilseydi, bugün bambaşka bir Arap coğrafyası ve farklı bir İslâm Dünyası olacaktı.
Yapılan yanlışlar yalnız bir komşu kaybettirmedi bize, Suriye’nin iç-savaşa sürüklenmesine kadar AK Parti kadrosunun Arap topraklarında kazandığı itibar ve oradan kaynaklanan özenmeyi de büyük çapta yaraladı.
Eğer yeniden aynı itibara erişmek diye bir derdimiz varsa.. onu elde etme girişimini.. yine Suriye politikamızla başlatabiliriz.
Acaba bugün izlenen ve “Değişti” diye bazı çevrelerin yere göğü sığdıramadığı Suriye politikamız bunu bize sağlar mı?
Rusya ile yakınlaşırken..
Şimdilerde izlenen Suriye politikasının merkezinde Rusya ile yakınlaşma bulunuyor. Halep’in doğusunda sıkışmış direnişçileri kurtarmak için devreye girdi Türkiye ve Halep’ten Rusya ile yakınlaşma süreci çıktı.
Şimdi de el-Bab’ta Rusya ile birlikte hareket ediyoruz.
Doğru mu yapıyoruz?
Rusya ile yakınlaşmamız, her ne kadar Şanghay 5’lisi muhabbeti daha önceleri başlamış olsa bile, ABD ile frekanslarımızın bozulmasıyla yakından irtibatlı. ABD’nin kendi askerini buralara göndermek yerine bu bölgede Kürtleri kullanmayı yeğlemesi ve YPG ile işbirliğine gitmesi Ankara’yı haklı olarak kızdırdı.
Washington ile hayal kırıklığının boyutu büyüdükçe Moskova ile yakınlaştık.
Geldiğimiz noktada, ABD’nin de içinde yer aldığı Batı ile ilişkilerimiz pamuk ipliğine bağlı; buna karşılık Rusya ile aramıza çelik hatlar çekiyor gibiyiz…
Osmanlı da hayal kırıklığına uğrayana böyle yapmıştı.
İngiltere ve Fransa ile sorunlar yaşadığı dönemlerde Rusya ile yakınlaşmıştı Osmanlı…
Sultan Abdülaziz döneminde iki kez Sadaret makamına getirilen ‘Nedimoff’ lâkaplı bir sadrazamımız bile vardı: Mahmud Nedim Paşa…
Ancak Osmanlı, zayıfladığında, Rusya’nın topraklarında gözü olduğunu anlayacaktı.
Ruslar Çatalca’ya kadar gelecek, Erzurum ve Trabzon’a yürüyecek, 2. Dünya Savaşı ardından Kars ve Ardağan’ı isteyecek, gözünü Boğazlar ve İstanbul’dan hiç ayırmayacaktı…
Şunu bilelim: Tarihimizin hiçbir döneminde şimdi olduğu kadar yakınlaşmadık Rusya ile…
Hiçbir zaman.
Çıkarlarımız çatıştığı için…
Acaba şimdi çıkarlarımız uyum halinde mi?
Suriye’de Rusya ne peşinde; biz oraya baktığımızda nasıl bir Suriye görmek istiyoruz?
Rusya Suriye’de Soğuk Savaş şartlarında oluşturduğu türden bir ilişkiyi yeniden kurmanın peşinde.
Beşşar Esad’ın babasının yerine iş başına gelmesi ve Türkiye ile yakınlaşması sonucu.. Suriye yönünü Batı’ya çevirmişti. Batı’da ilk gördüğü ve özendiği ülkeydi Türkiye…
Putin şimdi, Beşşar Esad’ı yeniden babasının politik çizgisine itiyor.
Hafız Esad’ın çizgisi Türkiye’yi ‘hasım’ görür…
Çok ayrıntıya dalmak istemem.
Söylemeye çalıştığımın özeti şu: Evet, Suriye’de yanlış politikalar uyguladık; ancak bugün izlenen de doğru bir politika değil. Tepkiseliz ve Rusya bundan yararlanıyor.
Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasından.. Suriye kaybediyor…
Bizim gönüllerini kazanmaya çalıştığımız ve kazanmamız gereken Suriye halkı kaybediyor…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.06.2025
19.06.2025
16.06.2025
10.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
29.05.2025
26.05.2025
22.05.2025
18.05.2025