Fehmi KORU
Gazetelere şöyle bir göz attım, neredeyse bütün yorumcular, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD ile vize krizi hakkında Sırbistan’da yaptığı açıklamayı ‘sertleşme’ olarak ele almış…
Ben aynı kanaatte değilim.
Ne demişti Cumhurbaşkanı önce o sözleri okuyalım:
“Ankara’daki bir büyükelçinin kalkıp da böyle bir karar alması, sonra da ‘ben bunu devletim adına aldım’ demesi düşündürücüdür. Eğer durum böyleyse ABD’deki üst düzey yönetimlerle bizim konuşacak bir şeyimiz yok. Büyükelçi bunu kendi kafasına göre aldıysa ABD üst yönetiminin o büyükelçiyi orada tutmaması, ‘Sen Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl bozarsın’ demesi gerekir. Benim büyükelçim böyle bir şey yapsa bir dakika tutmam.”
Olağanüstü sert sözler gerçekten; ancak bu sözlerin amacının krizi tırmandırmak değil, tersine ABD yönetimine çıkış kapısı aralamak olduğunu düşünüyorum.
Karar Trump’ın, Tillerman’ın
ABD’nin Ankara büyükelçiliğinden açıklamayla yapılmış olsa bile, Türkiye vatandaşlarına getirilen ‘vizeyi askıya alma’ kararının Washington’da alınmış olduğuna hiç kuşku yok.
Bunu hiçbir kaynağa danışmadan ben biliyorum da, Cumhurbaşkanı Erdoğan bilmez mi?
Elbette o da biliyor, ancak Washington’a, “Vebali büyükelçine yükle ve yanlış kararından dön” demek istiyor.
ABD dışişleri bakanlığı sözcüsü Heather Nauert ise, lâfı hiç dolandırmadan, vizeyi askıya alma kararının nerede alındığı açık etti.
“Bizim büyükelçilerimiz kendi kendine iş yapmaz. Bu karar ABD Dışişleri Bakanlığı, Beyaz Saray ve Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) ile koordinasyon içinde alındı.”
Sözcü talimatla konuşan bir devlet memuru; âmirleri, ona, “Sana böyle bir soru yöneltildiğinde sakın lâfı dolandırma, derhal şu sözlerle cevapla” talimatını vermişlerdir.
Amerikalılar, “Tutuklu çalışanlarımızın avukatlarıyla görüşmelerine izin verilsin” temennisini ifade etseler bile, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aksine gerilimi tırmandırmak istiyorlar.
Muhtemelen çok önceden belirledikleri birkaç adımlık bir operasyon planları da vardır.
İyi de, kararın alınması sürecinde ‘Beyaz Saray’ da işin içindeyse, bizim gazetelere “Hiç bu kadar yakın olmamıştık” manşetiyle yansıyan Trump-Erdoğan görüşmesini nasıl açıklayacağız?
Yine aldatıldık mı yoksa?
Kendi kendimizi aldattığımızı düşünüyorum.
Sorun İdlib olamaz
Bazıları alınan kararı İdlib’te ABD’nin arzusu hilâfına Rusya ve İran ile ortak bir askeri harekâta girişmemize bağlama eğiliminde; AK Parti ve hükümetin değer verdiği yazarlar ile yorumcuların çoğu ilk gün bu yolda tepki verdiler.
Oysa Pentagon Türkiye ile askeri mutabakatın devam ettiğini açıkladığı gibi, dikkat ettiyseniz, dışişleri sözcüsü de vizeleri askıya alma kararı içerisinde yer alanları sayarken savunma bakanlığını dışarıda bıraktı.
Türkiye’ye askeri güç olarak ihtiyacı var ABD’nin; İdlib’e müdahale de bu bölgede Washington’un işbirlikçilerine (PYD/YPG) karşı bir harekât değil; tam tersine, hep teşvik ettiği üzere IŞİD’e karşı girişilen bir müdahale.
Moskova ile Washington arasındaki mutabakatla Suriye’de sorumluluk Rusya’ya bırakılmış durumda zaten.
IŞİD’e vurulsun da ister Rusya bunu yapsın ister İran, Amerikalılar açısından hiç fark etmiyor.
Amerikalıları vize konusundaki karara sevk eden esas sebebi göremezsek, krizin içinden çıkmayı düşündüğümüzde, bunu nasıl sağlayabileceğimizin formulünü de bulamayız.
Şu metni beraberce okuyalım:
“Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesinin 22. maddesinin 2. fıkrasında, kabul eden Devletin, misyon binalarını herhangi bir tecavüz veya zarara karşı korumak ve misyonun huzurunun herhangi bir şekilde bozulması veya itibarının kırılmasını önlemek üzere her türlü tedbiri almak özel göreviyle yükümlü olduğu açıkça belirtilmiştir.”
Metin Türkiye dışişleri bakanlığının kendi diplomatik temsilcileri için hazırladığı ‘Diplomaside Ayrıcalık ve Bağışıklıklarla İlgili Uygulamalar’ başlıklı kitapçıktan…
Viyana sözleşmesi misyon (büyükelçilik ve konsolosluk) binalarını güvenlik açısından korumak yanında misyonun ‘huzurunu ve itibarını korumayı’ da evsahibi ülkeye görev olarak yüklüyor.
Huzur ve itibar…
ABD yönetimiyle didişirken halkını kaybedebiliriz
Bu kargaşada unuttuğumuz bir olayı da hatırlamanın tam zamanı: ABD halkı da bu konuda olağanüstü hassas.
Eğitim amacıyla ABD’de bulunduğum iki yıl (1980-1982) ülkenin en sıkıntılı dönemine denk gelmişti. İslam devrimi sonrasında İranlı gençler ABD büyükelçiliğini basmış ve içeride bulunan diplomatları rehin almışlardı.
Gerilim tam 444 gün sürdü.
ABD halkı her gece beklenti içerisinde televizyon haberlerini izliyor, evlere sarı kurdelalar bağlanıyordu.
İstanbul’da gözaltına alınıp tutuklananlar Amerikalı değil, ancak diplomatik misyonun içerisinden insanlar ve bunun Amerika’ya yansımasının bize dönük yüzünü tahmin etmek kolay.
Gerilimin uzadığı her gün Amerikan halkına 1980’lerde yaşadıkları travmayı hatırlatacaktır.
Fazla uzatmamakta yarar var.
İyi de Amerika başından darbe girişimi geçmiş bizim ülkemizi anlamakta neden zorlanıyor?
Bu önemli soruya da gelin yarın birlikte cevap arayalım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.06.2025
19.06.2025
16.06.2025
10.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
29.05.2025
26.05.2025
22.05.2025
18.05.2025