Figen Çalıkuşu
Biz üç gün boyunca bizi kurtarın diye enkaz altında insanların sesini duyduk, dayanamıyor, kulaklarımızı kapıyorduk, insanlar enkazın altında soğuktan dondular, açlıktan öldüler, kimse gelmedi, bu acı sadece bizim acımız galiba, sahipsiz bıraktınız Adıyaman’ı, uyan artık Türkiye”
Polis, bunları söyleyen Büşra’nın çadırına geldi.
Evet çadıra, depremzede çadırına…
Geldi diyorum çünkü ben o sırada telefonda Büşra ile konuşuyordum.
Büşra’yı artık hepimiz tanıyoruz, hepimiz biliyoruz:
“Adıyaman’ı üç gün boyunca kaderine terk ettiler, özel hastanede sağlık çalışanıyım, hastanemizi tahliye ettiler” derken mikrofonu başta istekle uzatan muhabir “canlı yayındayız” uyarısını yapmıştı.
Büşra da “evet canlı yayında olalım” diyerek devam etti:
“Gelsin Cumhurbaşkanı gelsin, yüzü yetiyorsa gelsin, gelin ya, gelin burada bir tane vekil yok, bir tane üst düzey yönetici yok, gelin”.
Anlattı Büşra, öfkesini, acısını, isyanını haykırdı…
Büşra’nın Habertürk’deki canlı yayına davetsiz misafir olarak katılarak konuşması olay oldu.
Çadırın önündeki polis, telefonda olduğumu anlayınca “avukata ne gerek var, ifadenizi almak için sizi götüreceğiz” gibi bir şeyler diyordu…
Duyuyordum.
Ama bir şey oldu ve bir anda savcı ile görüşüp vazgeçtiler Büşra’yı götürmekten.
Tutanak tutmaya karar verdiler.
Şaşırdığım için Büşra’dan ısrarla sormasını istedim; “ne için bu tutanak?”.
Polis “sizin iyiliğiniz için bir sıkıntı yok” gibi bir şeyler söylemekteydi.
Sonuçta o tutanak tutuldu, Büşra bana okumak istedi, “olmaz” dediler.
Büşra’ya imzalatıldı, bir örnek verilmedi, tutanağın fotoğrafını çekmesine de izin verilmedi.
Tutanağa mealen şöyle yazılmıştı:
“Üzüntü ve acı ile konuştum, provokasyon yapmak gibi bir amacım yoktu”.
“İfade” yerine Ceza Usul’de olmayan, “ifade kıvamında tutanağa” şahit oldum ilk kez.
Belli ki polis de ne yapacağını şaşırmıştı, savcı da.
Öyle şaşırmıştı ki polis tutanağı hep yazdığı gibi yazdı; “kapısına gidildi, çalındı”.
Hasta babası ve tüm ailesi ile birlikte depremzede olan ve çadırda kalan Büşra Arslan’ın kapısı çalındı, öyle mi?
Hangi kapı?
Çadırın kapısı mı?
Yıllardır koyulaşarak artan baskı, bir bataklık gibi herkesi içine çekiyor.
Cumhurbaşkanının ismi mi geçti, “Uyan Türkiye” mi dendi, hem de kameralar önünde, ne mümkün, hiç olur mu?
Hemen hesabı sorulmalı, hemen gözaltı, hemen ifade, hemen tutuklama yapmalı, hemen yüksek tepelerin gözüne girilmeli.
Hem de herkese gözdağı ve korku salınmalı.
İşte muhtemelen bildik bu refleksle harekete geçti savcı, talimat verdi polise.
Polis soluğu Büşra Arslan’ın evinde aldı ama ev yoktu. Çadıra gittiler.
Enkaz altında kalmış, yıkılmış, ölümün çöktüğü şehirlerdeki insanları susturmak istiyorlar. Onlar elbette susmayacak, sorgulayacak, feryat edecek. Bu onların hakkı.
Bu acıdan sonra kimse susmaz artık.
Demokratik sabır taşı çatladı…
Halk dişlerini sıkarak, dudaklarını kanatarak seçimi bekliyor…
Siyasal iktidar ise ne yapıp edip seçim tarihini ileri bir tarihe atmak peşinde…
Önce vatandaş olarak söyleyeyim: Çok yanlış olur…
Yanlış olur çünkü, her geçen gün yoksullaştırılan bu ülkenin insanları, deprem felaketi ile bir kez daha gördü ki oyları ile seçtikleri, vergileri ile maaşlarını ödedikleri, şan şöhret paraya boğdukları yöneten sınıf, insanı değil parayı seviyor.
Yanlış olur çünkü bu ülke insanları kendilerini öldüren cinayet sistemini de katilini de gördü. Kaybedecek bir şeyi kalmayan kitleler her geçen gün artıyor.
Ayrıca…
Hukukçu kimliğimle de uyarayım: Anayasal suç olur…
Seçimlerin ertelenmesi koşulunu ve bunu gerçekleştirecek yetkili organı, yasa, kararname filan değil, Anayasa belirlemiş.
Seçimi erteleme ancak savaş var ise olur, o da ancak Meclis kararıyla…
Anayasayı çiğnemek suçtur, suçu işleyen yanar.
Çiğnediler, yanmadılar dediğinizi duyar gibiyim.
İçin için yanan ateş vardır bilirsiniz, kolay sönmez, koru içinde saklar.
Daha başka bir şekilde de söyleyeyim “hukuk ölmez ve bir gün uyanır”.
Cinayeti de katilini de gören insanların şimdi de seçme hakları ellerinden alınmak isteniyor.
Bir vatandaş ve bir hukukçu olarak bir kere daha uyarıyorum:
Sakın yapmayın.
Hukukla ve toplumun sabrıyla bu kadar oynamayın.
Hukuk, yakar sizi…
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
25.07.2025
19.07.2025
11.07.2025
4.07.2025
28.06.2025
20.06.2025
2.06.2025
23.05.2025
18.05.2025