Hadi ULUENGİN

Misafirler ve ev sahipleri (1)
27.10.2012
2955

 ÖNCE uyarayım: İki dizilik bu yazı “siyaseten doğrucu” riyakârlıkla uzlaşmayacak.


“Kol kırılır yen içinde”
 tabusunu yine ihlâl edecek ve yine “ayıp” şeyler söyleyecek.

Dolayısıyla, eğer bayram neşesinin kaçmasını istemiyorlarsa kendisini “solcu” sayan ve bundan ötürü de bir dizi inatçı gerçeğe kör bakan okuyucular aşağıdaki makaleyi es geçsin.

***

ÖNCEKİ pazar Belçika’da yerel seçimler yapılmış. En çok tercihli oyu aldığı için de Brüksel’in ortasındaki Saint-Josse Belediyesi’ne Türk asıllı bir başkan seçilmiş.


Emir Kır
 zaten daha önce de yerel hükümette bakanlık yapıyordu.

Şahsen tanıdığım kadarıyla da iyi ve yetenekli bir insan olduğunu düşünüyorum.

Gerçi eski başkan şimdi kendisini “centilmenlik antlaşması”na uymayarak “sırttan hançerlemekle” suçluyormuş ama teferruata vâkıf olmadığım için yorum getirmeyeceğim.

***

PEKİ, nasıl oldu da Kır bir Belçika belediyesinde böylesine büyük başarı kazanabildi?

Çünkü tam sayısını bilemiyorum ama Türk asıllılar en yoğun olarak orada yaşıyorlar

Nitekim Berlin’in Kreuzberg semti “küçük Türkiye” diye nam salmış olsa bile aslında Brüksel’in o Saint-Josse ve Schaerbeek mahalleleri yanında “safkan ari” kalır.

Devasa AB binaları en fazla bir kilometre mesafedir. Fakat siz yine de kendinizi Avrupa başkentinde değil sonsuz taşralı bir Orta Anadolu kasabasında hissedeceksinizdir.

Hatta burun buruna geleceğiniz köylü tarz, estetik uyumsuzluk, manav tezgâhı veya kaldırım bağdaşı artık o kasabalarda bile çoktan tarihe karışmıştır.

***

ZATEN aynı semtte ikamet eden “gerçek Belçikalı” oranı ancak yüzde on sekizmiş.

Bir defa daha tekrarlayayım: Yüzde on sekiz! Yani ahalinin beşte biri bile değil!

Ve bütün sosyolojik araştırmalar, dünyanın neresinde olursa olsun, yerli sakinlerin oraya yerleşen yabancıları “kaldırma oranını” aşağı yukarı bu ölçekle sınırlıyor.

Sözkonusu sınır aşıldığı takdirde de önce tedirginlik, sonra husumet başlıyor. Nitekim bugün Avrupa’nın pek çok ülkesinde ortaya çıkan vahim gelişmeler de buradan kaynaklanıyor

Fakat tekrar dikkat! Yukarıdaki yüzde on sekiz “gerçek Belçikalılar”a, yüzde seksen iki ise öyle olmayanlara tekabül ediyor. Yani Saint-Josse’deki durum tamamen tersinedir.

Dolayısıyla şimdi “misafirler”in “ev sahibi”ne tahammülü meselesi ortaya çıkıyor ki, biraz ağır kaçacak ama “dağdan inmiş bağdakini kovuyor” sözü de doğrusu cuk oturuyor.

***

ÖTE yandan, yukarıdaki “gerçek Belçikalı” deyimi dahi o “siyaseten doğrucu” lügatte “ayıp”sayılıyor. Latince paralayıp bilgiç bir “otokton” tanımını kullanacaksınız.

Hele hele, asla “Türk kökenli”“Fas kökenli”“Çin kökenli” demeyeceksiniz.

Böyle bir gaflete düştüğünüz takdirde “ırkçı” damgası yiyeceğinizin resmidir

Burada da “alokton” diye başka bir allâme kelimeye başvurmanız gerekecektir.

Meselâ radyo utana sıkıla Kuzey Afrikalı bir lümpenin yine esrar kaçakçılığından veya yine çanta gaspçılığından yakalandığı haberini mi veriyor, “zanlının ‘alokton’ kimliğini sızdırdığı için polis ırkçılıkla mücadele derneğinin büyük tepkisini çekti” diyecektir.

Benim gibi lâfını sakınmadan ve eski atasözüne atfen dobra dobra “n’olacak, mal bulmuş Mağribi işte” derseniz de, eh artık başınıza gelecekleri siz düşünün!

***

DOĞRU, Batı’daki ırkçı ve “İslamofob” yükselişin esas sorumlusu yine Batı’dır.

Fakat bunun kaynağı öyle iddia edildiği gibi “hoşgörüsüzlük” falan değildir!

Aksine, ev sahiplerinin “misafirler”i, onların kendi ülkelerinde bile sahip olmadıkları bir laçka müsamahakârlıkla şımartmış olmasıdır ki, konuyu çarşamba günü derinleştireceğim.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar