Hasan ÖZTÜRK
Görevli er, doktorun yanından çıkar çıkmaz yeniden taktı kelepçelerimi. Bana davranışlarından, görevli erin pek fena insan olmadığı anlaşılıyordu. Durumuma üzülür bir hali vardı sanki. Bazen göz göze geldiğimizde, bakışlarından:”Evinde oturup keyfine baksaydın ya be adam, ne işin var senin buralarda?”demek istediğini anlayabiliyordum. Kapının aralığından bakıp doktorun bana karşı düşmanca tavrını görüp üzüldüğünü de anlamıştım.
Yedek subay doktor, baştan güler yüzlü karşılamıştı beni. Yargılandığım davayı sorup öğrendikten sonra aniden değiştirmişti tavrını. Doktorun bu davranışına akıl erdiremeyip, bu da bir fraksiyon hastalığıdır herhalde deyip geçtim. Çok da umurumda değildi onun davranışları, öylesine onursuz davranışlar görüyorduk ki, doktorun davranışın üzerinde durmanın hiç bir anlamı yoktu. Verdiği bir torba kortizonlu hapın işe yarayıp yaramayacağını düşünüyordum...
Bekleyecektik. Tutukevinden birlikte geldiğimiz arkadaşlardan bazılarının işi uzun sürecekti. Herkesin işi bitinceye dek bekleyeceğimiz yere görevli erle birlikte yürürken Ali’yi anımsamıştım. Bizi tutukevinden doldurup getirdikleri, diğer zamanlarda et taşıma işinde kullanılan araçta bileklerimizi birbirine kelepçeledikleri Ali’yi. Bir kendimin bir de onun durumuna bakıp gülmüştüm. Ali: ”Ne gülüyorsun abi kendi kendine,” deyince de,”Senin bedenine benim kafamı taksalar çok güzel bir Notre-Dame kamburu çıkar ortaya,” demiştim. Bir süre yüzüme bakıp ondan sonra da kriz tutmuşçasına gülmeye başlamıştı Ali. Her ne kadar Başgardiyan hastaneye gitmek istiyorum dediğimde halime bakıp,”Yüz romatizması bu önemli değil.”deyip, doktora götürülmeme üç gün sonra izin verdiyse de, hastalığım yüz felciydi. Üç günde iyice sarkmıştı yüzüm; yanağım durmadan aşağıya çekiyordu sağ gözümü. Ali, belindeki hastalığından dolayı iyice kamburlaşmış çayırdan ot biçer gibi yürüyordu devamlı. Gerçekten ikimizin karışımından çok iyi bir Quasimodo çıkabilirdi...
Diğer arkadaşları bekleyeceğimiz yere geldiğimizde yanımdaki görevli er bankı gösterip,”Oturabilirsin,”dedi. O da yanıma oturup süngülü tüfeğini bacaklarının arasına aldı. Sigara içmek istediğimi söyleyip cebimdeki paketten bir sigara vermesini rica ettim. Er, paketimden bir sigara çıkarıp kendi çakmağıyla yaktı. Kendisine önerdiğim sigarayı kabul etmedi.
Hastanenin geniş penceresinden dışarıdaki atkestanesi ağacını seyredip sigaramı içiyordum. İki küçük kuşun atkestanesinin ince bir dalında birbirlerine yaptıkları kur izlenmeye değerdi. Seslerini duyamıyordum ama, erkeğin dişiye neler söylediğini kestirebiliyordum. Yüzünü üç haftada bir tel örgülerin arkasından gördüğüm karımı anımsadım kuşların bu halini görünce. Bir yılı geçmişti karımın eline dokunmayalı. Onun yumuşak ve düzgün elleri geldi gözlerimin önüne; daha uzun süre tutup öpemeyecektim o ince parmaklı elleri...
Oturduğumuz koridorda bizden başkaları da vardı. Koridordakilerin çoğu sağlık denetimine gelmiş hastalar ve onların yakınlarıydı. Göz ucuyla bana daha çok da kelepçeli bileklerime bakıyorlardı. Bazısı acıyarak, bazısı ise öfkeyle süzüyordu beni. Yanında süngülü bir askerin bulunduğu, bilekleri kelepçeli bu adamı ne sanıyorlardı kim bilir? Oturulacak banklar dolu olduğu için ayakta kalmış olan kadının yanında beş-altı yaşlarında bir kız çocuğu vardı. Hasta olan annesiydi sanırım, kız çok sağlıklı görünüyordu. Bu güzel kız geleliden beri gözlerini ayıramamıştı benden. Ben de ona bakıp gülümseyince annesinin eteğini kendisine siper yapıp saklanıyordu. Biraz sonra yine bakıp benim durumumu inceliyordu. Ben baktıkça kendisinin eteğini yüzüne tutup saklanan kızın durumunu fark eden kadın, doğru durması, bana bakmaması için uyardı onu.
Küçük kız merakını yenemeyince beni gösterip annesinin kulağına bir şeyler söyledi. Annesi de bana bakmamaya çalışarak ona bazı açıklamalarda bulundu. Kız başını çevirip benimle ilgisini kesince ben de dışarıdaki ağaçlara bakıp, sürekli beton görmekten grileşmeye başlayan gözlerimi yeşilin dinlendiriciliğine ve serinliğine bıraktım. Kuşlar yine oradaydılar; üstelik işi iyice ilerletip hafif hafif gagalamaya başlamışlardı birbirlerini...
Küçük kız dayanamamış yine bakmaya başlamıştı. İkisi de oğlan olan çocuklarımı anımsatmıştı bu küçük kızın çocukça hareketleri bana. Çocuklarım ben tutuklandıktan sonra kötü günler geçirmişlerdi, biliyordum bunu. Ancak, görüşmeye geldiklerinde tel örgülerin ardından onların küçücük yüreklerindeki direnci ve gözlerindeki sevgiyi görüp biraz olsun avunuyordum. Demek suçlu değildim onların gözünde. Küçücük yaşlarına karşın bazı şeylerin farkındaydılar. Hele kendisi de çocuk sayılabilecek yaşta olan büyük oğlum, kendisinden üç buçuk yaş küçük olan kardeşini kanatlarının altına nasıl aldığını gördükçe kıvanıyordum...
“Nerelisin amca?” diye sordu yanımdaki görevli er. Çocuklarımı düşünürken duygulandığımı yüzümden anlamıştı sanırım. Nereli olduğumu söyledim. Daha sonra da ben ona sordum nereli olduğunu. Sivas’ın bir köyündenmiş. Suçumu sordu, suçsuz olduğumu söyledim. Ülkenin ve bizim içinde bulunduğumuz durumları anlatmaya çalıştım, söylediğim şeylere aklının ermediğini söyleyip,”Allah kurtarsın,”dedi ve konuşmayı kesmek istercesine başını diğer yana çevirdi...
Halen sevişiyorlardı ağaçtaki kuşlar. Yanlarındaki dala bir kuş daha konmuş onları izliyordu. Üçüncü kuşun yaptığının düpedüz röntgencilik olduğunu düşündüm. Sonra da bunu düşündüğüm için kendi kendime güldüm; ben de üçüncü kuşun yaptığını yapıyordum o anda. Dalgın dalgın kuşları izlerken önümden beyaz önlüğüyle geçen hemşireye takıldı gözlerim. Gerçekten güzel kadındı. Düzgün kalçalarını iskele sancak sallayarak yürüyordu. Kadının tavırlarından, erkeklerin ağızlarının sularını akıtarak kendisini izlediklerini bildiği anlaşılıyordu. Yanımdaki er de hemşireye baktığından benim pervasızca kadına baktığımı göremiyordu. Tüm erkekler benimle aynı kadına baktıkları için kıskanmıştım onlardan hemşireyi. Bu kısa sürede sahiplenmiştim kadını. Hemşire uzun koridorun sonundan dönüp kaybolunca, görevli er yaptığımı görmesin, ayıp olur diye ondan önce başımı çevirerek dışarıdaki ağaçlara bakmaya başladım...
Küçük kızla annesi boşalan banklardan birine oturmuşlardı. Beni görebilmek için ara sıra oturduğu yerden kalkıp bir iki adım öne çıkıyordu küçük kız. Annesi onu kolundan tutup yerine oturtuyor, o aynı şeyi yapmak için direniyordu. Bir ara, annesini atlatıp yanımıza kadar geldi küçük kız. Er, saçlarını okşayıp sevdi onu. Beni yakından incelemek uğruna erin kendisini sevip okşamasına ses çıkarmadı. Hatta er küçük kızın adını da öğrendi; Mine’ymiş adı. Bir de kendisinden iki yaş küçük, Funda adında bir kız kardeşi varmış. Mine, ere beni gösterip sordu:”Bu adam ne yapmış amca?” Annesi gelip onu sürüklercesine götürürken o yanıt alma umuduyla halen ere bakıyordu...
“Benim de bunun yaşında bir kızım var,” dedi görevli er. Bir süre onun kızından ve üç yaş küçük oğlundan söz ettik. Bana çocuklarının fotoğraflarını gösterirken çok duygulanmıştı. Çok erken evlendirmiş babası; askere de biraz geç geldiğini söyledi. Er konuşurken yanımızdan geçen bir astsubayı görüp sustu. Astsubay uzaklaşınca da kelepçelerimin bileklerimi sıkıp sıkmadığını sordu. “Sıkıyorsa gevşetebilirim?”dedi. Rahatsız olmadığımı söyledim ona.
Vakit ilerledikçe gelip geçenler çoğalmaya, koridor iyice kalabalıklaşmaya başlamıştı. Hastaneye birlikte geldiğimiz arkadaşlardan da yanımıza gelen olmamıştı henüz. Ne kadar geç gelirlerse o kadar iyi diye düşünüyordum. Değişik insanlar görmek, ağaçlara bakıp kuşları izlemek, tutukevindeki monotonluğu unutturuyordu bana. Pencereden dışarıya bakarken bir anda dalıp gitmişim. Binanın dışındaydım şimdi. Ne bileklerim kelepçeli ne de yüzüm felçliydi. Hastaneden uzaklaşarak sokaklarda dolaşmaya başladım. Gölcük’e daha önce de geldiğimden tanıyordum bu sokakları. Buralı arkadaşlardan biriyle rakı içtiğimiz deniz kıyısındaki balık lokantalarından birine doğru gidiyordum. Daha önceki gibi lüfer ızgara yiyecektim. Lüfer yoksa tekir tava yemeye karar vermiştim.
Rüzgâr ılık ılık esiyordu lodos yönünden. Birbirleriyle cilveleşip sevişen dalgalara bakarak daha önce arkadaşımla oturduğum lokantayı buldum ve denize yakın masalardan birine oturdum. Çok geçmeden biraz önce hastane koridorunda gördüğüm güzel hemşire girdi lokantadan içeriye, masama gelirken onu ayakta karşılamak için kalktım. Geciktiği için özür dileyerek karşıma oturdu. Bu kadar kibar ve görgülü olacağını düşünmemiştim onun. Bu güzel kadına umduğumdan daha çabuk âşık olabileceğimi düşündüm... Garson masamıza geldiğinde ona ne balıkları var diye sordum. Gidip, elinde balık çeşitlerinin dolu olduğu bir tepsiyle geri döndü. Levrek çok tazeydi. Lüfer yemekten vazgeçip, sevgilimin onayını da aldıktan sonra levrek buğulama söyledim. Yanında bol yeşillik, zeytinyağlı enginar, karides söğüş ve tulum peyniri istedim garsondan. İçki olarak arkadaşım beyaz şarap istemişti, ben ise çoktandır kokusu burnumda tüteni içmek istiyordum. Rakıyı çok özlemiştim gerçekten. Bir otuzbeşlik rakı söyledim saçları alaburus kesilmiş yakışıklı garsona.
Kadın, deniz ve rakıyla çıkarıyordum özgürlüğün tadını. İçtikçe içeceğim geliyordu. Arkadaşım da küçük şişe şarabını bitirmişti; ikinci şişeyi söyledim onun için. Halden anlıyordu garson; arkadaşımla rahat konuşabilmemiz için hep uzakta duruyor, çağırmadan gelmiyordu yanımıza. Balık gerçekten tazeydi. Garson içtiğim nefis içkinin Tekirdağ rakısı olduğunu söyledi. Ben de tadından anlamıştım rakının nereli olduğunu...
Yeni tanışmamıza karşın kırk yıllık dost gibiydik bayan arkadaşımla. Bir birimizden çok hoşlanmış, çok çabuk ısınmıştık ikimizde birbirimize. Gözlerime baygın baygın bakıp beni çok yakışıklı bulduğunu söylediğinde çok sevindiğimi anlamasın diye bir baş hareketi yaparak gözlerimi denize çevirdim. Masanın altından uzanıp elini sıktım; tepkisi olumluydu. Oluyordu bu iş. Böylesine güzel başlayan arkadaşlığımız mutluluğun doruğuna doğru hızla tırmanıyordu...
Evinde yalnız oturduğunu öğrendim. Üstelik bunu ben sormadan söyledi. Bunun bir tür davet olduğunu düşündüm. Her şey istediğim gibi gelişiyordu. Kahveleri onun evinde içebileceğimizi söylediğimde hiç duraksamadan kabul etti. Hatta kahvenin yanında bana konyak da verebileceğini söyledi. Evine gidebilmemiz için bir tek koşulu vardı; hava karardıktan sonra gidecektik eve. Vakit geçirmek için birer şişe daha içki getirmesini söyledim garsona. Garson içkileri getirmeye gittiğinde gözlerinin içine baktım sevgilimin. Geldiğimizde böylesine mavi değildi gözlerinin rengi, denize baktıkça mavileşiyordu gözleri...
Evine giderken onu elli adım kadar gerisinden izledim. Beğeniyle döşenmiş, dinlendirici küçük bir evi vardı. Kahveyi daha sonraya bırakıp bir kadeh içki isteyip istemediğimi sordu. Bir kadeh içkinin iyi gideceğini söyledim ona. Buraya kadar çok güzel gelişen arkadaşlığımız daha da güzelleşeceğe benziyordu. İçkimi vermeden izin isteyip rahatlamak için giydiği, göğüslerinin yarısını dışarıda bırakan bluz ortamı daha da güzelleştirip ısıtmıştı. Bu arada parfümünü tazelediğinden evin içerisini insanın içini gıcıklayan bir koku sarmıştı. İçkimi getirirken pikaba koyduğu slov bir dans parçası ve daha sonra da beni dansa kaldırması içimdeki yangının başlamasına neden olmuştu. Çok güzel dans eden sarışın bir aleve benziyordu sevgilim...
Bir süre sonra üstümüzdeki giysiler fazla gelmeye başlamıştı. Ben bluzunu çıkarırken o hiç direnmedi. Biraz sonra da ikimiz de dünyaya ilk geldiğimiz haldeydik. “Seni seviyorum, beni sakın bırakma,”dediğinde gözleri kapalıydı. Daha başka şeyler de söylemeye hazırlanıyordu, söyleyemedi. Ya da o söyledi de ben duyamadım. Yerin çok derinlerinden yukarıya doğru“Güüüm” diye bir ses geldi. Herkes bağırıp çağırarak hastanenin çıkış kapılarına doğru koşmaya başlamıştı. Düşlerimdeki çıplak kadından kopmak istemiyordum ama gerçeğin çıplaklığı öylesine korkunçtu ki...
Koskoca hastane binası elek gibi sallanıyordu. Hastalar kaçıp kurtulabilmek için güçlerini sonuna dek kullanıyorlardı. Annesi küçük kızın elinden tutmuş bir yandan dışarıya doğru koşarken bir yandan da ayağının altından kayan zeminde düşmemek için çalışıyordu. Bu durumda yanımdaki erle bizim de kendimizi dışarıya atıp kurtulmamızdan doğal bir şey olamazdı. Ben ayağa fırlar fırlamaz er de fırladı. Kapıyı dönüp ilk adımı atmaya kalkıştığımda erin buyurgan ve kararlı sesiyle kalakaldım. “Dur, kıpırdama,”deyip süngüyü göğsüme dayadığında erin gözlerinin içine baktım. Çok kararlıydı ve ben bu durumda kıpırdayamazdım. Koridor çok çabuk boşalmıştı. Yalnız ben ve depremin etkisiyle süngüyle bana doğru gelip giden er kalmıştık koridorda. Süngü göğsüme deyip sonra da geri gidiyordu. Ölümün soluğunu tepemde duyar gibi olmuştum...
Bir süre,(Bu süre bana gerçekten çok uzun gelmişti) süngü göğsümde erle birlikte sallandık. Deprem bitip yerimize oturduğumuzda gözüm dışarıdaki atkestanesine takıldı. İki kuş orada değildi. Deprem onları da ürkütmüş, onların mutluluğunu da yarıda kesmiş olmalıydı.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
TURAN ÖZBEK
Sayın MEHMET EMİN KARAMEHMET Çukurova holdink yönetim kurumu başkanı sizin şirketiniz olan ve sizlerin başkanlıgını yaptıgınız şirketiniz BAYTUR İnşaat da Bursa yeşil şehir şantiyesinde iş kazası gecirdim malesef sakatlandım ve kolumu kaybettim ... Belki sizleri bunu bilmiyorsunuz bana çok haksızlık yaptılar beni madur bıraktılar hem matti hemde manevi ne müdürlerin nede şirket yetkilerin ne aradı nede sordu şu an benim durumumu hiç kimse bilmez allah aşkına kendinizi benim yerime koyun bir d
Ad Soyad Giriniz...
yok mu?
remzi gam
Her iki tarafın uçları da eleştiriyorsa bu yazı doğru yazılmış demektir.
Ad Soyad Giriniz...
bu memlekette Kürt sorunu mu var?
Ad Soyad Giriniz...
çok isterdim bu yedi maddeyi caanı gönülden destekliyorum demeyi zor be inanın zor tc nin menfaatine olan bir madde yok üzerine bir de onuru zedelenen kürtler olmaz bu anlaşmada türkler olur bu yedi maddeye bir yedi madde daha eklemelisiniz ortak bir çözüm için içimde kalmasın isterim söylemeden edemeyeceğim... KÜRTLERDE BU KUYRUK ACISI TÜRKLERDE BU EVLAT ACISI VARKEN BİZ ARTIK DOST OLAMAYIZ ARAYA KANI SOKANLAR BUNUN HESABINI İYİ YAPMALILAR
egeli
benim en temiz önerim.tüm kürtlerden külliyen ayrılıp o kan kokan topraklara gönderip sınırı çizmek.ondan sonra bir tane terör eyleminde kuracakları dandik devletine savaş açmak.bunları ayırdık mı.destek veren iran düşünsün.zaten ermenistanda bunları rahat bırakmaz.zira ermeniler kürtleri hiç sevmez kan davası güder.pkk ya gıkını çıkartmayıp sinsice desdekleyenler pkk nın stalinist yönetiminde ne halt ederse etsin.bizde gönül bağı koptu.
hayri irdal
"bu sefer başbakan haklı"ymış. yildarado, senin yazılarında ne zaman başbakan haksızdı ki? senelerdir yazdığının özü: solcular, kürtler, liberaller, hepiniz akpye biat edin. lafı evir çevir gerekçeler uydur analiz yap türlü türlü taklalar at ama sonuç belli başbakan haklı, başbakan mazlum, başbakanın kabahati yok.. çözüm için çok uğraşmış ama olmamış, aslında erdoğan çok iyi adam ama çevresindekiler kötü di mi fanboy?
Ortak hafıza
Bu önerileri dikkatlice okumak ve buna göre politika belirlemek lazım.Bu ortak bir aklın ürünü gibi duruyor
baris seven
Vay be! demekki Kürtler bütün silahları indirdikten tam 6 yıl sonra dillerinde eğitim hakkını elde edecek. Süper. PKKnin sınır dışına çekilmesi için malesef ancak kış sonu diyen, Kürtçe eğitim için en erken 2018 diyor! Yani? Yani PKK-Kürtler askeri-siyasi tasfiye olduktan sonra Erdoğan sözünü tutacak ve 2018de Kürtlere kendi dillerinde eğitim hakkı tanıyacak. Ve tabiki Kürtler de toptan buna inanacak kadar salaktırlar!