Hilâl KAPLAN
Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen yönetmelik değişikliğiyle beraber, anaokulundan liseye her kademedeki öğrencilere kıyafet serbestisi getirildi.
Böylelikle Nazi Almanyası'yla Faşist İtalya'dan esinlendiğimiz süreçten yadigâr bir güzide uygulama daha tarihe karışma yoluna girdi. Gelecek yıldan itibaren okullar, öğrencilere zorla üniforma giydirilen yerlerden birisi olmayacak.
Tek tip üniforma uygulaması, çoğulculuğu reddeden, ferdi yok sayan, otoriteye sualsiz boyun eğmeyi öğütleyen, özgür iradeyi törpüleyen askerî eğitim sistemimizin köşe taşlarından birisiydi. Bunun ortadan kalkmasıyla, öğrencileri askerî hizaya sokup, tek bir ağızdan varlıklarını Türk varlığına armağan etmeye çağıran 'andımız' gibi diğer militarist/ideolojik uygulamaların da gittikçe göze batacağını ve sıranın onlara geleceğini umuyorum.
Yönetmelik değişikliğine ilişkin en sık dile getirilen eleştiri, zengin ile fakir ayrımının belli olacağı endişesidir. Endişeli velileri teskin eder mi bilmem ama o ayrım zaten oldukça belirgindir. Üniformalar varken de zengin-fakir ayrımı, öğrencinin giydiği ayakkabıdan yediği yemeğe, kullandığı telefondan ders araç gereçlerine kadar zaten kendini dışa vuran bir farktır. Bir önlüğün, hayatın en zor gerçeklerinden olan sınıf farkını örtebileceğini düşünmek gerçekçi değildir. Üniformaların varlığının bu noktada yarattığı iddia edilen değişiklik bir nevi illüzyondan ibarettir. Toplum, "sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle" değildir. Ve bu, öğrencilerin daha ilk günden öğrenmeye başladıkları bir hakikattir.
Kaldı ki öğrencileri, okula gönderme amaçlarından birisi de gerçekleri örtmeyi değil, onları olduğu gibi öğrenmelerini sağlamak olmalıdır. Okul vesilesiyle, öğrencilerin gerçek hayattan saklanmasını önermek, nasıl bir pedagojik ilkeden yola çıkıyor, anlamak zor.
Ayrıca üst sınıfla alt sınıftan öğrencilerin bir arada bulunduğu okulların oldukça istisnai olduğunu belirtmek gerekir. Böyle bir sınıf ayrımı, daha çok orta sınıfla alt sınıftan öğrencilerin bir arada olduğu okullarda görünür olur. Ki, bu fark da o öğrencilerin hem okul içinde hem de sokakta, pazarda veya karşılaştıkları herhangi bir yerde kolaylıkla ayırtına vardıkları bir gerçektir. Okul, öğrenciyi 'dışarı'nın etkilerine karşı koruyamaz, en fazla hazırlayabilir.
Yönetmeliğe dair kimsenin dile getirmediği bir diğer husus ise azınlık ve yabancı okulların bu değişiklikten muaf tutulduklarıdır. Özellikle azınlık okulu öğrencileri, yüksek güvenlik önlemleri altında, konjonktüre göre değişen oranlarda korku içinde okullarına giderken; bir de tüm öğrencilerin serbest giyinip onların üniformaya mahkûm edilmesi toplum içinde onları âdeta 'damgalı' bir hale getirmeyecek midir? Kaygı içinde çocuğunu bu okullara gönderen ebeveynlerin, mevcut uygulama başladıktan sonra çocuğunu okul kıyafetiyle dışarı tek başına göndermekten bile çekinir duruma gelebileceği öngörülememekte midir? Ayrıca azınlık okullarının da yabancı okulların da Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı olduğu düşünülürse, bu ayrımcılık söz konusu okullara ilgiyi azaltma çabası olarak okunabilir mi? Üstelik 'azınlık' ile 'yabancı'yı eşdeğer gören bürokratik zihniyetin bir yansımasıyla karşı karşıya olduğumuz da açıktır.
Meselenin başörtüsü yasağını ilgilendiren boyutunu bu yazıya sıkıştırmak istemedim; nasipse bir sonrakine…
Suriye halkının yanındayız, ya sen?
Mart 2011'den bu yana Esed rejiminin neden olduğu yıkımın bilançosu şöyle:
Yaklaşık 4.000'i çocuk olmak üzere 39.000 kişi katledildi.
Kızılhaç verilerine göre 2 milyon insan evsiz kaldı ve sürgüne zorlandı.
BM verilerine göre komşu ülkelere sığınan Suriyeli sığınmacı sayısı 450.000'e, Türkiye'deki sığınmacı sayısı 120.000'e yaklaştı.
Tüm bunlara ek olarak çetin kış şartları kapımızda…
Bunca zulme karşı, kalbimizden buğz etmekten fazlasını yapmak zorundayız.
Yarın 15.00'da Harbiye Ordu Evi'nden Suriye Konsolosluğu'na yürüyeceğiz.
"Suriye halkı yalnız değildir, Suriyeli sığınmacılar kardeşimizdir" diyeceğiz.
Gelir misin?
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Her şey güzel olur tabii!
17.06.2019 - Mazlum Başbakanım
27.05.2019 - Sağa sola T.C. yazmakla olsaydı...
6.05.2019 - Kılıçdaroğlu’na YPG için ‘terörist’ dedirttik
1.05.2019 - Havalimanı canavarı, metrobüs sapığı ve diğerleri
29.04.2019 - Papa ve 1915
24.04.2019 - Mundar seçim!
16.04.2019 - Assange’a karakol, Dündar’a saraylar
15.04.2019 - Akdeniz’den geliyorlar
12.04.2019 - Belediyelerde yeni dönem: Koalisyon yönetimi
8.02.2019
Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
hayri irdal
tayyip erdoğan hiç değişmedi ki. siz anlamsız bir iyimserlikle ona ve partisine devrimci, özgürlükçü, demokrat bir kimlik atfettiniz ve yıllarca rezil olma pahasına savundunuz. başbakanın gerçek kişiliği ve kafa yapısı planlanmamış, kontrol altında olmayan durumlarda, prompter desteği olmadan yapmak zorunda kaldığı konuşmalarında ortaya çıkıyor. "artis misin lan sen" diyen erdoğan gerçek erdoğan yani, sizin hayalinizde canlandırdığınız kişi ilüzyondan ibaret.