Hilâl KAPLAN
1960'lı ve 70'li yıllar. Başörtüler küçük üçgenler olarak boynun altında düğümlenivermiş. Saçlar hafif olarak önden gözükmekte. Vücut hatlarını hafifçe belli eden pardösüler dizden dört parmak aşağıya kadar uzanıyor. Giyilen çoraplar son derece kalın.
'Geleneksel dindar kadınların kıyafeti' olarak görülen bu kıyafetler 70'li yılların başından itibaren dini kaynağından öğrenen genç kızlar tarafından reddedildi. Başörtüsü, saçın bir tek telini bile göstermeyecek şekilde takılmaya başlandı. Pardösülerin boyu ayak bileğinden dört parmak yukarıya kadar uzatıldı. Annelerin giydiği çoraplar zaten kalın olduğu için çoraplarda fazla bir değişiklik görülmedi (…)
1970'li yılların ikinci yarısından itibaren pardösüler daha takvalı olduğu 'kabul edilen' çarşafa yakın bir çizgide giyilmeye başlandı. Yerlere kadar uzun ve bol pardösüler omuzlardan aşağı dökülen büyük eşarplarla tamamlandı. Gerek pardösünün gerekse başörtüsünün krem, bej, kül rengi gibi dikkat çekmeyen ya da siyah, kahverengi, lacivert gibi koyu renkler olması üzerinde ısrarla duruldu. Tesettür giyimin öncüsü olan firmalar da, zaten bu renklerin dışında 'çalışmadı'.
Tesettür giyim eşittir takvalı giyim anlayışının yaygın olduğu 1980'lerin sonlarına kadar, zihinsel olarak da daha takvalı ve İslami bir hayat projesinin gerçekleştirilmesi Müslüman entellektüellerin birinci meselesi olarak dergilerdeki yerini korudu. Birlikte yaşama projelerinin moda olmasına en az on yıl vardı (…)
Tesettür giyim anlayışı bir uçtan bir uça savrulurken 70-80'li yıllarda çok süslü bulunan şehirli-zengin ailelerin kıyafeti hep aynı çizgiyi korudu. Ve üstelik günümüz şartlarında tarzlarını hiç değiştirmedikleri halde sade bir giyim tarzının temsilcisi oldular.
90'lı yıllardan itibaren bireyciliğin yükselen değer haline gelmesiyle; Özal ekonomisi ile birlikte Müslümanların kamusal alandan daha fazla yer talep etmelerine bağlı olarak, kapitalist zihniyete eklemlenmeleri; tesettürlü kadınların kıyafetlerinde önce renklerden başlayıp, sonra gittikçe tarzı ve uslubu etkisi altına alan 'bedenim benimdir ve buradadır' anlayışının yaygınlaşmasına sebeb oldu.
'Bedenim benimdir, buradadır' anlayışının yaygınlaşmasıyla birlikte 70'li yıllarda moda olmuş olan başın üzerinde ikinci bir baş şeklinde takılan sıkma başlar yeniden moda oldu. Bu defa daha abartılı ve aksesuar yanı daha ağır basan bir biçimde. Çünkü tesettür defilesi düzenleyen firmalar, defilenin şova yönelik yanını başörtüsünün farklı örtme biçimleriyle gerçekleştirmeye çalıştılar. Podyumların şov maksatlı 'örtünme' biçimleri özellikle varoşlardan gelen ve dini bir tavrın göstergesi olarak örtünmekten ziyade aile baskısı ile örtünen genç kızlar arasında yaygınlık kazandı.
***
Yukarıdaki satırlar, pek çok eserinin yanı sıra, tesettür-moda ilişkisi denince akla gelen ilk sosyolog olan muhterem Fatma Barbarosoğlu'na ait. Barbarosoğlu bu 'kronoloji'yi önümüze serdiğinde yıl 2001'di ve 2000'ler ve 2010'lar şeklinde devamını getirdiğinizde karşımıza ne çıkıyor?
2000'lerde, özellikle Ak Parti'nin iktidara gelmesiyle tesettürlü hanımlar daha da görünürlük kazandı. Ancak tesettürün 'niceliği' çoğalmış olsa da 'niteliği'nde 'gözle görünür' bir azalmayı beraberinde getirdi. Pardösüler nerdeyse nostaljik bir kıyafet halini alırken, tuniklerin boyları dizlere çekildi, pantolon giyimi yaygınlaştı ama gittikçe darlaştı. Makyaj ise yapmakla yapmamak arasında kalınmış mahçup bir seviyede seyretti.
2010'larla beraberse, yırtmaçlı etekler, deriye yapışan 'skinny' pantolonlar, diz üstü tunikler, el bileklerini açıkta bırakan ceket ve gömlekler, gözleri ve dudakları öne çıkaran makyajlar, baştan aşağı olduğu gibi bırakılan, yer yer boyunu gösteren şallar, vb.
'Her şey gider' diye özetlenebilecek bir tür arada kalmışlık halini yansıtan bu amorf tarz gittikçe de çoğalmakta ve norm halini almakta. O kadar ki özellikle son birkaç yıldır kendisini 'tesettür mağazası' olarak pazarlayan yerlerde bile uzun ve geniş etek bulunamaz hale geldi.
Tesettürün giyim tarzlarından herhangi biri olarak ele alınması, 'Hepimiz kadınız, yok birbirimizden farkımız' şeklinde kucaklanmasının aslında başörtüsünü bu sefer kendiliğinden bir 'bez parçası' mertebesine indirgediği fark edilemedi.
Said Nursi'ye risaleleri kime yazdığı sorulduğunda, önce kendi nefsine yazdığını söylemiş ya; benimkisi de o hesap… 'Sekülerleşiyoruz' diye şikâyet etmenin de bir tür 'söyleme kışkırtma' halini aldığı ve derdin üzerini örtmeye yaradığı bugünlerde uyarma ihtiyacı duydum.
Barbarosoğlu'nun yazısının tamamı şu linkten okunabilir: http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2001/agustos/10/f
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2019
27.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
24.04.2019
16.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
8.02.2019