Orhan MİROĞLU-Taraf yazıları
“Şırnak’ta güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada ölen PKK’nın şehir yapılanması KCK Konsey üyesi de olan Emrah Bayer memleketi Van’ın Başkale İlçesi Atlılar Köyü’nde toprağa verildi. Teröristin babası Rıfat Bayer, ‘Ölen asker de, PKK’lı da benim oğlum. Artık yeter, barış olsun’ dedi.” (Basından, 2011)
“Ben Manuel Galan, Paris’ten. Psikanalistim. Size sade ve üstünkörü bir diyalektik öneriyorum:
Bence barış, bir başkasının hayatına duyulan sevgidir.”
Manuel Galan, bu sözleri, Evrensel Kültür Akademisi’nin, 19-20 Aralık 2002 tarihinde, Nobel Barış Ödülü sahibi Elie Wiesel’in de katıldığı barış üzerine düzenlenen forumda, “salondan bir dinleyici” olarak ifade etti.
Umberto Eco, Paul Ricoeur, Ariel Dorfman, Jorge Semprún, Bernard Kouchner gibi isimlerin evrensel barış fikrini ve dünyanın başka başka bölgelerinde birbirleriyle savaşan uluslar, mesela Yahudilerle Filistinliler, İrlandalılarla İngilizler arasında kurulması istenen barışı tartıştıkları bu forumda, Manuel Galan’ın söylediği bu sözler, barış üzerine düşünülmüş bütün kuramsal kaygılardan ve hesaplardan ne kadar da uzak ve sadedir:
“Bir başkasının hayatına duyulan sevgidir barış.”
Tarihin sessizleştirilmesinden ya da susturulmasından, toplumsal belleğin silinmesinden yana olanlar ve insanları, bir savaşın sadece trajik hikâyelerden ibaret olduğuna inandırmak isteyenler, bizi, Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan savaşta, yaşamını kaybetmiş binlerce insanın hayatına sevgi duymaktan hep menettiler.
Böylece, bu sevginin belki de tek başına lanetli bir savaşı sona erdirmeye yetecek o kuşatıcı sıcaklığından bütün bir toplumu, bütün bir halkı mahrum bıraktılar.
Durup dururken dağa çıkmış “vatan haini” gençler vardı hep ve bu gençlerden vatan toprağını kurtarmaya yemin etmiş Mehmetler ya da Mehmetçikler. Bize anlattıkları bu hikâyeye inanmamızı istediler ve olup bitenlerle alakalı bilgi edinme hakkımızı bile akla hayale gelmez bin bir yöntemle engellediler. Çünkü başkalarını tanımanın, keşfetmenin, sonra da sevmenin, ebediyen sürmesini istedikleri şiddetin gerçek panzehiri olduğunu biliyorlardı. Kabul edelim artık. Onlara yenik düştük. Ne yüzü bombalarla tanınmaz hale gelmiş askerimizin, kendisini hastane odasında ziyaret eden komutanından, kaybettiği gözlerini geri isterken, parçalanmış dudaklarının arasından yayılan sese yüreğimizde bir yer açtık ne de Gabar ya da Cudi dağlarında donarak ölen ve bir mezar hakkı bile olmamış gençlerimizi tanımanın, bilmenin sorumluluğunu paylaştık.
Tıpkı geçmişte akıp giden yıllardan sonra alıştığımız gibi; ilk şaşkınlığını yaşadıktan sonra, bugün de yavaş yavaş alışıyoruz artık, her gün bilmediğimiz, tanımadığımız insanların hayatını kaybetmesine. Alıştıracaklar bizi yeni bir trajediye, yeni bir zulme ve hiç kuşkunuz olmasın, bir süre sonra, ateş sadece düştüğü yeri yakacak. Hep böyle olmadı mı ve böyle değil miydi zaten? Zulme, işkenceye, savaşa alışılmaz diyenler yanılıyorlar. İlk şaşkınlık ve ilk acıdır önemli olan, sonrası ise kayıtsız bir tedirginlikten ve hayıflanmadan başka nedir ki? Daha dün sayılır, çok yakın bir tarihte, bu kayıtsızlığı bulaşıcı bir körlük gibi benimseyerek, her gün, her saat, on binlerce insanın, 15 yıl boyunca, hayatının sona ermesinin ve yüz binlercesinin yurdundan, toprağından koparılarak, adını bile duymadığı, bilmediği kentlerin varoşlarında şerpeze olmasının sessiz tanıkları haline getirilmedik mi?
Siyasal bir seçenek olarak ya da siyasal amaçların ve hakların garantisi gibi sunulan şiddete inanmıyor artık kimse.
Haklarımızı ve haklılığımızı savunmanın bir yığın yolu ve yordamı var.
Daha dün, Kürtler ve Türkler arasına cesetlerden örülen duvarlar bütün heybetiyle hâlâ toplumsal geleceğimizi tehdit ediyorken, kimse bizi dağlardan toplanacak yeni cesetlerden, yeni duvarlar örmenin faydalı olduğuna inandırmaya kalkışmasın.
Omuzlarımız yoruldu, yüreklerimiz burkuldu, kan ağlıyor içimiz, ayaklarımız artık yeni duvarları ve yeni tabutları taşıyamaz.
Onurumuz hele, onurumuz ve vicdanımız böyle bir acıya, böyle bir felakete bir daha katlanamaz.
Şiddetin sürekliliğine ve kutsallığına inanmıyoruz.
Hiçbir vatan toprağı, hiçbir ulusun, hiçbir sınıfın çıkarı, bir sevgilinin gözlerine dalıp gitmeye ne fırsat ne vakit bulabilmiş ve bedeni kurşunlara hedef olduktan sonra, belki de sadece kod adıyla anılacak olan “isimsiz” bir gencin ya da bir Mehmetçiğin hayatından daha değerli değildir.
Bu hayatlara saygı duymakla başlar, politik özsaygısı insanın.
Bu özsaygı yoksa, hiçbir amaç, hiçbir hedef kutsal değildir; asıl olan hayattır, hayatın kendisidir.
Onu savunmaktır onur, bile bile kaybetmek ise, hiç değildir.
Kimse taraflardan birinin zayıfladığını, bunun için korkularını, endişelerini yenemediğini düşünmesin.
Ariel Dorfman’ın Şili’de toplumsal barışı yorumlarken söylediği şu sözlere kulak vermenin zamanıdır:
“Zayıf olan taraf onurunda ve direnişinde, korkularını yenmekte ısrar ettiği sürece, bariz şekilde güçlü olan taraf ise zaten sahip olduğu üstünlüğüyle kasılmaktan vazgeçtiği ve kendisine karşı çıkılmasına izin verecek cürete sahip olduğu sürece savaşın önüne geçilebilir.”
Ariel Dorfman’ın öne çıkardığı saygı ve kabulün egemen olduğu bir Türkiye düşünmek bu kadar mı zor?
Çatışmanın ve şiddetin kapımıza yeniden dayandığı bu günde, birbirimize anlatacağımız ve paylaşacağımız barışa dair birer hikâyemiz hiç olmayacak mı?
Varlığını kabul ederek ama bitmesini de korkunç arzu ettiğim suskunluğa belki bir cevap olmasını dileyerek, yazıyı barışa dair bir hikâyeyle bitirmek istiyorum:
Kinyas Kartal, Van’da, büyük bir aşiretin lideriydi.
Oğlu, bir tarihte, iş ortağı ve yakın arkadaşı olan biri tarafından sekiz yerinden kurşunlanarak öldürüldü. Kinyas Ağa, cinayetin işlendiği tarihte Ankara’daydı. Oğlunun ölüm haberini alınca, Van’a hareket etti. Aşiret toplanmış, yas tutuyordu. Taziye evinde binlerce insan, Kinyas Ağa’nın dudakları arasından çıkacak bir emri bekliyordu. Van Gölü kadar büyüktü insanların öfkesi. Kinyas Ağa, onu bekleyen ve ne diyeceğini merak eden aşiretinin insanlarına dönüp dedi ki:
“Ey cemaat, benim bir oğlum, bir oğlumu öldürdü. Ölen oğluma rahmet dilemekten başka yapacak bir şey yok, öbür oğlumu kurtarmaya bakalım, hepimizin başı sağolsun..”(Radikal, 10.7.2005)
Sevgili okurlar bu yazı altı yıl önce yazıldı.
Bir oğlumuz, bir oğlumuzu öldürmeye devam ediyor hâlâ..
Kürt ve Türk siyasetçiler, öldüreni oğlundan ayırmayan, onu da kendi oğlu sayan aşiret kültürünün değil ilerisine geçmek, kıyısına bile yanaşamadı maalesef..
Benim içimdense şunu demek geliyor bugün:
Ey,
Ölümlerden sonra ekranlara üşüşen tecrübeli ve emekli askerler,
Ey,
PKK, terör ve güvenlik uzmanları,
Ey,
Hayatında hiç savaşmamış, ‘devrimci halk savaşının’ teorisyenleri,
Ey,
Etrafındaki cesetten duvarlara gözünü ve vicdanını kapamış, iktidar hırsıyla gözü dönmüş siyasetçiler,
Ey,
Bir kan gölünün ortasında iktidar talep edenler!
Sizler!
Bilgilerinizin, deneyimlerinizin, siyasetinizin ve teorilerinizin hiçbir işe yaramadığını görmüyor musunuz?
Allah aşkına biraz susun!
Susun ki, önce; ölmek ve öldürmek için sırada bekleyen oğullarının hayatını kurtarmak, ve sonrasını da kardeşçe konuşmak için, bu halk, kendinde bir mecal, bir takat bulsun.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.10.2012
3.09.2012
1.09.2012
30.08.2012
27.08.2012
25.08.2012
23.08.2012
20.08.2012
18.08.2012
16.08.2012