Aydın Selcen
Yılın son yazısı. Hem de pazar gününe denk geliyor. O zaman ardımıza yaslanıp, ara sıra pencereden dışarı, ötelere bakarak 2020’nin değerlendirmesini yapıp, 2021’e bakmalı belki. Kirpiklerimizde düşüncelerimizin ıslaklığı, tek elin dışı adeta pervasızca şakağa dayalı. Ünlü düşünür, büyük devlet adamı pozları. Öyleyse yaz bakalım, gereği düşünüldü: 2020 kavruk Türkiye demokrasisi için berbat bir yıldı, 2021 daha beter olacak. Başka?
Özgürlükçü, yerindenyönetimci, katılımcı, laik, çoğulcu bir muhalefet. Solcuların arasında bir ıssız sağcı soruyor. Aldığı yanıt hep aynı: Durakta araba yok. Ahmet Ağaoğlu*, 1869’da doğmuş, 1939’da ölmüş. Yani bu yıl vefat eden annemin doğduğu yıl bu dünyadan göçmüş, doğumu da benden tam yüzyıl önce. “Ben neyim?” yollu ilerlemeci, aydınlanmacı Türkiye aydını sorgulamalarıyla tüketmiş ömrünü. Doğumlarımız arasında yüz yıl var, belki bir arpa boyu yol gidememişiz ki, sorular aynı kalmış aşağı yukarı. “Sen aydın da değilsin zaten, yalnızca adın Aydın” da diyebilirsiniz, eyvallah.
Babam 1930’da doğmuş, 1950’de yirmi yaşında. Tam II. Dünya Savaşı’nın bittiği yıllarda liseye Robert Kolej’e geçmesi, 1950 seçimlerinde DP zaferi, ABD’nin olağanüstü ekonomik büyümesi, Hollywood filmleri, caz müziği ve Soğuk Savaş zihin dünyasını biçimlendirmiş. Elli yaşını devirirken 12 Eylül 1980 darbesini görüyor, ama onun öncesinde aynı yıl yazın geçirdiği enfarktüsle ölümden dönüyor. Darbelere, memuriyete, devlete karşı bir sağcı. Namaz bilmeyen, şarap içip, domuz jambonu yiyen cinsinden.
İşte ben de geçtim elli yaşını. Babam bana Arapça olmasın diye “Adnan”, iddialı olmasın diye “Menderes” adını koymamış, maktul kahramanının memleketidir diye “Aydın” demiş. Ben sorunca hep “sabah karşı doğdun, ‘gün aydını’ anlamında” derdi. Eşek kadar adam oldum, neden sonra gerçek niyetini paylaştı. Her neyse “münevver” demek istememiş. Babam 20 yaşında DP zaferini tadarken, 1960, 1971, 1980 üç darbe göreceğini ve ülkesinin “küçük Amerika” değil, “küçük Latin Amerika” olacağını beklemiyordu herhalde.
Ali Topuz, "Muhalefetten bir şey bekleme fikri bile tehlikeli olmaya başladı zaten, yarın sabah Mahmut Esat Bozkurt’un mezarına gidip iktidara kuvvetli bir hukuk mesajı vermeye kalkarlarsa şaşırmayız artık." diye hayıflanıyor. Cuma Çiçek de Erdoğan’ın bugün bile pragmatizmi bağlamında Kürt meselesinde muhalefetten ileri konuma geri dönmesini daha olası gördüğünü Dünya Ve Biz’de (dk.39’dan itibaren) vurguluyor.
En geç planlandığı biçimde 2023’te yapılacak seçimlerle bugün vizyon yoksunu izlenimi veren muhalefet işbaşına gelirse, yalnızca seçim barajını sıfıra indirmekle yetinse ve TBMM’de en az yirmi milletvekiliyle grup kurma uygulamasını kaldırsa geniş bir demokrasi bulvarı açılmaz mı önümüzde? 1961 anayasası sonrasında olduğu gibi, pıtrak gibi çoğalan her renkten, irili ufaklı siyasal partiler. TBMM’de pek çok üç, beş milletvekilinden oluşacak gruplar. Çokseslilik.
Zorunlu olarak yamalı bohça görünümünde olacak, “gökkuşağı” hükümetler. Muhtemelen küçük hatta bencilce siyasal kaprisler, bildik ayakoyunları nedeniyle bir süre boyunca (iki yıl?) kısa aralıklarla yenilenecek seçimler, kurulup peşi sıra bozulacak koalisyonlar. Aman Tanrım, yoksa İSTİKRARSIZLIK mı o? Aman ne güzel, keşke o cıvıltı geri gelse. 80’lerin ilk yarında ASY tribünlerinde kapalıda karşılıklı yaptığımız tezahürat geliyor aklıma: Sensiz diyor. Yaşanmıyor. Aşk bu olsa gerek… Sabah olup uyanınca. Her şey yine aynı kalsa.
Ama kalmıyor canına yandığım, hiçbir zaman kalmamış işte. Bizimki görücü usulü evlilik gibi biraz. Mutsuz olan cinsinden. Sürekli arzumuz hilafına mahremimize giren, karışan bir eril devlet karşımızdaki. Karşımızda hiç ama tepemizde de durmuyor, üzerimize çöküyor. Biz devlet olamıyoruz, devlet bizim olamıyor. Gayrisamimi sırıtınca altın dişi parlayan bir Şark kurnazı esnaf. Elinde odunla başucumuzda bekleyen bir ızbandut. İhsan Oktay Anar’ın son romanı Galîz Kahraman’da sarhoş olunca yumruklarını da yere koyarak dörtayak evine dönen, kanında RH faktörü yüksek karakter geliyor akla.
Evrende bir nokta yerküremiz. Dünyada bir nokta ülkemiz. Ülkemizin tarihinde birer nokta hayatlarımız. Hatalarımızın toplamını karnında taşıyan birer kara nokta. Başka türlü de olabilecekken bir türlü öyle olamamış. Bir ilkeyi çekerek diksek bunun ortasına çadır direği gibi, adına “özgürlük” desek. “Özgürlüğü ucundan, kenarından tırtıklayan her girişime karşıyız” diyebilsek. Muhatap olabilsek, taraf olabilsek, hegemonyanın karşısında kitleselleşebilsek, ucundan tutabilsek özcesi.
Arka direk dibinde ayakiçi uzatılarak beleşe atılan gol. O anda orada olabilmek için o oyuncunun ortaya koyduğu efor. O zamanlamayla tam o anda orada bulunabilmek için kullandığı akıl. Ayağını kendiliğinden uzatışındaki meleke. Tanrı vergisi yeteneğinin üzerine o melekeyi edinmek yıllarca her gün idmanlarda geçirdiği saatler, yaptığı fedakârlık. Arka direğe koşma kararında ve gol anına varış zamanlamasında gösterdiği akıl.
Hayatlarımızda kaç kere buluşabildik o ortalarla? Kaç kere markajcımızla aramıza koyabildik o elli santimi, bir dirseklik aralığı? Ama hayal kurmaya gelince, hepimiz hayal ettik, nasıl reklam panolarının üzerinden atlayıp, açık tribünün tellerine tırmandığımızı. Asıl beleşçilik bu değil mi? Hayal kolaycılığının, tasarı hamallığının yerini alması yani. “Ben neyim?” diye kendine soran aydın figürü. Eli belinde bir ömür pas bekleyen. Alaturka.
2020'de her Allah’ın günü yüzümüze tükürülerek geldi, geçti. Arka beşlide yolculuğumuz berdevam. Kâh uyuklayarak, kâh söylenerek. “Şoför Bey ama biraz siz de…” diye arada kibarca sesimizi sanki yükseltirmişiz gibi yaparak. 2021’in daha farklı olacağına ilişkin elimizde veri var mı, var. Derneklere (de) kayyım, mal varlığını “dondurma” yetkisi, anayasanın bağlayıcı olamadığı açıklamaları, Türkçe Kuran hezeyanları, bitmeyen, doyulamayan, hız kesmeyen yağma iştahı.
Kürde var da bana olmayacak mı ileri demokrasi? Olmaz olur mu canım kardeşim, yanarlı dönerlisinden, doyasıya hem de, tekmili birden 2021’de. Ama öp de başına koy sen yine, diktatörlük gelse hiç duramazsın.
*bkz. Metin Yetkin’in Gazete Duvar’daki Ağaoğlu yazısı.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları







































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.04.2025
23.02.2025
27.01.2025
9.12.2024
19.11.2024
11.11.2024
2.11.2024
1.08.2024
14.06.2024
14.04.2024