Aydın Selcen
Garê Dağı’na yapılan harekât konusunda Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan dün partisinin “lebalep dolu” Rize il kongresinde meclis araştırması isteneceğini açıkladı. Gerek MSB Akar’ın gerek İçişleri Bakanı Soylu’nun meclise bilgi verecekleri de duyuruldu. Buna göre, hem sözkonusu operasyonu yürüten TSK birimlerinden kayıplar verildiğini, hem PKK’nin elindeki rehinelerin tamamını infaz ettiğini akılda tutarak aklımıza takılan soruları ve asıl bundan sonrasını konuşabiliriz.
Aslında söylenecekleri de, sorulması gerekenleri de Pazartesi günkü Duvar’da sıcağı sıcağına İrfan Aktan, Ümit Kıvanç, Fehim Taştekin ve bir bakıma Azmi Karaveli de fazlasıyla yazdılar. İrfan neyin, ne kadar sorgulanabileceğinin sınırlarını da aktarmıştı yazısında, otosansür keyfiyetine dair ifadelerine aynen katılıyorum.
Bunun sonu kötü biten bir rehine kurtarma operasyonu olduğu anlaşılıyor. Böyleyse, MSB Akar’ın neden çıkıp “sivillerden” söz ettiği sorusu havada kalıyor. Mağarada Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı sivil yurttaşların naaşlarına ulaşıldıysa, öncelikle kimlik saptaması ve ailelerin bilgilendirilmesi, sonra açıklama yapılması gerekmez miydi? Rehine kurtarma operasyonu olarak başlatıldıysa harekât, yine MSB Akar’ın bunu da ilk andan, keza önce aileler resmen ve usulünce bilgilendirildikten sonra açıklaması gerekirdi.
İlk bakışta, hava unsurlarının kullanılması, rehine kurtarma operasyonu kavramıyla çelişkili duruyor. Ancak herhalde anlaşılması gereken havadan bombardımanın PKK’nin mağara çevresindeki muhkem mevkilerinin devre dışı bırakılmasına yönelik kullanıldığı. Sürpriz unsuru ise operasyonun düzenlenmesi için nokta istihbarat sağlandıktan sonra zamanlama olarak kış ortasının seçilmesinde. Yapılan askeri sunumda mağaranın çevresindeki tepe yamaçlarının yüzde 60 eğimli olduğu belirtiliyor. Bu denli zorlu bir topografyada, sınırlarımızdan bu denli uzak bir noktada, bu denli olumsuz meteorolojik koşulların olduğu bir dönemde rehine kurtarma operasyonu düzenlendiyse, farklı senaryoların önceden çalışılmış olacağı varsayılmalı.
Her şeyden önce, alanda çatışmaya giren TSK unsurlarına ortaya çıkan sonuç konusunda hiçbir eleştiri yapmayacağımı ve yapılmaması gerektiğinin altını çizeyim. Ancak, harekâtın planlanmasından ve zamanlama seçimi dahil uygulanmasına karar verilmesine dek siyasi karar alıcıların olabilecek en saydam biçimde başta TBMM olmak üzere kamuoyuna hesap vermesi gerektiği de açık. Hesap sormak, hesap vermek deyince buna olumsuz bir anlam yükleniyor. Yanlış. Muhalefetin de, havuz dışındaki medyanın da başat görevi denetleme. Karar alıcının da görevinin parçası denetime açık olma.
PKK’nin rehinelerin infaz edilmediği, onların hava bombardımanı veya çatışma sırasında öldüğü savı havada kalıyor. Naaşlar memleketlerine gönderildiğine ve aileler, otopsiye değilse de gasilhaneye girdiklerine göre, vahim durum ortada. Buradan hareketle, çevresindeki noktalar etkisiz hale getirilen mağarada sıkışan PKK’lilerin teslim olmayıp, ölmeyi yeğledikleri ancak ölmeden önce rehineleri de öldürdükleri en akla yatkın durum. Öyleyse, içi labirent gibi olan bir mağara sisteminden içeri silâhla çatışılarak girilip rehine kurtarmak olası olamayacağına göre, mağaranın sarılıp, içeridekilerin teslim olmalarının hedeflendiğini varsaymalıyız. Yine aynı biçimde, “ya teslim olmazlarsa?” olasılığının da herhalde masaya konulduğunu.
Sonucu ne olursa olsun, yapılan harekâtın içe ve dışa türlü yansımalarının da olacağı düşünülmüştür. İlk olasılıkta, her şey yolunda gider, rehineler kurtarılırsa, bunun Erdoğan ve yönetimi için önemli ve zamanlama bakımından çok gereksinim duyulan bir dönemde gelecek bir başarı olduğu belli. Rehinelerin katledildiği ve kayıplar verildiği verili seçenekte de bu sonucun yine yararlı kılınmasına yönelik bir kamuoyu oluşturma çabası da hemen başladı. Buna göre, içeride HDP şeytanlaştırılıyor, soru sormak fiilen yasaklanıp, teröre destek vermekle eşdeğer tutuluyor. Üstelik ABD’ye PKK terörüne destek vermek, AB’ye Türkiye’nin terörle mücadelesine duyarsız kalarak çifte standart benimsemek suçlamaları yöneltilebiliyor.
Buna karşılık, “temizle ve elde tut” (“clear & hold”) yaklaşımının, Hakurk ve Haftanin alanlarında olduğu gibi Garê’de ya uygulanmadığı ya uygulanamadığı da görülüyor. Bir sonraki harekâtın Garê’ye yakın Metina dağ silsilesinde başlatılacağını da şimdiden öngörenler var. Belki “tutma” kısmı bundan böyle KDP peşmergesine ihale edilecek. Yahut belki Garê, ayrıksı coğrafi konumu ve sınırdan uzaklığı bakımlarından, Irak/IKB içinde tutulması öngörülen yerlerden değildi. Garê’ye yapılan harekâtın, Fırat’ın Doğusu’nda elde tutulan cebin genişletilmesi ve/veya Musul’un batısından Şengal’e dek sarkmak mümkün olamadığı için yapıldığı da söylenebilir. Bu durumda, süregiden askeri harekâtların amacının, Kandil’i “yerle bir etmek” değil, hem Türkiye sınırından hem Rojava’dan yalıtmak olduğu düşünülebilir.
“Temizle ve elde tut” (ve “imar et”/”build”) gibi ABD’nin Irak’ta ve Afganistan’da geliştirdiği terörle mücadele stratejisinin bir diğer unsuru da “DDR” yani “silâhsızlandır, terhis et, yeniden topluma kazandır”. O uzantı da “siyasal çözüm” denilenin, alandaki asker tarafından anlaşılır bir göreve dönüştürülmesi. Oradaki ince nokta ise demokrasilerde askerin kendinin dahi stratejinin yapılması ve nihai çözümün belirlenmesi konularında karar almanın münhasıran seçimle işbaşına gelmiş sivillerin görevi olmasını baştan şart koşması. Öyleyse, kararlılık ve kalıcılık göstermek adına ilanihaye sürecek izlenimi veren sınırötesi askeri harekâtların ardından ve onlarla eşzamanlı olarak hangi siyasetin uygulanacağını sorgulamak da muhalefetin kaçınamayacağı sorumluluğu.
Özetle muhalefet, içeride başta ifade özgürlüğü hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, anayasanın ve yasaların hiçe sayılması, Kavala ve Demirtaş gibi siyasi davalarda en çarpıcı biçimde açığa çıkan hukuksuzluk, kayyum atamaları gibi merkezin yereli vesayet altına aldığı ve seçmenin iradesinin hiçe sayıldığı uygulamalar, TBMM’de temsil edilen üçüncü parti olan HDP’nin kapatılması çağrıları, anadilde eğitim gibi terörle mücadeleyle ilintilendirilemeyecek talepler gibi konuları da “teröre karşı karşı devletimizin yanındayız” ve “bugün, o gün değil” demeden ısrarla gündeme getirmek zorunda. Muhalefet ayrıca, başka konularda en sert biçimde eleştirebildiği Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MSB Akar gibi karar alıcıların politika tercihlerini, konu dış politika olduğunda, adeta bir dokunulmazlık zırhı arkasına saklamamalı.
Muhalefet PKK terörüyle mücadele ile Irak ve Suriye siyasetleri konusunda hangi alternatifleri kendileri iktidar olduğunda uygulayacaksa, onları da şimdiden ve düzenli olarak açıklamalı. Bu konuların ucu Türkiye’nin ABD ve Rusya ile ilişkilerini doğrudan etkilediği denli, en azından terörün tanımı ve yerel yönetimler konularında AB ile uyum sağlanıp sağlanamayacağının da göstergeleri. Diğer deyişle, nasıl bir dış politika uygulanacağı, nasıl bir ülkede yaşamak istediğimizi de anlatıyor.
Bana göre, golcü özelliği olan oyuncu gibi, kritik konularda doğru zamanda en anlaşılır ve akılda kalıcı cümleleri bulabilen kişilerden biri Levent Gültekin. Şunu demiş: “Her şehit haberi geldiğinde iktidarın korkusuyla kınama kervanına katılan sevgili muhalefet, sizin göreviniz hamaset sürüsüne dahil olmak değil, bu sorunun çözümüne iktidarı zorlamak, işini düzgün yapmayan iktidara da hesap sormaktır.” Cenazelerde saf tutma telaşına düşmeden.
O dirayet ve feraseti muhalefette korkarım göremedik, göremiyoruz ve göremeyeceğiz de. Okumazlar herhalde bu satırları ama belki Almanya Şansölyesi Merkel’in (“sağcılık ahmaklık” diyen kimi muhaliflere de acizane Merkel’in Almanya’nın sağcısı olduğunu anımsatayım nazikçe) ülkesinin bayrağının araçsallaştırılmasına tepkisini gösteren şu kısacık görüntüyü yarım dakika zaman ayırıp izlerler ve dilerim üzerine yarım dakikadan daha uzun zaman düşünürler.
*Yazı bitti ama tam denk gelen bir anekdotu dipnot olarak paylaşayım izninizle. Kadıköy’de telefon duş başlığı ve uzantısı aramaya çıktım. Gözüme kestirdiğim dükkân tüpçüydü. Girişindeki kapının açılıp kapanma sorunuyla ilgilenen, patron kılıklı esnafı gözüm tuttu. Kır saçlı, açık tenli, matruş çehreli, ince uzun, gözlüklü. Henüz ben kapıya doğru adımımı atarken o güngörmüş esnaf sağ elinin ayasına yüzme doğru kaldırarak, işaret diliyle o anda kapının açılıp kapanması gibi stratejik bir dosya üzerinde çalışmakta olduğunu ve bana ayıracak bir anlık zamanı olmadığını belirtti. Ben de tebessüm ederek ve sağ elimin işaret ve başparmağını birleştirerek “affedersiniz çok küçük bir şey soracağım” diyerek elimdeki naylon torbadan bozuk duş başlığını çıkaracak oldum ki, gözucuyla bakıp “yok!” dedi kafadan. Bir adım daha yaklaşıp, “onu biliyorum da ben…” diye üsteleyecekken, yine yukarı çevirdiği yüzündeki kaşlar havaya ve yine sağ elinin ayası burnuma doğru kalktı. “Anladım da yakında bildiğiniz nalbur…” derken, yüzüme bakmadan ve derhal buyurgan tonda senli-benli olarak, “ileride sağda sokağa girecen” dedi ve sırtını döndü.
Ben de aklım sıra çok serzenişli biçimde “ah çok teşekkür ederim, çok naziksiniz, zahmetler verdim” deyip arkamı döndüm. Döner dönmez de dişlerimin arasından “senin ben…” diye başlayarak yedi ceddine rahmet okudum. Karşıdaki sokağa girdim, sağda nalbur. Bu defa kara kuru, bodur, bıyıklı, iki günlük sakallı bir esnaf, Güneydoğu şivesiyle “buyurun efendim” dedi. Her neyse, işimiz görüldü beş dakikada, adam da habire “efendim” diye, sizli hitabı sürdürdü, elleri de hani “el pençe divan” pozunda, göbeğinin üzerinde kavuşmuş durumda. Dışarı çıkarken “işte Kürt terbiyesi, adamların busu başka” diye geçirdim aklımdan. Sonra iki adım daha attım, yine zihnimde “erdemli, doğru düşünce bu değil ki” diye bir ampul yandı. Zira o kuvvetle muhtemelen Kürt nalbur sözün gelimi, nezaketen bana “efendim” diye hitap etmemişti; bana gerçekten “efendi” muamelesi yapmıştı. Bu durum da onun ezikliğini değil, benim konumumun yahut ortamın yanlışlığını dışa vuruyordu. Doğru tutum benim ona “estağfurullah” demem olacaktı. Önce bu ilişki doğrultulmadan da hiçbir halt yoluna giremezdi. Böyle düşündüm. Belki bu işlere fazlaca kafa yorduğum için pireyi deve yapmışımdır, öküzün altında buzağı bulmuşumdur, takdir her zamanki gibi okurundur.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.04.2025
23.02.2025
27.01.2025
9.12.2024
19.11.2024
11.11.2024
2.11.2024
1.08.2024
14.06.2024
14.04.2024