Leyla İPEKCİ

Zamanın belleğinde...
30.07.2011
3866

Rüzgârlı bir yaz ikindisi. Yine nemli tenlerimiz. Giderek uzuyor gölgeleri, penceremden neredeyse içeri sarkmakta olan yaprakların. Gümüş, sere serpe uzanmış balkon kapısının eşiğine. Uzaktan bana bakıyor. Saniyeler içinde değişiyor yüzündeki anlam.

 

Rüzgârda sallanan ağaç dalları gibi, hareket halinde ifadeleri. Endişeli, ürpertili, heyecanlı, meraklı, tatminkâr, sabırsız... Gümüş; kedimiz. Onun yüzündeki değişkenlikte akıp giden zamanın yansımasını izliyorum.

Pat! Çarpışıyor bakışlarımız uzayda. Birbirini bilen, seven iki varlığız şu anın içinde. O bana bakıyor, ben ona bakıyorum kıpırdayan gölgeliklerde. Yüzümüzdeki anlamlar buluşuyor. Bir anı paylaşıyoruz. Ve geçiyor ömür.

Çabucak geçiyor. Anları geri getirmek imkânsız. Ama geçip giden anlar yalnızca yüzümüzü ve bakışlarımızı dönüştürmüyor. Üst üste yığılan anlar zamanın belleğinde beklenmedik delikler, gedikler açıyor. Gece tünelleri, gündüz koridorları...

Editörüm, Zaman'da tekrar yazmaya başladığım için bana yeni mail bilgilerimi yollamış, "size gelen okur yorumlarını buradan okuyabilirsiniz, keyfini çıkarın" diye de eklemişti.

Bense bilgisayarın karşısında o adres bilgilerini girince karşıma çıkan 'şey'i görür görmez tıpkı az önce Gümüş'ün takındığı iç içe geçmiş ifadeler gibi aynı anda sayısız ifadeye büründüm.

Zaman'da yazarken kullandığım ama ayrıldıktan sonra bir daha bakmadığım (iptal edilip edilmediğini dahi kontrol etmediğim) mail adresim meğer üç yıldır canlı imiş! Ve altı bin sekiz yüz küsur mail biriktirmiş 'gelen' kutumda.

Anlaşılan, editörümün dediği gibi 'keyfini çıkarmam' için öncelikle inbox'ımı boşaltmam gerekecekti. Zaten maillerin büyük bir bölümü 'gelen kutusu' dolu olduğu için açılamaz haldeydi.

Zaman'dan ayrıldıktan sonra çeşitli kişilerden ve kurumlardan bana kesintisiz olarak gelmeye devam eden ne çok mail varmış meğer. Bir saat kadar uğraştım geriye doğru giderek silmek için hepsini.

Ve geriye gittikçe dönemin çarpıcı olayları gözümün önünde canlanmaya başladı. Gelen mail'lerin haber verdiği bütün o darbelere karşı yapılan yürüyüşler, işgal protestoları, Mavi Marmara, referandum, şehit cenazeleri, anadil tartışmaları, anayasa çalıştayları, bültenler, Kürt açılımına dair raporlar, uluslararası bildiriler, bildirgeler...

Nihayet en eskiye varmayı başardığımda beni bir sürpriz bekliyordu: Zaman'dan ayrılacağım belli olduğunda bana gelen okur mektupları! Kimi pazar günleri yazdığım 'Zamanın Kabukları' adlı köşemdeki son yazıya yorum yazmış. Bazısı güle güle diyerek beni uğurluyor. Kimi gidecek olduğum Taraf'ta da yazılarımı okuyacağını belirtiyor. Bazıları ise neden diye soruyor...

Tıpkı Gümüş'le benim aramda farklı âlemler arasında kurulan ilişki gibi, sanal âlemde de güçlü bir ilişki kurulabiliyor. Onları silmeye kıyamadım. Böylelikle aradaki yedi bine yakın mail gittiği için, Zaman'a bugün geldiğimde bana hoşgeldin diyen okurların yolladığı mektuplar hemen üstünde yer aldı beni uğurlayan bu mektupların!

Üç yıl önce bana gelen mail'lerin bugüne dek halen silinmeden kalmış olduğunu görmek ansızın zaman içinde zamanlar açtı bana. Dönülen hep başka bir yer, dönen başkası artık. Karşılayanlar da. Ama kalpleri bitiştirdiğimiz gibi, ifadeleri buluşturduğumuz gibi, anları da birbirine eklemliyoruz pekâlâ.

Âlemlerin iç içe geçişinde zamanın bölünmediğini, aksine bütünlendiğini, birlendiğini hissettim yeniden. Zamanın döngüselliğinde saklı o biricikliği...

Bulutun dağılması gibi hızla geçti sonra gene anlar. Gümüş dışarıda uçan bir kelebeğe odaklandı, ardından önündeki kekik saksısından dağılan kokuya...

Geceler gündüzler üzerimize izini düşürerek geçip gidiyor. Bedeni yaşlandırıyor, düşünceleri değiştirip dönüştürüyorlar. Kalbe gelen düşüncelerin de bir akış ömrü var. Bazı anılar zamanın belleğinde esrarlı bir biçimde istifleniyor, bazıları uçup gidiyor bilinmezliklere. Yok olmuyorlar. Ya da yokluğa sığınıyor, gizleniyor her şey.

Zamanın bu ölçülemeyen akışında bize verilmiş bir emanet: Vakit! Vaktimizi nasıl geçirdiğimiz sorulduğunda, zerrenin dahi başıboş olmadığını hatırlayacağız yeniden. Bir salise kadar boşluk olmadığını şu âlemlerde.

Gümüş'le beni, vedalarla kavuşmalarımızı, bıraktıklarımızla buluştuklarımızı, eski anılarla yeni hayallerimizi birbirine bağlayan zaman, bir nimet olan vaktin anlamını hatırlatıyor bize. Devam eden, kesintisiz. Döküle döküle bitmeyen.

 

[email protected] 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar