Leyla İPEKCİ

Güzellik medeniyetinin izinde
23.08.2014
1611

 Medeniyet inşasında toplumun ruhunu oluşturan temel taşlardan bahsederken kuşkusuz ana malzememiz 'güzel insan'. İnsanlığın kalbindeki kandili yakıp dışarıyı da kamaştıran bir medeniyet öncelikle kâmil insan yetiştirmekle anlamını bulacak. Kâmillerin insanlığın tüm hakikatini cem eden özellikleri, evrensel dili, 'güzel ahlak' ve edebi yer ve göklerin nurudur diyebiliriz. Onlar 'aşk şahidi' olduklarından diridirler ve sözleri canlı sözdür.

Geçen yazımda bu cümlelerle sözünü etmeye başladığım medeniyet inşa sürecini kalbin kemaline bağlamakla işe başlamıştım. Uzun ince bir yol bu. Toplumsal mühendislik fikrine olabildiğince karşı durarak çoklu bir maneviyat ittifakından söz edebilmek gerekiyor her şeyden önce. Dini, ırkı, mezhebi, kökeni tarif etmeden, bunların hiçbirini putlaştırmadan ve tahakküme yol açmadan: Kalbin anadiliyle konuştuğumuz bir hakikat bilincine yaklaşmak, insanlığın her şeyden evvel kâinata sunacağı ortak katkısıdır diye düşünüyorum.

Önceki yazımda bahsettiğim çok birimli, çok kollu bir medeniyet enstitüsünün insanlığa yapacağı katkı bu yüzden çok kıymetli. Böyle bir kurumun ne tür icraatları olabileceğine geçmeden evvel, toplumsal kıyamın sosyolojik, siyasi, ekonomik yönlerini ele aldığım pek çok yazımdan farklı olarak, bu yazıda biraz da işin 'nefs eğitimi'ne bakan yönüne değinmek istiyorum.

Medeniyet inşası ihtiyacımızın toplumsal hayatın içinde bir arzu sosyolojisine tekabül ettiğinden hareket ediyorum, çünkü yıllardır canlı tanıklığım hep bu yönde. Öte yandan 'medeniyet inşası,' 'Yeni Türkiye' veya 'yüz yıllık parantez' gibi kavramlardan söz ettiğinizde ya idealist olarak kodluyorlar sizi, ya hayalci, ya da mesela Osmanlı nostaljisine kapılmış olduğunuza hükmediliyor. Hiçbiri değilse, en azından 'kültürel emperyalist' bir hırs içinde olduğunuz söylenecektir. Bölgesinde ona buna kafa tutan liderlerle gerçek anlamda büyük devlet olamayacağınız da muhakkak bir kere söylenir.

Toplumsal zihniyette ve gündelik hayatın dip akıntılarında karşılığı canlı olan bu olguları ironize eden muhalif yakın çevreme hak vermesem de anlayabilecek kadar içinden geliyorum. Alaycı bir dille bu kavramların içini boşaltmaktan aldıkları zevki ve aidiyet duy-gusunu ancak böyle bir karşı çıkış üzerinden oluşturabilmelerini ilgiyle izliyorum.

Devletin, illegal oluşumlara yenik düşerek on yıllarca sürmüş sistematik zulmüne muhalif olmakla, bir medeniyet projesine en kritik aşamalarından itibaren muhalif olmak aynı birimle ölçülemiyor maalesef. Bir yandan da adalet duygusunu köreltiyor böyle muhalif kalma ısrarcılığı.

En büyük adaletsizliğin kalbin gerçekte hissettiklerini inkâr etmek olduğunu düşünüyorum. Sabah akşam dil afeti işleyerek muhalif dil konuşamazsınız. Bizi saldırganlığa, entrikaya, şantaj ve tehdide, etrafa üstten bakmaya, ötekini aşağılamaya, ondan nefret etmeye yönelten bir muhalefet dili adalet üretmez. Haklı bile olsanız, haklı olmanın getirdiği gücü bu şekilde istismar ederek büyük ve çoğulcu bir medeniyet inşa edemezsiniz. O halde toplum olarak en çok ihtiyacımız olan nefs eğitimi muhalif dil oluşturmaya dair olmalı.

Kendi üslubunu kendi dinamiklerinin içinden oluşturmalı bu dil. Yani sabah akşam bu devlete, şu ideolojiye, o partiye karşı olmakla değil, kendi çıtasını kendine karşı yükseltmekle işe başlamalı. Hakaret, iftira, nifak ve fitne içermeyen bir eleştiri kültürün yeşertilmesi için gereken kalp ahlakını aşılayacak yaklaşımlarla güzellik medeniyetinde ilerleyebiliriz ancak.

Medeniyet inşasında aklıma ve yüreğime gelen bir kavram da niyet. Tevhid şuuru niyet demektir öncelikle. Kâmil bir kalp, halis niyeti olan kalptir. Sahicilik ve samimiyet, bize güzellik medeniyetinin ipuçlarını sunar. Kendi Medine'mizi kurmak için önce bir hicret gerekiyor. Nefsten ruha bir hicret, her birimize. Sahih niyetle yaşamaya ve art niyet ve peşin hükümlerden uzak bir bakış geliştirmemize katkı sunacak bir hicret. Yatakları yakarak çıkacağımız.

Güzel'in 'doğru' ve 'iyi' ile fıtrî bağından hareketle bir diğer hasletin geliştirilmesi mümkün olmalı: Dosdoğru olma gayreti. Dürüstlük insanın iç dünyasını değiştirir. Giderek tavırlarına, davranışlarına yansır. Elleri, gözleri, kulakları, her organı 'gönül dili'yle konuşmaya başlar. O zaman artık herkesle ve her şeyle 'yek vücut' olma halinin insanı içinden güzelleştirmesini izlemeye başlarız. Merhamet kendiliğinden zuhur eder.

Yazımı son bir maddeyle tamamlayayım. Vicdan. Vicdanı ağzına dolayıp neredeyse ideolojik bir kimlik olarak suiistimal edenlerden ve vicdanı Tanrı'yla eşdeğer tutanların çarpık algısından uzak tutacak bir sevgi eğitiminden geçmeliyiz ille de!

Sağda solda vicdan moderatörü kesilerek, bunu kınadın ama şunu niye kınamadın diyerek acıları yarıştıran, felaketleri bir tür hiye-rarşik sıralamaya tabi tutan siyasi yaklaşımların hakikat ile ilişkisini yeniden düzenleyecek bir eğitim olmalı bu. Nefreti körükleyen değil sevgiyi çoğaltan... Tanrı'yı vicdana indirgemeyen bir bakışla her olayı kendi içkin ve aşkın yönleriyle değerlendirmeye ayarlı sahih bir algı oluşturmayı hedeflemeliyiz. İnşallah somut icraatlar ile devam edeceğim.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar