Leyla İPEKCİ
Ne vakit tefekkür, irfan, aşk, kendine dönme, dönüşme filan demeye kalksak, bombalar patlıyor, çatıştırma moderatörleri saat başı yeni bir fitne tezgahlıyor. Ruhumuzun dirilişi için bize gereken canlı sözler. Canlı bombalar değil.
Gerçi bir nazardan bakınca celal ile cemali bir'leyen kamil ve ariflerin nazarını kast ediyorum, “ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim” kıvamına izini düşürüyor onların nefesinden yankılanan hakikat. Yunus'un deyişiyle.
Lakin biz o mertebede olmayan çoğunluklar için, canlı bombaların patladığı bu topraklarda canlı sözlerin şahitliğini işitmek cidden maharet istiyor, çünkü bu kolay değil. Bütünüyle imkansız da değil ama: Hafızamızdaki aşk ve irfan sesleri ne kadar cılız olursa olsun, kültürel havzalarımızın uyandırılmasında etkili olabiliyor. Buna aşağıda döneceğim.
***
Buradan hareketle, her vesileyle söylediğim bir şeyin altını çizeyim öncelikle. Aşk ve irfan ruhumuzu mayalamaya devam eden canlı sözler sadece kitapta okunmak için değil, yaşanmak içindir.
Aşk ve irfan kültürümüzü bir aktarım faaliyetinden ibaret bırakan uzun bir dönemin sonundayız çoktandır. Şimdi artık kalbimiz açıldıkça kendimizi yoğurup dönüştürebiliyoruz. Az sayıdaki sanat eserlerinde bunun yansımasını görmek de mümkün.
Oran olarak henüz az evet. Kuşkusuz ki eğitim ve olanak açısından kabiliyetli olanların yetiştirilmesi için imkan ve fırsat sunmak, adaletli bir yaklaşımla derdi sanat yapmak olanların elinden tutmak, onların uzmanlaşmasına olanak sağlamak elbette hem resmi hem de sivil kurumlar için elzem bir çaba.
Lakin aşk ve irfan kültüründe hakikatin sesi olan canlı sözlerin ifadesi, sanatın hangi dalında olursa olsun, eğitimden fazlasını gerektiriyor. 'Gönülliyet' biriminin ana maddesi olarak; adanmak, odaklanmak, aşk ile tutuşmak, Hakkın işini yapma şuuruyla azmetmek gibi ölçüleri farz haline getiriyor bu madde.
Kurumsal çabaların ötesinde, bu ferdi bir nasiptir sanatçı için. Siz olanakları ve fırsatları eşit olarak sunmakla yükümlüsünüz, ama ancak gönlüne aşkı gömülü olan, ne kadar kabuğunu kırarsan kır, ne kadar örselersen örsele, içinden yine sanatçı çıkaranlar ancak canlı söze dönüştürebiliyor hakikat menbaından çektikleri ilhamı.
***
Şimdi bugünün gençlerine bu toprakları mayalayan aşk ve irfan ruhunu nasıl aşılayabiliriz diye hemen her konuşma ve seminerlerde dönüp dolaşıp geldiğimiz bir mevzu var. Tabii ki ortak kabul gören yaklaşım: Kültür ve sanat vasıtasıyla.
İyi de bugün senaryo yazan, tiyatro sergileyen hangi yazar, yönetmen, rol canlandıran hangi oyuncu bu aşk ve irfan kültürüne aşina ki, taklidî bir aktarımdan öteye, canlı söz olarak diriltecek manayı?
Bunlar yapılmasın demek doğru değil. Fakat asla bununla yetinmemek gerekiyor. Kültür sanat faaliyetlerini yürüten resmi kurumların yetkilileri içinse çok üzgünüm ama şehirlerde kütüphaneler kurmak, kültür merkezlerindeki salonları doldurmak yeterli oluyor. Gelecek nesillerin kemali için oturumların, panellerin, konferans veya konserlerin yetmediği, salonları doldurmakla aşk ve irfan hayatımızı ihya etmenin mümkün olmadığını acilen fark etmeleri gerekiyor. İzletmekten öte yaşatmaya yönelik bir çaba gerekiyor çünkü. Bunun için de bizzat kendisi canlı söz olan arif ve kâmillerin nefesini çekmenin, divanından, bestesinden vs feyizlenmenin mânâlarına vakıf olmalılar.
***
Buna ek olarak, kültür ve sanat faaliyetlerine katkıda bulunmak istedikleri her tür kurumun icrasını eşitlikçi bir yaklaşımla değerlendirmekle yol katedilmediğini kabullenmek gerek. Nefsi besleyen, kişisel egosunu tatmin eden sanatçıların şöhret ve maddiyat peşinde koşarken ürettikleri bir eserle, hakikat dilini on yıllarca iğneyle kuyu kazarak kurmuş, gelecek kuşaklara işittirmeyi tek gayreti olarak benimseyen sanatçıların eserlerine eşit muamele yapmakla da bir yere varılamadı.
Sanat eserlerini değerlendirmede adalet ve hakkaniyet temelli bir yaklaşım amaçlıyorsak, öncelikle her alanda ehil yorumcular, eleştirmenler, hocalar yetiştirmeye önem vermeliyiz. Aynı şekilde uzmanlaşma ve derinleşme o kadar eksik ki, yarım yamalak işlerle, kulaktan dolma bilgilerle, devamlılığı umursamayan bir bakışla değerlendirilen sanat eserleri maalesef icracılarına da yapıcı bir geri dönüşüm sağlamıyor.
***
Sadece sinema alanında mesela Batı'nın belirleyiciliğinden şikayet ediyoruz da ne yapıyoruz? Yapımcılık aşamasında fon veren batılı kuruluşlara muhtacız. Neden bizler de batılı ve doğulu sinemacılara fon verme aşamasına geçip dünya sinemasında ve evrensel kültürel değerlerde belirleyici olmayalım? Her zaman değilse bile çoğunlukla ülkemizi kötüleyen filmlere katkıda bulunan kurumlar mı belirlemeye devam edecek sanat kalitemizi?
Kültür sanat etkinliklerini yürüten tek bir vakıfla mı kendimizi uluslararası etkinliklerde duyurmakla yetineceğiz? Kültür sanat politikalarımıza yön veren yetkililerin acilen 'içerden' bildirim verenleri işitmeye ihtiyacı var. Daha önce de defalarca belirttim.
Türkiye'nin kültür ve sanatına yön veren ve asli değerlerini insanlığın sesine tercüme etmeye çalışan sanatçıları yurtdışında tercüme edecek, edebiyattan hikmet geleneğinden anlayan uzman tercümanlar yok. Demir çelik üzerine uzmanlaşmış bir tercümanı tasavvuf paneline istihdam ederken hakkaniyetli bir yaklaşım sergilemiş olmuyorsunuz.
Bunun gibi öylesine çok ifratı ve tefrit ölçüsü var ki. Gerçek anlamda derdi olan ve açılış kapanış protokollerinde alkışlayıp kürsüde boy göstermekten fazlasına talip olan dertli bürokratları yetiştirmeli devlet bir an önce.
Savaşları, canlı bombaları durdurmanın asıl yolu, aşk ve irfan geleneğinin evrensel insan kriterlerini canlandırmaktan geçiyor. Uyuyan uzuvlarımızın uyanması; kültürel havzalarımızın da uyandırılması demektir çünkü aynı zamanda.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.09.2018
4.02.2018
1.02.2018
28.08.2018
25.08.2018
21.08.2018
7.02.2018
4.02.2018
31.07.2018
28.07.2018