Leyla İPEKCİ

Yedikçe kadavralaşmamak için...
29.11.2011
1830

 Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din İşleri Yüksek Kurulu işbirliğiyle düzenlenen 'Dördüncü güncel dini konular istişare toplantısı'nda günümüzde helal gıda konusu ele alınmış.

 

Helal ve haram ürünlerde dini olduğu kadar beşeri ahlaki metafizik boyutların bulunduğunu vurgulayan Prof. Faruk Beşer, Hz. Âdem ve Hz. Havva'nın ilk imtihanının yeme konusunda olduğunu hatırlatmış.

Yediğimiz her şey nihayetinde ya toprakta yetişiyor, ya toprakta yetişenlerle beslenen hayvanlardan geliyor. Yani insanın topraktan yapılmasıyla topraktan beslenmesi arasında bir 'hemcinslik' durumu var. Boşuna dememişler: "Sen yediğinsin" diye. Topraktan yapılmış Âdem'e üflenen ilahi nefes, onun yalnızca cesetten ibaret olmadığını, ilahi özelliklerle donatıldığını işaret eder. Can ile ruh buluşmuştur. Ve her birimiz yaratılış gayemizin bilgisini taşımayı üstlenmişizdir. Bilerek veya bilmeden. Birimizi diğerinden ayıran ise bu bilgiyi taşıma hallerimiz biraz da.

Gıda ürünlerinde helal ve haramın belirlenme yöntemi, genetiği değiştirilmiş gıdaların dinî hükmü, gıda ve hayvan yemlerindeki katkı maddeleri sorunu, modern besi ve kesim yöntemlerinin dini açıdan değerlendirilmesi ve helal gıda standardizasyonuna dek birçok önemli konu gündeme gelmiş toplantıda. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez, toplantının hangi gıdaların helal, hangilerinin haram olduğunu belirlemek değil, helal haram seçimi yapabilecek kriterler oluşturmak olduğunu belirtmiş.

İnsandan insana, toplumdan topluma, çağdan çağa değişen ahlaki normlardan bahsetmiyoruz kuşkusuz. Yaratılış'taki halk edilmek ile ahlak arasındaki bağlantıları hakkıyla kurarak insanlığın değişmez niteliklerini algılama konusundaki evrensel ölçülerden bahsediyoruz. Ki bu yüzden helal ve haram kriterleri Görmez'in belirttiği gibi "sadece bir beslenme konusu değil, bir ahlak konusu." Şunun da altını çizmek gerek: İnanmayanlar için bu kavramların bir anlamı yok, o yüzden helal ve haram üzerine kriter oluştururken ancak inananlar ve inancını sadece fikir düzeyinde değil, vücuduyla da bir ibadet olarak yaşayanlar için söz söylemenin bir hayrı olabilir.

Cesedimizden ibaret olmadığımızın inananlar için sayısız göstergelerinden biri de, insanı kendi nefsine indirgeyen ve onu kadavralaştıran bakış açıları karşısında bize emanet verilen vücud, akıl, irade, şuur, söz gibi 'araçlar'la 'burada mevcud bulunuşumuzun fitri bilgisi'ni yaşam boyunca 'diri' tutma çabalarımız. Her birimizin yolculuğu biricik de olsa, O'nun ilk zikir olarak bizi sevmesiyle başlayan varoluş serüvenimizde, O'nu sevme biçimlerimiz bizleri kul paydasında birleştiriyor. 'Çamurun nuru'ndan nefes çekebilmek, yeryüzünün halifesi olma yolculuğuna çıkmış herkes için mümkün.

Hz. Âdem ile Hz. Havva'nın yemek üzerine verdikleri ilk imtihana dönecek olursak. İnsanı dünyaya düşüren ilk adım, Allah'ın (cc) izin vermediği bir gıdayı yemekle atılıyor. İster yemek konusunda ister başka konularda olsun, O'nun insandan istemediği her şey: Düşülerek varılmış bu dünyada insanlaşmanın yollarını kapatıyor bize. Bunların ne olduğunu sorgulamak, idraka çalışmak, 'oku'mak; "ben daha iyisini bilirim" diye karşı çıkmaktan çok daha derinlikli bir yöntem. Çünkü düşüşümüz bu dünyada da devam ediyor. Ama düşüş sürdükçe cennete geri dönme umudumuz da sürüyor. Haram ve helal'in kriterlerini belirlerken, O'nun bizden istediği evrensel ölçüleri derinlikli 'oku'mamız bu yüzden elzem bir tutum. Görmez'in "hem yiyeceklere sahip olma, hem de tüketim ahlakına sahip olmalıyız" demesi ne kadar acil bir uyarı. Kazların ağzına huni dikilerek ciğerleri yağlanana dek durmaksızın yedirildiğini yıllar önce bir belgeselde izlediğimde, helal gıdanın ve onu 'helal' biçimde tüketmenin insanlığımızı diri tutmaktaki önemini fark etmiştim. Hayvan katliam fabrikalarında çalıştırılacak işçilerin nasıl istihdam edildiği de korkunç bir insanlık ayıbı olarak çıkmıştı karşıma.

Haram ile helal ayrımını fıtrî olarak yapma mahareti olan vücudumuzun ihtiyaçlarını değil, nefsimizin ihtiyaçlarını dinlemek daha kolay geliyor bize. Her an gaflete düşme ve kendimize zulmetme ihtimalini taşıyoruz. Bu ayrımı yapabilecekken heves ve hırslarımız yüzünden yapamayışımız karşısında, bunun vahiyle sabitlenmiş olması inananlara çok büyük bir nimet, bir filmi (Food Inc.) izlediğimde anlamıştım. O'nun razı olmadığı biçimde üretilen her bitki, kesilip tüketilen her hayvan, bizi O'na yaklaştırmaktan ziyade uzaklaştırıyor. Farkında olalım olmayalım bizi nefsimizin rızasına kilitliyor ve saldırganlığa, yağmacılığa, tahakküme yöneltiyor ta Hz. Âdem'den beri. Yazıyı daha önce kullandığım bir cümleyle noktalayayım. (Bazıları buradaki anlam katmanına odaklanmak yerine "senin iraden yok mu" şeklinde değerlendirebilir tabi bu sözleri. Olsun.) "Allah'ın beni görmek istediği gibi olabilirsem, kendim olurum."

 

[email protected]  

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar