Mensur Akgün
Hatırlarsınız, eksen kayması tartışması İsrail ile Türkiye’nin arasında sorunlar çıktığında, Türkiye Gazze’ye karşı düzenlenen Dökme Kurşun operasyonuna tepki gösterdiğinde başlamıştı.ABD’deki bazı düşünce kuruluşu çalışanları Türkiye’nin ekseninin kaydığını, Batı’dan uzaklaştığını iddia etmişti. Bu tanımı gereği ‘kötü’ bir şeydi. Çünkü Türkiye artık ‘Amerika güneşinin’ çekim cazibesinin etrafında dönmüyor, kendi çıkar ve beklentilerine uygun politikalar benimsiyordu.
Biz, yani ikili ilişkileri eşitlik perspektifinden görenler, al-ver olarak algılayanlar, eksenin kaymadığını, çıkarların farklılaştığını, Türkiye’yi ve aslına bakarsanız dünyanın tüm diğer ülkelerini böylesi bir jeopolitik anlayışın çerçevesine oturtmanın yanlış olacağını anlatmaya çalışıyorduk. ABD tabii ki güçlüydü. Fakat gücü her istediğinin yapılacağı anlamına gelmiyordu. Washington’un da sistemin temel normlarına uyması gerekiyordu ki cazibesi, çekim gücü sorgulanmasın.
Tahmin edebileceğiniz gibi bu görüş baskın anlatı karşısında zemin bulamadı. Türkiye’de bile akademisyenler, gazeteciler, kanaat önderleri sanki ülkenin çevresinde dönmesi gereken bir eksen varmışçasına tartışmaya girdiler. Kimisi eksenin kaydığını söyledi, kimisi de kaymadığını ispatlamaya çalıştı. Çok azı eksen paradigmasının geçerliliğini sorguladı. Oysa asıl bize empoze edilen anlatının sorgulanması gerekirdi. Sorgulamadık, daha doğrusu yeterince sorgulayamadık.
Bu da eksen kayması metaforunun kendi gerçekliğini yaratmasına, Türkiye’nin attığı her adımla merkezden uzaklaştığına inanılmasına yol açtı. Bilginin ve doğrunun tekelini gücün tekelini elinde elinde bulunduranlar belirlediği için bizim bir şeyi neden yaptığımız değil yapmış olmamız anlam kazanmaya, tartışma konusu olmaya başladı. Sorunların bazıları bizden kaynaklanıyor olsa da artık karşımızda Türkiye’yi anlayacak, neyin neden olduğunu düşünecek bir kolektif siyasi bilinç kalmadı.
Türkiye’nin ABD’den uzaklaştığını, bunun nedeninin de aslında Türkiye’deki iktidar olduğuna inanan özcü bir anlayış oluştu. Oysa üslup ve yöntem farklı olsa dahi bugün verilen pek çok tepkiyi farklı siyasi geçmişten gelen partiler de verebilirdi. Etki tepkiyi doğurdu, tepki de karşı tepkiye yol açtı. Türkiye ABD’den, ABD de Türkiye’den uzaklaştı. İlişkilerse kopma noktasına doğru hızla ilerledi. Henüz dönüşü olmayan yerde değiliz. Fakat her an gelebiliriz.
Şartlar da kopuşa çok müsait. Muhatap olduğumuz yönetim Türkiye ile olan sorununu çözmek değil tam tersine çözmemek istiyor. Trump için belli ki Türkiye iktidarını ve kendini korumanın aracı olmak ötesinde bir anlam ifade etmiyor. Brunson’un serbest kalmaması için elinden geleni yapıyor. Uygulamaya koyduğu yaptırımları, paylaştığı sosyal medya mesajlarını başka türlü okumak imkansız. Ankara’yı çözümsüzlüğe, ülkesiyle karşı karşıya kalmaya zorluyor.
Umarım Trump’ın kurduğu tuzağa düşmeyiz. Mümkün olan en rasyonel şekilde davranır, yeni ittifaklar ararken çıkarlarımıza en az zarar verecek, beklentilerimizi en fazla karşılayacak çözüm için çalışırız. Daha önce de yazdığım gibi kopuşa vesile olacak, zemin yaratacak -hukukun üstünlüğü başta olmak üzere- sorunlarımızın çözümü için Trump’ın ne istediğinden, ne beklediğinden bağımsız olarak çaba harcarız.
Ayrıca, tarihe baktığımızda ittifakların, ‘siyasi dostlukların’ kalıcı olmadığını görebiliyoruz. ABD-Türkiye ilişkisinin derinleşmesi, stratejik boyut kazanması geleneksel hasım Rusya’nın, o zamanki adıyla Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den üs ve toprak talep etmesi yüzünden gerçekleşti. Eğer Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Vyacheslav Molotov, Moskova’daki Türkiye Büyükelçisi Selim Sarper’e 19 Mart 1945’de 1925 tarihli Türk-Sovyet Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması’nın 7 Kasım itibariyle yenilenmeyeceği söylemeseydi, Ankara muhtemelen yeni ittifak arayışları içine girmezdi.
Eğer İngiltere İkinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkmasına rağmen mağlup olmamış, tüm gücünü yitirmemiş, kendi güvenliği için ABD’ye bağımlı hale gelmemiş olsaydı, Türkiye büyük olasılıkla hiç tanımadığı ABD’ye değil çok güvenmese de bildiği, tanıdığı İngiltere’ye yaslanmayı tercih ederdi. Unutmayalım ki Molotov’un beyanı sonrasında Ankara’nın ilk danıştığı ülke İngiltere oldu. Büyükelçi Sir Maurice Peterson Bakanlığa çağrılarak Sovyet tutumu konusundaki fikri soruldu. Daha sonraki yazılarda detaylarını anlatmaya çalışacağım gibi ABD devreye çok sonraları girdi.
ABD-Türkiye ilişkilerinin böylesine derinlik kazanmasının nedeni İngiltere’nin eski rolünü oynayamayacak kadar yorgun olması, Sovyetler Birliği’nin de saldırgan tavırlar sergilemesiydi. İlk yakınlık ve stratejik denebilecek temas 5-9 Nisan 1946 tarihleri arasında Missouri Zıhlısının İstanbul ziyareti sırasında sağlandı. Sonra Truman Doktrini, Marshall yardımı ve kuruluşunun ardından NATO üyeliği geldi. Sovyetleri dengelemek isteyen ABD, Türkiye’nin bulunduğu coğrafyadaki önemini idrak etti. Bu idrak Soğuk Savaş’ın bitimiyle farklı biçimler ve nedenlerle bir süre daha devam etti.
Ama artık onlar da biz de farklı bir noktada duruyoruz. Onlar hala ve her şeye rağmen etraflarında dönmemizi, kurguladıkları eksende kalmamızı istiyorlar. Biz ise direniyoruz. Kendi çıkar ve beklentilerimizi koruyacak bir yerden, eşit ilişkiye girerek pazarlık etmeye, çıkarlarımıza zarar vermeden beklentilerimizi karşılamaya çalışıyoruz. Bunu başarmak için de galiba öncelikle ilişkimizin niteliğini doğru tanımlamamız, üniversiteler, düşünce kuruluşları olarak onlar dünyaya ve Türkiye’ye baktıkları paradigmayı etkin bir şekilde sorgulamamız, onlara anlatmamız, onlarla konuşmamız gerekiyor. Denememiş olmamak için…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.06.2025
11.05.2025
12.02.2025
29.01.2025
8.01.2025
25.12.2024
15.12.2024
27.11.2024
6.11.2024
20.10.2024