Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
Gündemde yine terör var
25.08.2012
2597

 Tarih, 19 Haziran 1987. Yer: Barselona’nın işlek caddelerinden Meridiana üzerindeki Hipercor süpermarketinin katlı otoparkı. Saat 16:10 sularında park hâlindeki çalıntı bir Ford Sierra’nın bagajına yerleştirilmiş iki yüz kiloluk zaman ayarlı bomba, daha etkili olsun diye arabanın deposuna doldurulmuş yüz litre benzinle birlikte patlıyor. Patlamanın şiddetiyle zeminde oluşan beş metre çapında oyuktan geçen bir alev topu mağazaya giriyor ve önüne çıkan alışveriş derdindeki bahtsız insanları anında karbonize ederken, o anda yakında bulunanları zehirleyerek öldürüyor.Bilanço, 21 ölü, 45 yaralı. Ölü ve yaralıların çoğunluğunu kadın ve çocuklar oluşturuyor.

O saatte orada bulunmaktan başka hiçbir “suçları” olmayan masum insanları hedef alan bu kör terör eylemini ETA’nın üç kişilik “Barselona komandosu” yapıyor. Teröristler yargılandıkları mahkemede kendilerini, güvenlik birimlerini otoparka bombalı bir araç yerleştirdikleri konusunda telefonla uyarmış olmakla savunuyor. Patlamadan önce ETA adına yapılmış üç telefon ihbarı saptanıyor gerçekten ama plakası hakkında ayrıntılı bilgi verilmediğinden arabanın bulunamadığı; ayrıca patlama saati olarak 40 dakika öncesinin bildirildiği ve o saatte patlama olmadığından ihbarların asılsız olduğu sonucuna varıldığı anlaşılıyor.

Gaziantep’te önceki gün meydana gelen ve dördü çocuk dokuz sivilin ölümüne yol açan bombalı araç bana ETA tarihinin bu en kanlı kör terör eylemini anımsattı. Bu tür kör terör eylemleri, şiddet kullanan örgütlere “terör örgütü” denmesine gerekçe oluşturan ve bu nedenle örgütlerce pek üstlenilmek istenmeyen eylemler. Şiddette, şiddeti uygulayanla kurbanı arasında bir bağ vardır; biri başkasına doğru, yanlış bir gerekçeyle şiddet uygular. Oysa bu tür eylemlerde kurbanların şiddeti uygulayanla herhangi bir bağı yokturAsıl hedef şiddete tesadüfen maruz kalan masum insanlar değil, onlar gibi olan milyonları korkutmak, terörize etmektir.

Gaziantep eylemini de gerçekleştirdiği anlaşılan PKK, içinde bulunulan konjonktürün büyüsüne mi kapılıyor yoksa kimilerinin dediği gibi başka ülkelere taşeronluk mu yapıyor bilemem amatırmandırdığı eylemlerle Kürt sorununun çözümünü zora sokuyor ya da en azından geciktiriyor. Zira özünde bir demokrasi sorunu olan bu soruna silahla çözüm bulunacağına inanmak için saf olmak gerekir. Silahla Türkiye’de ancak 90’lara özgü o “terör varken demokratikleşme olmaz” görüşünü savunan çözümsüzlükten yana odakların elleri güçlenir, bir süredir kısılmış olan sesleri biraz daha yüksek çıkmaya başlar.

Cumhurbaşkanı ve üç siyasi partinin genel başkanının biraraya geldiği Gaziantep’teki cenaze töreni basında teröre karşı birlikte hareket bakımından olumlu bir gelişme olarak yorumlanıyor. Terörü uzun soluklu bir mücadeleden sonra nihayet sona erdirmeyi başaran İspanya örneğini terörle mücadelede partilerarası işbirliğinin önemini ortaya koymak için her vesileyle vurguluyorum. En son haziranda yayımlanan “nihayet partilerarası işbirliği” başlıklı yazımda da, CHP’nin “Kürt sorununun çözümü için” TBMM’de bir “Toplumsal Mutabakat Komisyonu” ve Meclis dışında da bir “Âkil İnsanlar Komisyonu” oluşturulması önerisiyle AK Parti’nin kapısını çalmasını olumlu bir girişim olarak değerlendirmiştim. O yazımda ayrıca İspanya’nın terörle mücadele politikasının temelini oluşturan partilerarası Ajuria Enea Paktı hakkında ayrıntılı bilgi vererek benzeri bir mutabakatın hem Kürt, hem de terör sorununun çözümü bakımından taşıyacağı önemin altını çizmiştim.

Aslında konuya daha bakanlıkta görevliyken 1999 yılında yayımladığım ilk kitabımdan bu yana dikkat çekiyorum ama siyasi partiler özünde “teröre karşı demokrasi birlikteliği” olarak adlandırılabilecek Ajuria Enea benzeri bir ilkeler mutabakatı etrafında biraraya gelemiyor. Oysabu mutabakatın özünde Kürt sorununu çözecek “temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan demokratik bir anayasal çerçeve” ile dağdan inme yolunu açık tutacak “silah bırakma karşılığında siyaset” için bir yasal düzenleme var. Peki, zor mu böyle bir mutabakata varmak?

Bir kere siyasi partilerin temel haklar konusunda üç aydır havanda su dövdüğü Uzlaşma Komisyonu’na baktığımızda, statükocu yaklaşımlarla Kürt sorununu çözen demokratik bir anayasa yapılmasının pek kolay olmadığını görüyoruz. Siyasi partiler evrensel ilkeler bir yana daha kavramlar üzerinde bile uzlaşma sağlayacak kapasitede değil. Bir siyasi parti lideri bazı BDP milletvekillerinin yollarını kesen PKK militanlarıyla kucaklaşmasını haklı olarak kınıyor ama “Meclis’teki bölücülerin dokunulmazlığının” kaldırılmasını önererek bir çuval inciri berbat ediyor.

Demokrasilerde “ayrılıkçı” yani Sayın Bahçeli’nin deyimiyle “bölücü” olanların da ifade ve örgütlenme özgürlüğü, Meclis’te yerleri var. “Bölücü” sözcüğünün yerine “teröre destek veren” veya daha doğrusu “terörle arasına mesafe koymayan” deseydi önerisi hem anlamlı, hem de demokrasiyle uyumlu olurdu. Ama bu bir dil sürçmesi değilse evrensel demokrasi ilkeleriyle örtüşmüyor. Milliyetçiliği demokrasi ile örtüşmeyen bir kavram olarak sunmanın ne anlamı var ki?

Terörü, İspanya ve İngiltere gibi, bölge ülkelerinden farkımız olan demokrasiyle yenmek istiyorsak, bazı kavramlara ve ilkelere önem atfetmemiz gerekiyor. Yok, otuz yıla yakın bir süredir yaptığımız gibi statükocu reflekslerle çözümler aramaya kalkıyorsak, alaturkalığı ve laf cambazlığını bizden çok daha iyi bilen Suriye ve İran siyaset adamlarının sözleri altında ezilip kalırız.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar