Etyen MAHÇUPYAN
Türk kimliğinin asli kurucu unsurlarından biri genelde Batı, özelde Avrupa karşısında yenik düşmüş olmaktır. Hele 15 ve 16. yüzyılda ‘dünyanın en büyük’ imparatorluğunu tesis ettikten, tüm çevre coğrafyalarda alabildiğine genişledikten sonra sanki bir anda ‘duraklama’ ve ‘gerilemeye’ geçilmiş olması birçoğumuza inanılır gibi gözükmüyor…
Görünürde birtakım sebepler mevcut. Batı’nın Amerikaların zenginliğini Avrupa’ya taşıması, teknolojide gelişme kaydetmesi, derken başka ülkeler üzerinde askeri ve ticari güç kullanarak emperyalist emellerini gerçekleştirmesi gibi… Ne var ki bunlar cevap değil, çünkü söz konusu farklılaşmanın öncelikle niçin ‘oluştuğunu’ söylemiyor.
Bu sekansta kritik aşama teknolojik sıçrama. Ardında bilimsel sıçrama var ve bu işin salt paraya bağlı olmadığını biliyoruz. İspanya Avrupa’nın Orta ve Kuzeyine kıyasla çok daha önce bu paraya sahip olmuştu ama kiliselerini altınla kaplama dışında fazla bir maharet gösteremedi. Demek ki mesele eldeki imkanlar değil, o imkanların nasıl anlamlandırıldığı ve dolayısıyla nasıl işlev kazandığı. Diğer deyişle mesele zihinde, zihniyette bitiyor…
Yüzyıllar içinde Avrupa’da bilim ve teknolojinin daha üstün bir faza geçmesini sağlayan bir ortam oluştu. Bireysel ve kurumsal yaratıcılığı teşvik eden bir ortam… Merakın sıradan insanların gündelik hayatına girdiği, merak sonucu ortaya çıkan buluşların toplumsal değer kazandığı bir ortam… Söz konusu toplumsal değerin getirisinden az çok tüm toplumun yararlandığı, bu değerin nasıl kullanılacağı konusunda da az çok toplumun farklı kesimlerinin etkili olabildiği bir ortam…
Dolayısıyla soru bu türden bir ortamın nasıl olup da oluştuğu ve tabii bizde niçin oluşmadığıdır. Avrupa 11. Yüzyıldan itibaren relativist zihniyetin toplumsal işlev kazandığı bir sürece girdi. Bu dinamiğin merkezinde şehirler, tüccarlar ve devletten nispeten özgürleşmiş vatandaşlar vardı. Relativist zihniyet insana yabancı ve yeni değildi… Ama kurumsal yapılarda ve kamusal alanda ilk kez belirleyici bir nitelik kazandı.
Bu yeni zihniyetin alan genişletme sürecinde ataerkil zihniyet geriledi ve nihayette relativizm ile otoriterliğin birleşiminden beslenen yeni bir (Foucault’nun tabiriyle) ‘epistem’, yani modernlik ortaya çıktı.
Bu anlatımdan hâlâ tam tatmin olmayabilir ve işin başındaki küçük değişimlerin niçin var olan zihniyet yapısı içinde çözümlenmeyip yeni bir zihniyeti beslediğini sorabiliriz. Cevap ‘adaptasyon’ kelimesinde aranmalı. Her toplum çevresine en kolay yoldan ve çoğu zaman en iyi bildiği yoldan adapte olmaya çalışır. Bu adaptasyon bilinçli ve iradi değildir… Kendiliğinden yapılmış seçimler ve tercihler sonucu ortaya çıkar. Ve hemen her zaman her toplum çevredeki değişime önce eski zihniyeti içinden cevaplar arar. Ancak bu zihniyet sorun çözemediği ve hattâ sorun yaratmaya başladığında, yeni zihniyetin kapısı aralanır.
Öte yandan zihniyet değişimi hemen her zaman çok uzun bir zaman aralığında nihai haline gelir ve belirsiz bir süre için kalıcı olur. Çevre koşullarında radikal değişimler (örneğin Halil Berktay’ın günümüzle ilgili vurguladığı üzere büyük demografik hareketler) yeni adaptasyon biçimlerini teşvik eder.
Tartıştığımız meseleye dönersek, Batı’da bunlar yaşanırken Osmanlı Avrupa’da yeşermekte olan yeni zihniyetin sebep olduğu kültürel değişimi doğal olarak fark etmişti. Ama bundan hiç hoşlanmadığı gibi, söz konusu yeni zihniyeti zararlı da buldu. Çünkü geçerli olan ataerkil algıya göre devlet ve toplumun niteliği, devletin toplumla ilişkisi, bunlardan hareketle kişi ve kurumların özgürlük alanı, adalet ve mülkiyet gibi konularda ‘en doğrusunun’ zaten belli olduğu ve bu doğrunun değişmezliği fikri egemendi.
Osmanlı’nın temel gayesi söz konusu ‘en doğrudan’ sapmamaya çalışmak, eğer sapılmışsa yeniden ‘en doğruya’ dönmekti. Bu anlayış değişimi bizatihi sakıncalı hale getirdiği ölçüde, yaratıcılığı da anlamsız kılıyordu. Bilim ve teknoloji fetihlere, yani ek gelir sağlamaya hizmet ettiği ölçüde yararlıydı ve bu nedenle de askeri alan önemsendi. 18. yüzyıl sonrasında sanayileşmenin de kıymeti anlaşılır gibi oldu, ancak hem sistemin bütünü ayak bağı oluşturdu, hem de işin o noktasında Batı epeyce üstün bir seviyeye erişmiş, niteliksel olarak arayı açmıştı.
Relativist zihniyetin öne çıkması Batı’nın değişen koşullara daha kolay adapte olmasının ötesinde, doğrudan koşulları değiştirmesine de imkan verdi. Bilimsel ve teknolojik sıçramaya eşlik eden yeni bir toplumsal kültür her alanda değişimi normalleştirdi. Avrupa gerçekliğin bilinemez olduğunu zihin dünyasında sindirdi ve bunu eğitimin temeli haline getirdi.
Osmanlı daha işin başında bu mücadeleyi kaybetmişti… En parlak zamanında bile Avrupa’nın kültürel egemenliği altındaydı ama bunu fazla hissetmiyordu. Avrupalılar Osmanlı dünyasına egzotik geziler düzenliyor, ama Osmanlı bürokratları her Avrupa’ya gidişlerinde ‘öğreniyorlardı’…
Sonuç olarak bugün Batı’nın kültürel egemenliği altında olmamız son derece doğal. Osmanlı’nın ortaya çıkmasından önce başlayan ve halen adapte olmakta zorlandığımız, adapte olursak kimliğimizi kaybederiz korkusu yaşadığımız bir süreçten söz ediyoruz.
Bu süreçte Avrupa ile olan farklılığımız, eksikliğimiz haline geldi… Çünkü relativist zihniyetin değişim üretme ve değişime adapte olma yeteneği ataerkil zihniyete göre çok daha fazla. Batı’nın kültürel egemenliği bizleri kendimizi Batı gözüyle görmek zorunda bıraktı. Standartları Batı koydu, biz erişmeye çalıştık ve hâlâ da çalışıyor ama beceremiyoruz… Çünkü hâlâ ataerkil zihniyetin içindeyiz. Kendisini ‘modern’ sananlarımız bile relativizmin ima ettiği zihne sahip değiller. Otoriterliğe yaslanarak ataerkilliğe karşı çıkmayı ‘gelişmişlik’ ya da ‘ilericilik’ sanıyorlar.
Yaşadığımız bu eziklik bizi tepki vermeye sevk ediyor ama cevapları ataerkilliğin içinde arıyoruz. Bir yanda ‘yerlilik ve millilik’, ‘yeniden şahlanma’ gibi hazin arayışlar, diğer yanda tarihi yüceltme uğruna sığlaştıran ve çarpıtan TV dizileri, ‘kendi değerlerimize’ sarılmaya çalışan pespaye kültürel ‘açılımlar’…
Avrupa ile olan rekabetimizi ‘onlar’ kazandı. Çünkü belirsizliğe, bilmeme haline ve değişime razı oldular. Biz hâlâ razı değiliz… O nedenle de zihniyetimiz değişmediği sürece Batı’nın kültürel ve bilimsel hegemonyası altında kalmaya mahkumuz.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları



























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024