İbrahim Kiras
Bugünlerde bilim insanlarının birçoğu Omicron varyantı ile artık Kovid salgınının ortadan kalkma aşamasına gelmiş olabileceği ümidini taşıyor. Umulur ki bu öngörü doğru çıksın, insanlık bu musibetten bir an önce kurtulsun.
Çok kayıplar verdik, ciddi sıkıntılar çektik bu süreçte ama belli bir mesafe de kat ettik Kovid pandemisine karşı mücadelede. Bu tarihî mücadelede geçen yılın başlarında devreye giren aşıların da çok önemli bir katkısı oldu. Ancak bu süreçte bütün dünyada ve Türkiye’de aşı karşıtlığı konusu da tartışma gündeminden hiç inmedi. Salgının artık sona yaklaştığı öngörüsü yanlış çıkmazsa bu konuyu soğuk kanlılıkla yeni baştan ele alıp başka benzer konulara da şamil olacak çözüm önerilerini tartışmamız için uygun bir ortam var şimdi önümüzde.
Aşikar ki aşı karşıtlığı meselesi yalnızca toplum sağlığı meselesi değil. Toplumsal boyutu itibarıyla siyasi bir mesele aynı zamanda. Siyasi derken, seçim zamanı hükümetin veya muhalefetin önüne gelecek bir konu olmasını kastetmiyorum. Aşı karşıtlığı bağlamında tartıştığımız hususların kamu yönetiminin kaynağı, sınırları gibi konularla, yani siyaset felsefesiyle ilgisini kastediyorum. Ayrıca ahlak felsefesinin de alanına giren bir yanı var problemin. Hatta bu anlamda paradoksa dönüştüğü bir yer de var. Ama buraya sonra değinelim.
Dünyanın dört bir yanındaki üniversitelerde, laboratuvarlarda, araştırma merkezlerinde görev yapan ve ilgili alanın uzmanı olan bilim insanlarının neredeyse tamamının ortak görüşü aşının “pandemiye karşı hem toplumsal hem de bireysel olarak en işe yarar korunma yolu” olduğu şeklinde. Toplumun büyük çoğunluğunun yaklaşımı da “Dünyanın bütün uzmanları yanılıyor olamazlar” diye ifade edilebilir.
***
Buna karşılık yine de hemen her toplumda ciddi bir yekûn oluşturan aşı karşıtları zümresi var. Bizim ülkemizde de sayıları hiç az değil. Sağlık Bakanlığı verilerine göre yaklaşık 5 milyon vatandaşımız var 18 yaş üstü nüfus içinde. Hiç az değil sayıları. Ancak bunların tamamını aktif aşı karşıtı olarak görmek doğru olmasa gerektir. Aralarında pekala iğneden korkanlar da olabilir, bana bir şey olmaz diyenler de olabilir, alnımıza yazılmışsa ne yapsan fayda etmez diye düşünen kaderciler de olabilir, geçen aya kadar -niyeyse!- yerli aşının çıkmasını bekleyenler de olabilir, hatta virüse yakalanma endişesiyle hastaneye gitmekten çekinenler de olabilir…
Diğer yandan, aktif aşı karşıtları da muhtemelen homojen bir yapıda değiller. Bu kişilerin aşılanma konusunda menfi tutum benimsemelerinin herhalde farklı farklı sebepleri olmalı. Bu hususun müstakilen araştırılması gerekmekle birlikte gördüğümüz kadarıyla en yaygın gerekçe “plandemi teorisi”. Kovid virüsünün belli bir amaç doğrultusunda üretilip dünya düzeninin ve insanlık aleminin yeni baştan dizaynı için Dünya Sağlık Örgütü gibi kimi kurumlar eliyle pandemi ve aşılama uygulamasının gündeme getirildiğine ilişkin saçma sapan komplo teorisi…
Aşı karşıtlarının “aşıyı reddetme hakkı” itirazlarıyla bağlantılı olarak epeyce zamandır cevabı tartışılan sorular da bu süreçte yeniden gündeme geldi: İnsanlar kendi sağlıkları konusunda kendi başlarına karar alabilirler mi? Ebeveynler çocuklarının sağlığı konusunda son sözü söyleme yetkisine sahipler mi? Hastaların tedaviyi reddetme hakkı var mı? Bir insanın kendi hayatına son verme hakkı olmalı mı? Liberal bir yaklaşımla kendi hayatlarına ilişkin kararlar bireylerin kendi inisiyatiflerine mi bırakılmalı? Yoksa kamu yönetimi insan hayatının söz konusu olduğu durumlarda zorlayıcı önlemlere baş vurabilir mi? Başvurmalı mı?
Bireyin özerk kimliğinin öne çıktığı gelişmiş modern toplumlarda tartışılmakta olan konular bunlar... Doğal olarak, çok farklı görüşler var bu alanda. Günümüzün Batılı düşünürleri çoğunlukla bireylerin kendi bedenleri üzerinde son sözü söyleme hakkına sahip olması gerektiği fikrindeler. Buna karşılık, bireyle toplumun çıkarları -ve belki de inançları (veya doğruluk iddiaları)- çatıştığında hangi tarafın “haklarının” korunması gerektiği problemi ortada duruyor.
***
Yaygın olarak benimsenen ahlaki ilkeye göre, insan özgürdür ve kendi hayatına ilişkin kararları kendi başına alma hakkına sahiptir. Öyleyse, bu ilkeden yola çıkarak, aşılanmak istemeyen kişilere bunu dayatmak haksızlık olur diyebiliriz. Ne var ki “Bir kişinin özgürlüğü bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter” yasası çerçevesinde meseleye bakarsak durum değişebilir. Aşı olmamayı tercih edenler bu tercihleri yüzünden başkalarının hayatına zarar veriyorlarsa ne olacak?
Elbette aşı karşıtları bu tutumlarıyla başkalarına zarar verdiklerini kabul etmiyorlar. Aşının faydalı olmadığını, hatta zararlı olduğunu -veya hiç değilse sağlığımız için risk oluşturabileceğini- düşünüyorlar çünkü. Ama aşının faydası konusundaki kararı kim verecek, son sözü kim söyleyecek? Kamu otoritesi, varlığının ve görevinin icabı olarak, böylesine ciddi bir meselede belirli bir tavır aldığında bunun gereklerinden hoşnut olmayan tarafın hakları ne olacak?
İşte bu nokta birey özgürlüğü ilkesinin sınırı galiba. Devletin -yani hukuk düzeninin- olmadığı çağlarda, diyor Hobbes, insanlar yalnız, fakir, mutsuz ve kısa bir hayat yaşıyorlardı. Herkes bir diğerinden gelebilecek saldırının korkusu içindeydi. Çünkü tek tek herkesin güvenliğini garanti edecek bir mekanizma yoktu. Ben komşuma zarar vermeyi düşünmeyebilirim ama komşumun benim için böylesi planları varsa ve bunu engelleyebilecek yasalar ve polis gücü mevcut değilse nasıl güven içinde olabilirim, işime gücüme yoğunlaşabilirim?
Herkesin eşit ve özgür olduğu bu dönemde insanlar -paradoksal biçimde- tam da bu yüzden korku içinde yaşamakta oldukları için aralarında bir sözleşme yaparak devleti tesis ettiler Hobbes’a göre. Bu sayede can güvenliğiyle birlikte üretim, ticaret, sanat, bilim gelişebildi.
Peki, bugün itibarıyla bir kamu otoritesinin ve hukuk düzeninin mevcut olmadığı bir toplum hayatı tasavvur edebilir miyiz? Bireyler kendilerini ilgilendiren konularda istediklerini yapma özgürlüğüne sahip olmalılar ama buradaki kişisel tercihler başkalarının hayatını etkileyecekse ne yapılmalı?
Görüldüğü gibi bireysel tercihten ibaret gibi telakki edilen aşı olup olmama kararı bir yanıyla toplumun nasıl ve hangi anlayışla örgütlenmesi veya yönetilmesi gerektiği konusunda varılacak mutabakatla ilgili bir konu…
Yazarlar
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
14.10.2025
7.10.2025
2.10.2025
30.09.2025
28.09.2025
18.09.2025
11.09.2025
9.09.2025
6.09.2025