İbrahim Kiras
Herhalde görmüşsünüzdür, geçtiğimiz hafta “Tercüman gazetesinin ikonik binası yıkıldı” diye haberler çıktı. “İstanbul’un ikonik yapılarından, basın tarihinin simgelerinden, şehrin hafıza nesnelerinden” biri, yerine otel ve rezidans yapılmak üzere, yıkıldı. Üstelik mimari değeri itibarıyla da korunması gereken bir eserdi Tercüman binası.
Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde tahayyül edilemeyecek bir olay bu. Bir şehrin böylesine önemli bir değeri bu kadar kolay gözden çıkarılmaz, bizdeki gibi çöp misali süpürülüp atılmaz. Olmaz ya, farzımuhal böyle bir şey yapılmaya kalkışılsa bütün toplum ayağa fırlar, yer yerinden oynar, asla buna izin verilmez.
Oysa bizde böyle şeylerin hiç anlamı yoktur. Eskisini yıkarsın, yenisini yaparsın. Yeni olan kıymetlidir, eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı deriz. Nitekim geçen hafta Tercüman gazetesi binası yerle bir edilirken -Mimarlar Odasının yaptığı yazılı açıklama dışında- tek bir tepki duyulmadı. Zaten öncesinde haberimiz de olmadı bu teşebbüsten. Olsaydı bir şey değişir miydi, bilinmez tabii.
Mimarlar Odasının açıklamasından öğrendiğimize göre, söz konusu bina 2010’da Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararı ile korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmiş.
2012’de yapılan bir başvuru üzerine aynı kurul bu sefer de yapının tescil kaydının kaldırılmasına karar vermiş.
Bundan sekiz yıl sonra İBB “Brütalist mimarinin ülkemizdeki seçkin örneklerinden biri olması ve yapıldığı dönemde farklı mimari yaklaşım ve uygulamaları ortaya koymuş olması sebebiyle Tercüman Gazetesi Binası’nın tescil durumunun yeniden değerlendirilmesi” talebinde bulunmuş. Bu başvurudan bir buçuk yıl sonra kurul “Söz konusu Tercüman Gazetesi Binası’nın sanatsal, mimari ve estetik niteliklerini anlatan ve üniversitelerin ilgili bölümleri tarafından hazırlanan raporun, ilgili koruma bölge kuruluna iletilmesinden sonra konunun değerlendirilebileceği” cevabını vermiş İBB’ye. İBB söz konusu binanın teknik ve estetik niteliklerine ilişkin hazırlanan ayrıntılı bir raporu kurula hemen ulaştırmış ama geçen sürede yeni bir karar çıkmadan İstanbul’un ikonik binasının ansızın yıkılmış olduğu öğrenilmiş.
Hiçbirimiz bu olup bitene şaşırmadık, çünkü toplumsal gerçeğimiz malum… Muhafazakar bir toplum olduğumuz söyleniyor. Ancak muhafaza edilmesi gerektiğini düşündüğümüz değerler tarihi ve doğal zenginliklerimiz değil.
Üstelik Tercüman gazetesi bu ülkedeki sağ siyasetin ve “muhafazakar” entelijansiyanın tarihinde çok önemli yeri olan bir kurum. İstanbul’un hafıza mekanlarından biri olan ikonik binasının korunmasını ve söz gelimi Basın Müzesi olarak değerlendirilmesini öncelikle sağcı siyasetçilerin ve muhafazakar aydınların istemesi gerekirdi. Önümüzdeki tablo bu hususta fazlasıyla paradoksal: “Solcu” Mimarlar Odası ile “CHP’li belediye” yıkıma karşı çıkıyor, sağcılar ve muhafazakarlar seslerini çıkarmıyor. Daha doğrusu toplumun kahir ekseriyetinin umurunda değil konu.
Geçmişte de böyleydi... 1930’larda Prost Planı doğrultusunda İstanbul’un en önemli tarihi yapılarının bir kısmı koruma altına alınırken çok değerli bazı yapılar ise ortadan kaldırıldı. Semavi Eyice’den öğrendiğimize göre plan gereği yıkılmasına ihtiyaç olmayan birtakım yapılar da pay almıştır bundan.
O günün muhafazakarlarının buna tepki gösterip göstermediklerini bilmiyoruz. O günkü rejimin karakteri bakımından böyle bir tepkinin ifadesinin mümkün olmadığı düşünülebilir. Ancak 1950’lerde yapılan “Menderes yıkımları” karşısında bir itiraz da yükselmiş değildir bu çevrelerden. Kaldı ki bu dönemin yıkımları yanında Prost tarafından yapılanlar hiçbir şey değildir. Demokrat Parti devrinde yaşananlar, büyük depremleri ve yangınları saymazsanız, Haçlı Latin istilasından bu yana İstanbul’daki tarih mirasının başına gelen en büyük felakettir.
“Devrimci” siyasetin yıktığından çok daha fazlasını “muhafazakar” siyaset yıkmıştır. Ama zaten devrimci siyaset, adı üstünde, eskiyi yıkıp yeniyi inşa etme hedefindedir.
Nitekim “modernist” mimarlığın en büyük ismi Le Corbusier, İstanbul’da yapılması düşünülen planlamadan haberdar olunca Atatürk’e bir mektup yazarak bu konudaki fikirlerini aktarmıştı. Ancak bu fikirler hoş karşılanmadığından, görev Fransız şehir planlamacısına verilmişti. Le Corbusier, sonraki yıllarda “O mektupta ülkenin en büyük reformcusuna şehrin tarihi dokusunu korumasını tavsiye ettim. Yaptığım hatayı daha sonra fark ettim” diyecektir.
Atatürk, radikal bir devrimci olarak bu şehrin dokusunu ve karakterini radikal biçimde dönüştürmeyi arzu ediyordu, dolayısıyla söz konusu tercihinde şaşılacak bir durum yok. Peki kendilerini muhafazakar olarak tanımlayan, her konuşmalarında ecdat yadigarına, tarihi dokuya, Osmanlı hatırasına sahip çıkmaktan söz eden kadroların beton aşkına her türlü değeri gözden çıkarmaları normal mi?
1950’lerden başlayarak, plansız programsız yürütülen inşaat furyasında İstanbul başta olmak üzere şehirlerimizin tarihi dokusundan eser kalmamacasına bir yol izlendiği maalesef acı bir gerçek.
Bu son dönemde şimdiye kadar yapılanların üzerine tüy dikildiği de bir başka gerçek. TOKİ’nin doğudan batıya kuzeyden güneye Türkiye’nin her tarafını kimliksiz, renksiz, estetiksiz beton yığınlarıyla doldururken bu korkunç cinayete hiç kimsenin ses çıkarmadığını, ses çıkarmak isteyenlerin “Bunlar boğaz köprüsüne de karşıydılar” diye linç edilip susturulduğunu unutmayın.
Menderes devrinde İstanbul’un tarihi yapıları ortadan kaldırılırken de “Ne yapalım yol açılmasın mı?” diye düşünüyordu çoğunluk.
Demek ki buradaki mesele muhafazakar tanımıyla ilgili. Türk toplumu geneli itibarıyla muhafazakar bir toplum değil aslında. Geçmişin değerini bilen, köklerine sahip çıkma duyarlığına sahip olan insanlar değiliz biz. Bunun tarihten gelen, toplumsal yapıdan kaynaklanan sebepleri var herhalde. Ancak şurası muhakkak ki -kavramın evrensel anlamıyla- muhafazakar değiliz. Belirli bazı konularda takıntılarımız var yalnızca.
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.09.2025
18.09.2025
11.09.2025
9.09.2025
6.09.2025
4.09.2025
30.08.2025
23.08.2025
16.08.2025
12.08.2025