İsmet Berkan
Ülkede o kadar çok insan siyaset konuşuyor, siyasetle yatıp kalkıyor ki, kendi adıma sık sık “Ben de eksik oluvereyim” diyorum, siyasetle ilgili sık sık konuşmamaya, yazmamaya çalışıyorum.
Ama ne mümkün, bu ülkede siyaset konuşmanın, yazmanın ve okumanın verdiği şehvet öyle büyük ki, kaçamıyor insan.
İşte son günlerde ansızın yeniden “anayasal sistem” tartışmalarının içinde bulduk kendimizi. Geçen gün 6 muhalefet partisinin temsilcileri buluştu, muhalefet adına ortak bir anayasa değişikliği önerisi üzerinde uzlaşılıp uzlaşılamayacağını aramaya devam etti.
Üzerinde uzlaşılmaya çalışılan değişiklikler sadece sistemle sınırlı olmayacak, temel hak ve özgürlüklerden yargıya kadar pek çok diğer anayasa alanını kapsayacak anlaşıldığı kadarıyla. Ama tabii meselenin özünde muhalefetin adlandırmasıyla “güçlendirilmiş parlamenter sistem” var. Uzlaşma temelde bunun etrafında örülüyor.
Tabii bu durum son derece sevindirici. Çünkü Türkiye, 2018 Haziran ayında yapılan seçimden beri son derece ilginç bir anti-demokratik deneyim yaşıyor. Muhalefetin bu anti-demokratik deneyimi sona erdirmek ve yeniden demokrasi aramak istemesi çok anlamlı.
Peki, nedir yaşamakta olduğumuz anti-demokratik deneyim?
“Şahıs hükümeti”, “otoriterlik”, “keyfilik” gibi bir sürü isim konabilir bu tecrübeye.
Peki, Tayyip Erdoğan son üç yılda her kararını mümkün olan en geniş tartışma ve danışmayla alsaydı; gelmiş geçmiş en hoşgörülü liderlerden biri olsaydı; hep işleri usulüne uygun yapıp emaneti de ehline teslim etseydi ve bugün görev onayı yüzde 70’lerde olsaydı, yaşadığımız deneyim “anti-demokratik” olmayacak mıydı?
Bence olmaya devam edecekti. Çünkü 2017’de referandumla kabul edilen yeni rejime anti-demokratiklik özelliğini veren şey Tayyip Erdoğan’ın şahsı ve yönetme biçimi değil; sistemin kuvvetler ayrılığını içermemesidir.
Demokrasiyle kuvvetler ayrılığını eş anlamlı olarak bile kullanabilirsiniz; kuvvetler ayrılığı sisteminiz ve sistem içindeki denge-denetleme yöntemleriniz ne kadar etkinse o kadar iyi ve kaliteli bir demokrasiye sahip olursunuz. Bizdeki gibi kuvvetler ayrılığı sadece kağıt üzerinde kalan bir şeyse, yöneticinizin iyi kalpli bir olup olmamasından bağımsız olarak rejiminiz anti-demokratik olur.
Peki mevcut başkanlık rejimine alternatif olarak savunulan “güçlendirilmiş parlamenter sistem” bu kuvvetler ayrılığı prensibinden bakınca yeterince demokratik midir?
Yürütme organının ayrı bir seçimle değil parlamento çoğunluğu içinden çıkması anlamında parlamenter sistem tam da bu sebeple yasama ile yürütme erklerini tek bir güce dönüştürdüğü için sakıncalı bir sistem.
Yasamayla yürütmeyi birbirinden ayırmak, yasamayı yürütmenin boyunduruğundan kurtarmak için Avrupa’nın parlamenter demokrasileri kendi tarihleri içinde bir takım çözümler bulmuşlar, sistemlerine demokrasi yönünde evrim geçirtmişler. Biz ise kendi parlamenter tarihimizde tam tersi bir yöne evrildik; yürütmenin yasama üzerindeki patronajını hep büyüttük.
Kısacası, Türkiye evet 2018’den beri çok özel bir anti-demokratik deneyim yaşıyor ama ondan önce de bir demokrasi cennetinde değildik.
O yüzden bence bir “demokratik restorasyon” yapılacaksa, bu restorasyonun sorusu “Başkanlık mı, parlamenter sistem mi” değil; kuvvetler ayrılığını ne kadar hayata geçirebileceğiz, ne kadar geçirmeyeceğiz sorusudur.
Bir kişi koca ülkeyi tek başına yönetecekse, onun sıfatının “Başbakan” mı, “Cumhurbaşkanı” mı olduğunun bir önemi yok çünkü.
Türkiye’de hepimiz, rejim dendiğinde, seçim dendiğinde, iktidarı anlıyoruz; demokrasiyi değil. Çünkü bizim kabaca 150 yıla gelen anayasa ve parlamenter geleneğimizin hiçbir anında bütün sorunun padişahın tek başına kullandığı yetkilerden kaynaklandığını düşünmek ve buna çare arayıp çareyi padişahın üç temel yetkisini üç ayrı kuruma terk etmekte bulmak yer almadı. Aksine, biz hep daha iyi yönetecek ve daha iyi kalpli padişahlar aradık, devleti kutsadık.
Kuvvetler ayrılığını yeterince içermeyen parlamenter sistemin iki türlü sakıncası var: 1. Tek parti iktidarı olduğunda kolayca otoriterleşiyor, hesap sorulamaz hale geliyor; 2. Koalisyon olduğunda küçük partiler oy oranlarıyla orantısız büyüklükte güçler elde ediyorlar.
Parlamento çoğunluğuna dayalı hükümette ikinci sakıncayı gidermenin bir yolu maalesef yok ama birinci sakıncayı giderecek düzenlemeler yapmak mümkün; mesele partilerimizin ve liderlerimizin böyle düzenlemeler yapmayı içtenlikle isteyip istemediği.
Partileri liderlerin derebeyliğine çevirme imkanı veren Siyasi Partiler Yasası, adı üzerinde bir yasa. Yani basit parlamento çoğunluğuyla 1983’ten beri istendiği anda değiştirilebilirdi; değiştirilmedi. Partilerimizin ve liderlerimizin parti içi demokrasiyi ne kadar arzulamadığını buradan görebiliriz.
Sistem tartışması yapmayı hepimiz çok seviyoruz ama meselenin özüne girmeyi çok istemiyoruz.
(Kuvvetler ayrılığı sadece yasama ve yürütmeden ibaret değil; bir de işin yargı boyutu var elbette. O boyut başlı başına geniş bir alan, ayrıca konuşalım dilerseniz.)
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.11.2025
30.10.2025
25.10.2025
18.10.2025
17.10.2025
11.10.2025
6.10.2025
3.10.2025
2.10.2025
30.09.2025