Kürşat BUMİN
Biliyorsunuz, yazının başlığında geçen iki sözcük ülkede ‘hararetin’ artığı dönemlerde daha da bir öne çıkar. Nitekim ülkede bugün hâkim dalga da bu iki sözcüğü iki lafın arasında mutlaka dile getirmeden yapamıyor. Bu sözcükler özellikle de ‘üst akıl’ın ve onun izinden gidenlerin dilinden düşmüyor.
Sözcüklerin-kavramların gerçek mahiyetinden sıyrılmış olarak bol keseden harcandığı bir dönemden geçiyoruz. Toplumun ve devletin önemli bölümünü ‘esir alan’ hamasi bir söylem gün geliyor, şöyle (Batı’ya seslenişte) cümleler bile kurabiliyor: “Üst akıl olarak beslediğiniz o beslemelerin tahribatları var…” Sizi bilmem ama ‘beslemeler’ sözcüğü ile karşılaştığımda benim canım çok sıkıldı doğrusu… Nasıl sıkılmaz; her iş bitmişti de sıra o çok övünülen ve hakkında teoriler geliştirilen ‘orta sınıf’ın palazlanmaya başlamasının hemen öncesinde varlıklı ailelerce ‘evlat edinilip’ boğaz tokluğuna çalıştırılan ‘beslemeler’i de ‘ideolojik savaş’ın malzemesi yapmaya mı gelmişti? Ne kadar incitici (ve de merhametsiz) bir söylem bu böyle…
Fotoğraflar: DHA
Neyse, biz dönelim ‘şehitlik’ ve ‘Mehmetcik’ meselesine: Şehit-şehitlik kavramının kaynağının ulus devletten çok önceden başlayarak‘din’ olduğu muhakkak. Burada söz konusu olan ‘din’ de tabii ki sadece İslam değil. Bu kavramın Yahudilikten başlayarak özellikle Hıristiyanlık çerçevesinde doğup geliştiği, Katolik Kilisesi’nin ‘Aziz Etienne’den başlayarak düzenlediği ‘şehitler listesi’ herkesin malûmu. (Yeri gelmişken, Katolik Kilisesi’nin şehitlerinden olan Jeanne d’Arc’ın günümüzde Fransa’da aşırı sağ partinin kurucusu Le Pen’in himayesi altında olduğunu da belirtelim.)
‘Şehit-şehitlik’ kavramının giderek nasıl ulus devletlerin himayesine ve giderek tekeline girdiğini de biliyoruz. Vatan toprağının ‘şüheda’ kanıyla‘yoğrulduğu’ tekrarının ya da ‘Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır’ ethosunun dünyaya hakim olması bu dönemde gerçekleşiyor. Tahmin edileceği gibi bu dönem, devletin milleti cepheye sürebilmesi amacıyla komutanların “Size savaşmanızı değil ölmenizi emrediyorum” türünden emirler yağdırdığı yıllardır. Milletin cepheye sürülebilmesi için dinlerin de –tabii ki– yardıma çağrılması unutulmadan.
Milletin cepheye sürülebilmesi, tabii ki, yine bir ulus-devlet icadı olan‘zorunlu askerlik’ sayesinde gerçekleşmiştir. Sosyolog Pierre Birnbaum,‘milletin devletleştirilmesi’ olarak adlandırdığı bu dönemi Fransız Devrimi ile başlatıyor. Devrim’in 1793’de ihtiyacı olan 300 bin askeri toplayabilmesi için ilan ettiği seferberlik, günümüze kadar gelen ‘her yurttaşlar bir askerdir’ anlayışının doğum tarihidir.

Biraz daha ilerleyelim: ‘Batı’ olarak adlandırdığımız diyarın ulus devletleri birinci ve ikinci dünya savaşında insanlık tarihinin o güne kadar şahit olmadığı sayıda ‘şehit’le karşılaşınca, adına ‘savaş’ denilen bu insan kıyımlarının önüne nasıl geçebileceklerini düşünmeye başladı. Nitekim bizim sürekli söz dalaşı yaptığımız AB, Avrupalıların bundan böyle birbirini boğazlamasının önüne geçmek amaçlı bir birlik değil miydi? (Batı’nın ‘kendi içinde’ savaşmaktan vazgeçtiğinden söz ederken savaşları bambaşka diyarlara taşıyan günahkarlığını unutuyor değiliz tabii ki…) Üst üste yaşanan iki savaşta milyonlarca insanın ölmesi bu diyarda en radikal biçimiyle içinde ‘pasifizm’i de barındıran savaş karşıtı toplumsal bilincin doğmasına ve gelişmesine neden oldu. Dolayısıyla‘şehitler ölmez’ şiarının ‘devlet dili’nin bir icadı olduğu daha çok anlaşıldı.
‘Şehit-şehitlik’ sözcüklerinin mütemmim cüzü olan ‘Mehmetcik’ten biraz söz edelim: “Her yerde, her zaman söyledim, burada da söylüyorum, siz Mehmetçiksiniz, yani küçük Muhammed. İslam dünyasında hiçbir yerde askerine Mehmetçik adını veren bir başka ülke yoktur. Ecdadımız o kadar önemsemiş, o kadar sevmiş ki, askerimize küçük Muhammed anlamında Mehmetçik demiş. Onun için de şu anda birçok şehit veriyoruz ama bilesiniz ki toprağı vatan yapabilmek ancak şehitlerle mümkündür. Aksi takdirde hangi arazinin imar görmesi oradaki bazı işlemlere tabidir. Bu toprakların da vatan olması şehit kanlarıyla yoğrulmasıyla mümkündür.”
Birden fazla problemli ifadelerle karşı karşıya olduğumuz muhakkak. ‘Mehmetçik’ sözcüğünün etimolojisine girmeden –tabii ki- şu tespit: “… ama bilesiniz ki toprağı vatan yapabilmek ancak şehitlerle mümkündür. Aksi takdirde hangi arazinin imar görmesi oradaki bazı işlemlere tabidir….” Sizce de şaşırtıcı değil mi? ‘Bir arazinin imar görmesi’nden süratle ‘şehit kanlarıyla yoğrulan’ vatana geçiş! Okuyanın-duyanın “Burada da mı imar faaliyetleri!” dememesi mümkün mü?

‘Mehmetcik’ sözcüğünün etimolojisine ilişkin fasıla gelince: Ecdadımızın askerini ‘Küçük Muhammed’ anlamına gelen‘Mehmetcik’ diye adlandırdığını kim söylemiş? Hangi tarihçi, hangi dilbilimci , hangi bilirkişi? Oysa –tam tersine– fazla emek istemeyen bir küçük araştırma, ‘Mehmetcik’in yakın tarihin bir icadı olduğunu kolaylıkla ortaya koyacaktır. Yani, ‘Mehmetcik’ de ulus-devlet inşa sürecinin bir ürünü olmasın? ‘Asker ocağı’nın ‘peygamber ocağı’ olarak adlandırılmasının açıklaması da bu sürece bağlı olmasın? (Ali Bulaç, “Peygamberin asker ocağı yoktu; ordu savaş zamanı bir araya gelirdi” diyordu.)
Şiirlerinde ‘şehitler’e çok yer ayırmış şairlerin başında gelen Mehmet Akif Ersoy’un ‘Mehmetçik’ sözcüğünü kullanmaması dikkate değer değil mi? ‘Mehmetçik’ sözcüğünü Atatürk’ün kullandığı da şüphelidir. Atatürk 1934’de (Çanakkale) Gelibolu’yu ziyaret eden ‘yabancı şehit’ yakınlarına hitap ederken ‘Mehmetçikler’ mi yoksa‘Mehmetler’ sözcüklerini kullanmıştır? ‘Mehmetçik’ sözcüğü henüz tedavülde olmadığına ve metinde ‘Coniler’den de söz edildiğine göre, ‘Mehmetler’ demiş olsa gerek.
Yazıyı, bağlamından uzak olmadığını düşündüğüm iki hatırlatma ile noktalayayım:
- Şebnem Korur Fincancı, Erol Önderoğlu ve Ahmet Nesin ‘terör örgütü propagandası’ suçlamasıyla tutuklandı. Fincancı, cezaevinde ‘tecrit’e kondu.
- DTP Şırnak yöneticisi Hurşit Külter’den 29 gündür haber yok…
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları








































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.05.2018
7.02.2018
21.04.2018
11.04.2018
27.03.2018
23.03.2018
10.03.2018
2.02.2018
16.02.2018
8.02.2018