Mensur Akgün
Mayıs 1945 dünya için de Türkiye için de önemli bir aydı. Nisan’ın son gününde Hitler intihar etmiş, 2 Mayıs itibarıyla Berlin Sovyet Birlikleri’nin etkin kontrolü altına girmiş, 7 Mayıs’ta da bir Alman generali ve bir de amirali Reims’de (Fransa) Eisenhower’la ülkelerinin kayıtsız-şartsız teslim antlaşmasını imzalamıştı.
1 Eylül 1939’da başlayan ve büyük bir yıkıma, 60 milyondan fazla insanın ölümüne yol açan İkinci Dünya Savaşı ayın başı itibarıyla Avrupa’da resmen bitmek üzereydi.
Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da ve işgalden kurtulan dünyanın pek çok yerinde coşku vardı. Nazi zulmünün sona ermesiyle, Faşizmin yenilgiye uğramasıyla yeni ve daha iyi bir dünyanın kurulacağına inanılıyordu. BM’nin kuruluş çalışmaları sürmekte, savaş sırasındaki dostlukların kalıcı olacağı, dünyayı dört büyük devletin (sonra beş oldu) birlikte yöneteceği düşünülmekteydi.
Savaş’ın bitmesi Türkiye’yi de bir ölçüde rahatlatmış, BM’ye üyelik için gerekli teşebbüsler yapılmış, Almanya ve Japonya’ya fiilen olmasa da hukuken savaş ilan edilmişti. Ancak Moskova’dan gelen haberler kaygı vericiydi. 24 Şubat’ta Dışişleri Bakanı Vyacheslav Molotov ile görüşen Büyükelçi Selim Sarper Sovyetler’in Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin tadilini isteyebilecekleri izlenimini edinmişti. Hatta Ankara’ya çektiği telgrafında Moskova ile bir an önce görüşmenin doğru olabileceğini bile bildirmişti.
19 Mart’ta da Molotov Sarper’e 7 Kasım’da süresi dolacak 1925 tarihli Türk-Sovyet Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması’nı savaş sırasındaki köklü değişiklikler yüzünden uzatmayacaklarını söylemişti. 7 Haziran’daki görüşmelerinde ise Molotov 1925 Antlaşması’nın yeniden müzakere edilmesi için aradaki sorunların çözülmesi gerektiğini, bundan kastının da 1921 Kars Antlaşması ile Türkiye’ye bırakılan toprakların iadesi olduğunu ve ayrıca Sovyetlerin Boğazlarda üs talep ettiklerini belirtecekti.
Türkiye, Mayıs 1945 itibarıyla 1939’da imzaladığı antlaşmayla hukuken müttefiki olan İngiltere’nin göz yummasıyla gerçekleşecek bir Sovyet saldırısından, toprak ve Boğazlarda üs taleplerinden endişe etmekteydi. Çünkü savaş sırasında müttefiklerinin beklentilerini karşılamamış, onların taleplerine direnmiş, hatta Almanya ile ticari ve siyasi işbirliğini de sürdürmüştü.
Çok yakında İngiltere’nin hegemonik mirasını devralacak olan Amerika kendisine karşı ilgisiz, İngiltere istese de Sovyetlere tek başına direnemeyecek kadar güçsüzdü.
Türkiye’nin elindeki tek koz olan Boğazların da var olan koşullarda ne anlam ifade ettiğini kestirebilmek güçtü. Nitekim Yalta Konferansı sırasında konu açıldığında (10 Şubat 1945) Churchill Stalin’e hak vermiş, Rusya’nın Karadeniz’deki çıkarlarının dar bir geçişe bağlı olmaması gerektiğini söylemişti. Ona göre de Montrö Sözleşmesi revize edilmeliydi. Roosevelt ise Churchill’e göre bu konuda daha ketum davranmış, sorunu havadan-sudan denebilecek bir konuşmayla geçiştirmişti. Zaten iki lidere verilen bilgi notları da farklı nitelikteydi.
Amerikalılar -resmi kayıtlarında aktardıkları üzere (FRUS, Malta and Yalta, ss. 328-329)- Türklerin Boğazlar rejimini savaş sırasında çok da kötü yönetmediği kanısı taşırken, İngilizler hem kötü yönetildiğine inanıyor, hem de Ruslarla Basra Körfezi için bir pazarlığın kozu olabileceğini düşünüyorlardı. Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve olan Kew’deki Ulusal Arşivde (PRO) FO 371/44188/R19586 kaydıyla bulunabilecek memorandumda hava gücünün artan önemiyle Boğazların öneminin azaldığı vurgulanıyor, İngiltere Ege’nin kontrolü ile yetinebileceği söyleniyordu.
Bu görüş Savaş Kabinesi, Çatışma Sonrası Planlama Ekibi (Post Hostilities Planning Staff) tarafından 20 Mart’ta hazırlanan ve yine aynı arşivde FO371/48697/R4707 numarasıyla kayıtlı raporda da tekrarlanıyor, Londra’nın Moskova’nın Boğazlar üstündeki taleplerine dostluğu bozmamak adına rıza gösterilmesi tavsiye ediliyordu. Çatışma Sonrasını Planlama Ekibine göre Sovyetler isterse zaten zor kullanarak veya ikna yoluyla Boğazları ele geçirebilirlerdi. Arkasında duramayacağı, destek veremeyeceği bir sözleşme için İngiltere’nin Rusya ile arasını bozması gereksizdi.
Kısacası Mayıs 1945 itibarıyla Amerikalıların ya da o sırada kendisi için hala daha önemli olan İngilizlerin iç yazışmalarını bilmese bile Türkiye’nin kaygılı olması için her türlü neden mevcuttu. En iyi olasılıkla çıkarlarına hizmet eden bir sözleşmenin revizyonu, kötü bir olasılıkla Sovyetlerin Boğazlarda üslere sahip olması ve belki doğu sınırlarında bazı toprakları ele geçirmesi, en kötü olasılıklaysa da vereceği tepki, göstereceği direnç yüzünden Sovyetler tarafından işgal edilmesi söz konusuydu. Zaten Sovyet birliklerinin hareketleri, diplomasisinin talepleri de en kötü olasılığı akla getirmekteydi.
Ama Türkiye daha sonraki yazılarımda anlatmaya çalışacağım gibi diplomasisi, dünya dengelerindeki değişimi okuma kabiliyeti ve değişime ayak uydurma iradesiyle bu olasılıkların hepsini anlamsız kıldı. 1945’deki yalnızlığını bir yıl geçmeden bitirdi. Bugün de ayakta olan ve hala stratejik kullanım değeri bulunan, Türkiye’ye avantajlar sağlayan 20 Temmuz 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni ve toprak bütünlüğünü güç kullanmak zorunda kalmadan koruyabildi. Doğal olarak dünya siyasetinin genel seyri de Türkiye’ye yardımcı oldu. Soğuk Savaş’ın ufukta görünmesi Türkiye’nin pazarlık gücünü arttırdı.
Bana öyle geliyor ki 75 yıl sonra bile Türkiye’nin o dönemden çıkartabileceği dersler var. En önemli ders de sanıyorum diplomasinin etkili bir araç olduğu. Ancak 1945-46 arası kendi başına da önemli. Türkiye’nin dünya siyasetinde yeniden konumlanacağı bir devreye, çok partililik yoluyla demokrasiye yöneleceği bir döneme, “Batı” kurumlarında yer almaya başlayacağı bir zaman dilimine tekabül ediyor. İçinde politikanın her türlüsünü barındırıyor. Ayrıca yakında yeniden tartışmaya açılabilecek Montrö rejimine karşı ilk ve son ciddi meydan okumayı içeriyor…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.06.2025
11.05.2025
12.02.2025
29.01.2025
8.01.2025
25.12.2024
15.12.2024
27.11.2024
6.11.2024
20.10.2024